Biz, Kur’ân’ı okumakla emir olunduk!
Yüce Rabbimiz, Peygamberimize hitaben şöyle buyurur:
(De ki: Ben ancak, O’nun dokunulmaz kıldığı şu şehrin (Mekke'nin) Rabbine kulluk etmekle emrolundum. Zira her şey zaten O'na aittir. Bana müslümanlardan olmam ve Kur'ân okumam emredildi. Artık kim doğru yola gelirse, yalnız kendisi için gelmiş olur; kim de saparsa ona de ki: Ben sadece uyarıcılardanım. (27 Neml 91-92)
Ayette hitap öncelikle Peygamberimize yöneliktir, ancak bu emirler onun şahsında bizleri de bağlar.
Ayette, önce Yüce Allah’a kulluk emredilmektedir. Yalnızca Allah’a, mübarek Mekke’nin Rabbi olan Yüce Allah’a kulluk. Mekke’nin Rabbi olduğuna vurgu yapılmıştır. Zira bu ayetlerin ilk muhatapları Mekke’nin mübarek ve dokunulmazlığını biliyorlar ve bu dokunulmazlığı sağlayanın Yüce Allah olduğunda hem fikirdiler. Nitekim bu ayetlerin inişinden kısa bir süre önce Mekke’de bulunan Kutsal Ka’be, Ebrehe ve ordusunun saldırısına maruz kalmış, onu bu saldırıdan korumak için müşrikler ve putları hiçbir şey yapamamışlar, ama Ka’be’yi onun yegane sahibi ve Rabbi olan Allah korumuştu.
Ayette gelen ikinci emir Müslümanlar halkasına katılmaktır. İslam, Hz. Âdem’den son peygambere kadar gelen peygamberlerin dinidir. Müslüman da bu dine giren kimsedir.
Ayetteki üçüncü emir ise Kur’ân okuma emridir. Kur’ân, oku/ikra’ emri ile başlayan ve okunan/okunması gereken kitap anlamına Kur’ân diye isimlendirilmiş bir kitaptır. Bu yüzden Müslüman Kur’ân okuma eylemini sürekli olarak yapmalıdır. Zira Kur’ân, onun için dolum /şarz kaynağıdır. Müslüman Kur’ân ile dolacak, Kur’ân ile yenilenecek ve güçlü bir iman ile iyi bir Müslümanlık sergileyecektir. Okunan Kur’ân ile istikamet üzere kalma kolaylaşacak, bu yolda ilerlerken karşılaşılabilecek bir takım sorular cevap bulacak, sorunlar çözüme kavuşacaktır.
Bu emre muhatap olan Peygamberimiz, sürekli Kur’ân okumuş, Kur’ân düşünmüş, Kur’ân anlatmış, Kur’ân’la konuşmuş ve Kur’ân ile olmuştur. O, Kur’ân okumayı yalnızca namaza hasr etmemiştir. Namazda okuduğu gibi, namaz dışında da okumuş, kendi okuduğu gibi ashabına da okumuş, vahiy meleği Cebrail ile de karşılıklı okumuş, ashabını okutarak dinlemiş ve tüm bu konularda her seviyedeki her Müslüman için en güzel örnek olmuştur.
Ayette, kıraat kökü değil, tilavet kökü kullanılmıştır. Zira kıraat, anlayarak anlamayarak olan her çeşit okumayı içerisine alırken; tilavet yalnızca anlayarak okumayı içermektedir. Dolayısıyla ayetteki okuma emri ile anlayarak okuma istenmektedir.
Kur’ân’ın apaçık ayetlerine dikkat çekerek başlayan Neml suresi, yine Kur’ân okumaya ve bu okumanın kazanımlarına dikkat çekerek sona ererek en güzel uyum örneklerini de ortaya koymuş oldu.
Evet, bizler Rabbimizin bu emirlerine uyarsak Yüce Allah ayetlerini, dini yaşamanın kazanımlarını, Yüce Allah’ın bu konudaki müjde ve tehditlerini hem dünyada hem ahirette bizlere gösterecektir. Nitekim O, sureyi şöyle bağlamaktadır:
Ve şöyle de: Hamd Allah'a mahsustur. O, âyetlerini size gösterecek, siz de onları görüp tanıyacaksınız (ama artık faydası olmayacaktır). Rabbin, yaptıklarınızdan habersiz değildir. (27 Neml 93)
Demek ki Kur’ân’lı olmak ve Kur’ân’la dolmak hamd edilecek bir eylemdir ve bu bizi Rabbin kevnî ve şerî ayetlerini tanımaya götürecek, yakınî bilgimizi artıracak ve Yüce Allah katındaki değerimize değer katacaktır. Öyleyse haydin Kur’ân okumaya, onu düşünüp anlamaya ve gereklerini yerine getirmeye!