Yaşadığımız dünyada kimi Müslümanların sosyal tevhidi gerçekleştirmelerinin önünde en büyük engeller arasında zihin tekelciliği gelmektedir. Hâlbuki Kur'an caddesinde olmak şartıyla; yürüyüşü, metodu ve anlayışı ne olursa olsun, mü'minler birbirinin kardeşidir. Müslümanlar, dinde zaruri olan noktalarda ittifak edip aralarında fer'i mes'eleleri anlaşmazlık sebebi yapmamalıdırlar. Dolayısıyla aynı cadde-i Kur’an’da her mü'minin yürüme hakkı vardır. Çağımızın bir âliminin ifadesiyle, bizim yolumuz ve metodumuz en doğru demek, diğerlerine o yolu kapatmak anlamına gelir. İşin doğrusu, bir Müslüman bizim metodumuz haktır diyebilir, hak olan sadece bizim metodumuzdur diyemez. Aksi bir tavır sosyal tevhidi zedeler. Bu sebeple, Müslümanların birbirlerine daima iletişim kanallarını açık tutmaları bir zorunluluktur. "Müslümanların Allah'a en yakın olanları selamı önce verenlerdir” (Ebu Davut, Sünen, “Sünnet” 198) rivayeti bize bunu açıklar. Selâm, ötekine nasılsın demenin, yüreğini açmanın ve açık olmanın bir delilidir.
Sosyal tevhitten kopmanın bir diğer sebebi de grupların başlarındaki liderleri, hatasız ve masum görme hastalığıdır. Böyle bir inanç beraberinde itikadi bir sapmayı getirir. Peygamberlerin dışında her hangi bir kimse hakkında ismet iddiasında bulunmak, peygamberliğini iddia eden yalancının durumuna düşmek gibidir. Aslında hiç kimse doğrudan kendisi hakkında ismet nitelemesi yapamaz, ancak ona aşırı derecede sevgi besleyenler bunu yapabilir. Çünkü aşırı sevgi gözü kör eder. Böyle bir kimse de çok sevdiği kimsenin eksik ve kusurlarını göremez. Aşırı nefret de gözü kör eder. Kişi, sevmediği kimsenin hep olumsuz taraflarını görür, olumsuz taraflarını görmez. Bunun ikisi de yanlıştır. Ortasını bulmak, hakkaniyet ve istikametten ayrılmamak gerekir.
Sosyal tevhidin önünde en büyük engeller arasında taassup bir başka hastalık türüdür. Tefekkür, tezekkür ve tahkike dayalı bir iman ve İslam anlayışına sahip olmamak taassubu derinleştirir. Müslümanların birbirlerine yüreklerini kapatmalarına hizmet eder. Bu engeli ancak, eleştirel akıl anlayışıyla aşabiliriz. Müslümanların bilgi düzeyleri yükseltilmedikçe birlik çevresinde tartışılan sorunlarımız var olmaya devam edecektir.
O halde gelin, miladi 12. yüzyılda “itikatta orta yol” diyen İmam-ı Gazali’nin çağrısını, yeni bir üslupla yeniden seslendirelim. Tekfir ve tefrika, sosyal tevhidin iki düşmanıdır. İslam âlemini “tekfir ateşi ve tefrika hastalığı” sarmadan ıslah etme yolunda ciddi adımlar atalım. Bu konuda ön şartımız, “ben müslümanım diyen bir kimseye, sen mü’min değilsin” deme hakkımızın olmadığını bilmemizdir.