Yumurtadan çıktık, ak kabuğu beğenmedik. Sütten çıkmış ak kaşık olduk. Eskiye dair ne varsa tanımadık, yeni bir nizam var etmeye kalkmıştık.
*Hasetlik, kıskançlık, çekememezlik, bencillik, adam kandırma, önyargı, gıybet, dedikodu, iftira, yalan söyleme, kibir, gurur, aşırı hırs, haksızlık, yanlışta ısrar ettik, haksızdan yana olmakta zirve yaptık. Vefa İstanbul’ da bir semtin adı kaldı.
*Kendimizden başka, canlı, cansız hiçbir şeyi tanımıyor, tınlamıyor değer vermiyorduk. Kendi yanlışlarımıza; ‘benim doğrum budur, kimse vazgeçiremez’ dedik.
*Gurur ve kibir tavan yapmıştı, yanımıza yaklaşılmıyordu. Burunlarımız büyümüştü ve birbirine değiyordu. Küçük dağları imar ettik, büyük dağların planını yapıyorduk.
*Bir bize az geliyordu, iki yüzlü olmuştuk. İyi olanı gösteriyor, diğerini iyi gizliyorduk. Samimi değildik; bir çok eylem ve söylemimiz yapmacıktı. Doğalı terk ettik, sunisini tercih ettik. Çünkü, devir sunileşmişti, suniye rağbet artmıştı.
*Haklının hukuku değil, güçlünün hukuku hakimdi. Bir münakaşada, haklıdan yana değil haksız olan yakınımızdan, oğlumuzdan, kızımızdan yana olduk. Adaleti hep başkalarından bekledik, adaletli olmadık.
*Emri bil maruf nehyi anil münker’i çoktan terk etmiştik. Bu vazifeyi yapanlara savaş açtık, kin ve nefret besledik, o kişilerden uzaklaştık.
*Sevgi, saygı, şefkat, hoşgörü, güven, vefa, ahde vefa, sadakat, adalet, dostluk, sabır, doğruluk, dürüstlük, samimiyet, yardımseverlik, tevazu, alçak gönüllülük, mütevazilik, empati, teşekkür etmek, nezaket gibi değerlerimizi yüz yıl önceye postalamıştık.
*İyiler-Kötüler kavramı oluşmuştu. Bileşik kaplar misalı; birisinin oranı artarsa, diğerinin oranı azalmaya mahkumdu. Kötü kötüyü seviyor, iyiden hiç haz etmiyordu. İyilerde cesaret bitmişti.
*Hiç kendimizi eleştirmedik; aileyi, toplumu, devleti, devlet yöneticilerini eleştirdik. Kendi eksiğimizi şiddetle reddettik. İyi olmayı hep başkalarından bekledik. Üzerimize toz kondurmadık.
*Büyükler büyüklüğünü, küçükler küçüklüğünü bilmedi, herkes hattini aşmıştı. Öyle aile büyükleri-ebeveynler vardı ki, hep torunlardan yana oldu, onlara nasihat etmeye korktu. .
*Gençlere hayat zor geldi, çalışmakdan, başarmaktan nefret etmişlerdi. Saray gibi evleri bırakıp, kendilerini dışarı attılar ve şehrin kütüphanelerini mekan tuttular.
*Sevinçler ve üzüntülerimizi paylaşmadık. Servet sahibi zekattan kaçtı, ihtiyaç sahipleri servet düşmanı olmuştu.
*Sıla i Rahim i, akraba ziyaretlerini terk etmiştik. Cenaze namazlarına, hasta ziyaretlerine, taziyelere gitmedik. Komşu komşunun külüne artık muhtaç değildi.
*Faizin her türlüsü haramken, faizin her türlüsünü mubah saydık. Bahaneler üretip, suni şartlar oluşturup kendimizi faiz mükellefi yaptık. Boğazımıza kadar faize battık.
*Herkesin canı sıkılıyordu. Bilgisayar, telefon, internet başında geçen zaman israfından, zaman fakiri olmuştuk. Görevlerimizi yapmaya vaktimiz kalmamıştı. 24 saati gününden önce tüketip, sonraki günden çalıyorduk.
2020 den önce ‘Biz neymişiz be abi!’. Kolayı terk edip, zor olanı nasıl becerdik?
Emperyalizme boyun eğdik; İçinde var olduğumuz, İçinde ‘doğduğumuz’, Sahibimizin nizamını değiştirmeye kalktık.
Kasım Çakır-Memleket Gazetesi