28 Şubat kararlarından kısa süre önce yapılan YAŞ'ta 'irticacı' olduğu iddiasıyla ordudan ihraç edilmişti. Dindar bir kişi olarak askerde geçirdiği günler zordu 28 Şubat sonrası atılmış bir asker olarak hayatı idame ettirmek daha da zor. En acısı ise başa gelsin diye dua ettiği Erbakan'ın 1996 yılındaki askerden atılma kararında imzası olmasıydı...
Çevik Bir'in gözaltına alındığı, post-modern darbenin soruşturulduğu bugünlerde İskender Pala neler hissettiğini, Radikal'den Ezgi Başaran'a "kimi zaman gözleri dolarak" anlattı.
OH OLSUN PAŞAM...
Lojmandan atıldıklarında çoluk çocuk sokakta kalmışlar. Bir camiinin yıkık dökük müezzin odası evleri olmuş. Muhafazakar asker arkadaşları bile selamı sabahı kesmişler. Daha önce iş teklifinde bulunan üniversitelere kapıları yüzüne çarpmışlar. Ve daha neler neler...
Böyle bir mağduriyet yaşayan kimse Çevik Bir tutuklanınca neler hissetmiştir derseniz. Şöyle diyor Pala;
-Çevik Bir’i öyle görünce, “Oh olsun paşam, keser döner, sap döner…” diyemiyorum. Sadece üzülüyorum.
İşte Pala'nın röportajında TSK'dan atılma sürecini anlattığı o anlar...
BİR DUA ETTİ...
Atılacağımı anladığım için her yerde mecburi hizmet sürem dolduğu gün, istifa edip gideceğim diyordum. 1996’da bir duamı hatırlarım mesela. Benimle beraber TSK’da muhafazakâr kişilerin de ettiğini bildiğim bir dua: Ramazanda… ıftar vakti… Orucunuzu açmak üzeresiniz ve ellerinizi açmış yakarıyorsunuz: “Allah’ım! ınşallah Karadayı Genelkurmay Başkanı, Erbakan Başbakan olsun, ki azıcık nefes alalım!
ERBAKAN'IN YARATTIĞI HAYAL KIRIKLIĞI
Hemen ertesindeki YAş toplantısında benimle birlikte 160 kadar asker irtica sebebiyle ihraç edildi. Halbuki ben Erbakan YAş toplantısında o dosyayı imzalamaz diye düşünüyordum. Çünkü ben hükümete yakın bazı dostlara daima şunu anlatlıyordum: TSK’da muhafazakârların bertaraf edilmesiyle ilgili bir şablon uygulanıyor, yakın zamanda bu şablon askeriyeden çıkıp sivile geçecek! Bunları gerekli yerlerde dillendirin ki, tedbir alınsın… O yıllarda Erbakan’ın başbakan olması, bizler için can simidiydi. Ama işte…
LOJMANDAN ATILDI, CAMİNİN YIKIK
MÜEZZİN ODASINA SIĞINDI
Acı şeyleri konuşmak insana acı verir. O günleri anlatmak şu anda bile beni yaralıyor. Kış ortasında çocuklarla ortada kalakaldık. Lojmandaki ev eşyalarımızı bir yere depolayıp, çocukların okuluna yakın olsun diye Levent civarında bir ev aradık. Ama kiralar çok yüksek, bende de para yok. Bir caminin, müezzin olmadığı için boş duran, kırık dökük müezzin lojmanına sığındık. ıki kutucuk oda. Nasıl rutubetli bir harabe anlatamam. ıhraç edilmeden altı ay önce iki üniversiteden görev için teklif almıştım, sonra bana randevu bile vermediler. Ne o dönemki yayıncım, ne de dost bildiklerim yanımdaydı. Acı biçimde anladım ki 28 Şubat baskısı sivil hayatta daha da berbat işliyormuş. Kimse kara listeye alınmamak için TSK’dan atılanları işe almıyordu, şerefimizle şerefsizleştirilmiştik.
İHRAÇ EDİLEN ASKERLER NELER YAPTI?
İNTİHAR EDEN BİLE OLDU
Kimisi süt sattı, kimisi pazarcılık yaptı. Bir tanesi maalesef intihar etti. Çünkü yıllarca TSK bize öyle bir şeref anlayışı aşılamıştı ki, sonraki bu hayat hepimize ağır geliyordu. Ben de işsiz olarak evde oturmaktan büyük sıkıntı duyuyorum. Çocuklar okula gidiyor, evde oturmuş sigara içen bir baba. Okuldan dönüyorlar, sigara içen bir baba. Ne kadar işe yaramazmış bizim babamız diye düşündüklerini zanneder, kahrolurdum.
ZARF İÇİNDE PARA VERDİ
Sonra belediyede bir iş buldum, elime biraz para geçince sonraki yıllarda ihraç edilen askerlerden birine zarf içinde para vermeye başladım. Diyordum ki, “Sakın alınma ama ben atıldığımda bir dost bana bunu yapmıştı. şimdi ben borcumu ödüyorum”. Halbuki ne öyle bir zarf, ne de öyle bir dost vardı. Fakat benim yaşadığım zorlukları kimse yaşamasın diye bunu yapardım. Öyle kötüydü ki çünkü o dönem, düşünsenize en yakın arkadaşlarınız sizden vazgeçiyor.
MUHAFAZAKAR ASKERLER BİLE SELAMI KESTİ
Pek çoğu askerim diye arkadaşımmış meğer. Örneğin ben Deniz Müzesi’nde görevliyken yanıma gelip giden bir sürü muhafazakâr arkadaşım sonra uğramaz oldu. Telefonum çalmadı. Ama bakın… TSK’dan irtica nedeniyle 3 bin kişi atıldı, hiçbiri suça karışmadı. Bir düşünün, hepsi silah kullanmayı bilen bu insanlar bir terör örgütü kursaydı, neler olurdu. ıstelerdi ülkeyi ele geçirmek için stratejiler hazırlayamazlar mıydı? Ergenekon’un bile ancak 300 civarında üyesi vardır. Bu 3 bin kişi Türkiye’yi seviyordu ama içlerinde öyle dünyalar yıkıldı ki…
28 ŞUBAT SERMAYE SAVAŞIYDI
Kesinlikle. Cumhuriyet kuruldu kurulalı sadece lafta köylü milletin efendisiydi. Bencileyin köy çocukları yönetici olmayagörsünler, inisiyatif almayagörsünler... 80’lerden sonra ibre Anadolu’daki insanlar lehine kaymaya başladı. Artık kurulu düzen, Anadolu’dan gelen zeki, başarılı kimseler tarafından didiklenmeye başlamıştı. Elbette kendilerini Cumhuriyetin sahibi olarak görenler veya bunu dillendirenler, pastanın büyük payı elimizden gider mi diye endişe ediyorlardı. O nedenle statülerini korumak için askerlerle işbirliği yaptılar, hatta onları kullandılar.
ÇEVİK BİR'İN TUTUKLANMASI İÇİN NE DEDİ?
"OH OLSUN PAŞAM" DİYEMEDİ, ÇÜNKÜ
Sevinemiyorum. Evet, geçen gün başka bir dostum da aynı sizin gibi şaşırarak baktı yüzüme. Ama doğru, 28 Şubat soruşturmasına sevinemiyorum. Çevik Bir’i öyle görünce, “Oh olsun paşam, keser döner, sap döner…” diyemiyorum. Sadece üzülüyorum. Bizim gibi muhafazakâr insanlarda intikam duygusu yoktur. Hiçbir zaman da olmadı. şu kadarı kesin: 28 Şubat’ın yargılanacağını hayal bile etmemiştim. O nedenle kendi içimde helalleşmeyi başardım yıllar içinde. Öbür tarafta Allah’a boyun büküp biraz nazlanırım, bana neler ettiler diye düşünüyordum. Onun dışında zalimin yaptığına aynı zalimlikle yaklaşmak bize yakışmaz, günahtır. Haksızlıklardan hesap sorulur ama intikam almazsınız. Çünkü intikama başladığınızda size yapılandan daha büyük haksızlıklar yapmaya başlarsınız. Günahkâr olursunuz. Bu soruşturmanın yapılmasının gerekliliğine inanıyorum ama sevinemiyorum. Tabii suçlular adalete teslim edilsin ama şahsi olarak da hiç umurumda değil.