Hayatını, “hamdım, piştim, yandım” diyerek üç çarpıcı kelime ile özetleyen Hz. Mevlâna; “ben sağ olduğum sürece Kur’an’ın kölesiyim. Hz. Muhammed’in yolunun tozuyum. Kim benden bundan başka bir şey naklederse o sözden de nakleden de şikayetçiyim” sözü ile de hayat felsefesini net bir şekilde ortaya koymuştur.
66 yıllık yaşantısını “Aşk geldi, damarımda, derimde kan kesildi. Beni kendimden aldı, sevgiliyle doldurdu. Bedenimin her yanını sevgili kapladı. Benden kalan yalnız bir ad, ondan ötesi hep O...” diyerek tamamlayan Hz. Mevlâna, vuslatı için özlem duyduğu tek sevgilisine yani yaratıcısına severek, isteyerek, koşarak gitmiştir.
Hz. Mevlâna; hastalığı sırasında kendisini ziyarete gelen Şeyh Sadreddin-i Konevi hazretlerinin, “Hastalık, âhirette derecenizin yükselmesine sebeptir. Siz âlemin canısınız, İnşallah yakın zamanda tam bir sıhhate kavuşursunuz” sözlerine şöyle cevap vermiştir.
“Bundan sonra Allah sizlere şifa versin. Âşıkın maşukuna kavuşmasını ve nurun nura ulaşmasını istemez misiniz?” Bu sözleri duyunca vuslat vaktinin geldiğini anlayan Şeyh Sadreddin-i Konevi hazretleri yanındakilerle birlikte ağlayarak kalkıp gitmiştir.
Hz. Mevlâna; “Ey âlemin nuru, bizi bırakıp nereye gideceksin” diye feryat eden hanımına da şu cevabı vermiştir.
“Biz ne Firavun, ne de Nemrud’uz. Bizim toprak âlemiyle ne işimiz var? Ben insanlara faydam dokunsun diye dünya zindanında kalmışım. Yakında bu zindandan kurtulup Allah’ın sevgili dostu Hz. Muhammed’in yanına döneceğimi umuyorum.”
Hz. Mevlâna son anlarında yanındakilere şu duayı öğretmiş ve devamlı bu şekilde dua etmelerini tavsiye etmiştir.
“Yâ Rabbi! Bana, ne senin zikrini unutturacak, sana olan şevkimi söndürecek, seni teşbih ederken duyduğum lezzeti kesecek bir hastalık, ne de beni azdıracak, şer ve kötülüğümü arttıracak bir sıhhat ver.”
Hz. Mevlâna’nın vasiyeti de şöyledir:
“Ben size, gizli ve aleni Allah’dan korkmanızı, az yemenizi, az uyumanızı, az söylemenizi, günahlardan çekinmenizi, oruç tutmaya ve namaz kılmaya devam etmenizi, daima şehvetten kaçınmanızı, halkın eziyet ve cefasına dayanmanızı, avam ve sefihlerle düşüp kalkmaktan uzak bulunmanızı, kerem sahibi olan salih kimselerle beraber olmanızı vasiyet ederim. İnsanların hayırlısı, insanlara faydası dokunandır. Sözün hayırlısı da az ve öz olanıdır. Hamd, yalnız tek olan Allah’a mahsustur. Tevhid ehline selam olsun.”
İlim, irfan ve sevgi güneşi Hz. Mevlâna, 17 Aralık 1273 Pazar günü tek sevgilisi olan Rabbine kavuştu, vuslata erdi. O gün âşık, maşukuna kavuşmuş ve Şeb-i Arus yani düğün gecesi vuku bulmuştur.
İşte o Şeb-i Arus’tur ki, 739 yıl sonra bile hâlâ kalplerimizi temizlemeye, ruhlarımızı pâk etmeye ve gönüllerimizi okşamaya devam ediyor.
*** *** ***
Geçtiğimiz günlerde, Hz. Mevlâna’nın 739. vuslat yıldönümü anma etkinlikleri Şeb-i Arus töreni ile sona erdi.
Bu yıl ki törenlerde bazı ilkler yaşandı.
Şeb-i Arus törenlerinin ilk defa Kültür Bakanlığı eliyle Konya dışında kutlanması ve Konya’da düzenlenen tören biletlerinin ilk defa internetten satışının yapılması konularını geçen haftaki yazımda kaleme almıştım.
Bunların dışında Şeb-i Arus’ta ilk defa olmak üzere bu yıl protokol konuşmaları yapılmadı. Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatı doğrultusunda gerçekleşen bu düzenleme çok doğru bir karar oldu.
Siyaset erbabının, büyük aşk eri Hz. Mevlâna’yı anma toplantısındaki hicivli konuşmalarının ve birbirlerine yaptıkları göndermelerle dolu sözlerinin sona erdirilmesi alkışlanacak bir tavırdır.
Hz. Mevlâna’nın hayat felsefesi olan Allah, Kur’an ve Peygamber sevgisinin konu edilmesi gereken bir anma toplantısında siyasi mülahazalara yol açacak tarzdaki konuşmalar zaten törenlerin ruhuna yakışmıyordu. 2 saati içeren bir zaman diliminde yapılan bu tür konuşmaların, bundan sonraki yıllarda da yapılmamasını, bu zamanın daha verimli ve Mevlâna felsefesine uygun bir şekilde değerlendirilmesini temenni ediyorum.
Bu yıl ki törenlerde bendenizde bir ilk yaşadım ve ilk defa olarak Şeb-i Arus’u TV de izlemeye mahkum oldum.
Geçtiğimiz yıllarda, daha önce İl Kültür Müdürü olarak görev yapanlara verilen davetiyeler bu yıl verilmeyince ve de internetten salon dolu olduğu gerekçesiyle bilet alamayınca Şeb-i Arus törenlerine katılamamış oldum.
Anlayamadığım bir husus şudur ki, salon dolu denilerek davetiye verilmiyor ancak tören esnasında görüyoruz ki, dolu denilen salonda büyük bir oranda boş koltuklar mevcut.
Şeb-i Arus’ta bile hatırı sayılır derecede boş koltuklar mevcuttu ama daha önceki yıllarda emeği geçen, Konya kültürüne ve Mevlâna felsefesine hizmet eden personel hatta müdürler onore edilmediği gibi gönülleri alınmadı ve küstürüldü.
Bir kere daha söylüyorum ki; Hz. Pir’in değer vererek geldiği ve ömrünü geçirdiği Konya’nın güzel insanlarını, Mevlâna torunlarını ve bu yolda hizmet edenleri asla küstürmeyin ve onların beddualarını asla almayın.
Bir Vuslat’ta böyle geçmiş oldu. Olumsuzlukların ortadan kalktığı ve güzelliklerle dolu 740. Vuslat yıldönümü törenlerinde buluşmak ümidiyle mutlu yarınlar efendim.