Hepimizin sahip olduğu ortak bir şey var; zaman… Doğumla başlayan, ölüme dek uzanan zamanların toplamına ‘yaşam’ diyoruz. Ne kadar zamanımız kaldığını bilmiyoruz ki; bu bizim elimizde de değil! Elimizde olan ise; sadece zamanımızın yönetimi… Gün 24 saat; hepimize eşit olarak verilmiş. Nasıl kullanacağımız ise; bizlere bırakılmış. Peki nasıl kullanıyoruz?
Çoğu uzmana göre yetişkin bir insan günde ortalama 8 saat uyku uyumalı. Günün 8 saatini uykuda geçirdiğimizde geriye kalıyor 16 saat. Bu 16 saatin 8 saatini iş yerinde çalışarak, 2 saatini doğal ihtiyaçlarla ve ortalama 1 saatini de yolda geçirdiğimizi hesaba katarsak; geriye 5 saat kalıyor. Yani dolu dolu 300 dakika ya da 18.000 saniye… Peki bizler bu sürede neler yapıyoruz hiç düşündünüz mü?
Bana vaktinizi neyle geçirdiğinizi söyleyin, size kim olduğunuzu söyleyeyim azizim. Belgesel izleyen ile magazin takip eden kişilerin duruşu bir olur mu hiç? 18.000 saniye; çoğumuzun kafelerde harcadığı, kimin-nerede-kiminle olduğunun takibini yaptığı, ‘vakit çok nasılsa bir ara görürüm’ diyerek sonraya ertelediği, yapılmamış ziyaretlerle dolu zaman… Kimininse konferansta, eğitimde, seminerde, ev işiyle, yaşlı ziyaretiyle, aile fertleriyle geçirdiği zaman… Geçirdiğiniz vakitlere dikkat; sizi şuan ki siz yapan şeylerin toplamını barındırır. Spora ayırdığınız vakit sizi sağlıklı yaparken, boş sohbetlere ayırdığınız vakitler sizde boşluk hissi oluşturabilir. Uyuyarak da, çalışarak da, dedikodu yaparak da, ütü yaparak da geçiririz zamanı. Mesele de bu ya; zaman bu! Öyle de geçer, böyle de geçer! Ya bir gün ‘süre tamam’ deseler, hazır mıyız son’a?
Amacım iç karartmak değil, homurdanmayın hemen. Öyle felaket senaryolarından da bahsetmeyeceğim. Bahsettiklerim aslında hepimizin bildiği şeyler; son’dan haberi olmayan var mı aramızda? Yoksa, devam edeceğim müsaadenizle…
İnsanoğluyuz biz; her birimiz farklı renk, hepimiz çeşit çeşit. Farklı renkler, farklı zevkler; bir de seçimler… Birileri uyurken, diğerleri çalışmayı seçiyor. Birileri sokaklarda boş gezerken, diğerleri eğitim alıyor. Birileri aynı masa birbirlerinin yüzüne bakmadan otururken, diğerleri ihtiyaç zamanında arkadaşlarının yanında oluyor. İnsanoğlu bulunduğu yerlere öyle kolay gelmiyor. Birileri başkaları hakkında konuşurken; hakkında konuşulanlar bir sonra ki hedeflerinin planlamasını yapıyorlar. Ve ne garip değil mi? Figüranlar değişse de; olayların sonuçları hiç değişmiyor. Yani değerli okuyucum; zamanımızın nasıl geçtiği, bizim kim olduğumuzu da ortaya koyuyor.
Hâlâ nefes alıyorken yapacak ne çok şeyimiz var öyle değil mi? Ne çok büyüğümüz var bir ziyaret bekleyen, ne çok sorumluluğumuz var yerine getireceğimiz, ne çok konu var kendimizi geliştireceğimiz, ne çok fikir var hakkında düşüneceğimiz… Bir de ailemiz var belki de uzun zamandır kendimizden mahrum ettiğimiz! Hani şuan var ya; kafanı o oynadığın oyundan kaldır da yanında ki aile ferdine bak; bugün varken iyice bak! Hatta sor bir yardım ihtiyacı var mı ya da günü nasıl geçmiş? Sonra evini hotel gibi kullananların pişmanlığını yaşama… ‘’Nasılsa sonra yaparım’cılardan’’da olma. Vakit belki çok fakat; bugün olan belki de yarın yok!
Dem bu dem kardeşim, an şuan! Ne kadar vaktim var bilmiyorum. Bildiğin ne var diye sorarsanız; vaktimin kıymetini biliyorum. Vakit varken yanımdakilerin bende ki değerini biliyorum. Bildiklerimi de hayatımda uygulamaya çabalıyorum…
Sevdiklerimizin değerini bilerek; vaktini en iyi değerlendirebilenlerden olmamız temennisiyle değerli okuyucularım.
Haftaya görüşmek üzere…