Bizdeki vefaya bakın!

M. Ali Köseoğlu

“Taş merdiven’de doğdum. Annemle babam Konya’da tanışıp, Trablusgarp’ta evlenmişler. İlk çocukları Bağdat’ta doğmuş. 6 kardeşiz. İkimiz yaşıyor. Benim çocukluğum, annemin babamın hiç bilmediği, göremediği ve başka çocuklarından çok daha ötedeki bir çocukluktur. Elbette olmuştur. Çocukluğum, kendimin yarattığı, eve pek bağlı olmayan, sevgi görmeyen, bir çocuğun hiç bilmediği bir edebi türü yaşayan, romancıların varabileceği özel hikâyemdir. Sokaklar, evimdi. Evim, sokaklardı. Demek istediğim evden çok sokaklarda yaşadığımdır. Kendi kendime karar verirdim. Altı yaşında bir turist gibi Konya’yı gezerdim. Hemen hemen her sokakta bulunan bir yatır, evliya kümbeti nedense beni çok ilgilendirirdi. Onlarla yakın bir akrabalık duyardım. Üzerlerinde yanan mumlar, kimi yarı, kimi küçülmüş, kimi bitmiş… Beni aydınlatırken başka çevrelerde olurdum. Evdeki yemek zamanını unuturdum. O çocukluk beni bugün bile etkiler.”

Mart 2008’de kendisi ile yapılan bir röportajda bunları söylüyor Fazıl Hüsnü Dağlarca…

Konya günleri ile ilgili keşke onu daha önce dinleyebilme imkânı bulsaydık.

Kim bilir neler anlatırdı bize…

Araboğlu Makası’ndaki Kadı Mürsel Camii’ni bilirsiniz.

Onun hemen arkasındaki elektrik trafosunda Dağlarca’nın bir şiiri yer alıyor.

İşin ilginci bu trafo Dağlarca’nın annesinin evinin üzerine kurulmuş.

Vefaya bakın ki trafonun üzerine de Dağlarca’nın şu mısraları kondurulmuş:

 

Işırken siz

Makineyle çalışırken siz

Uyanık kalır

aydınlığım

 

Dağlarca önceki gün vefat etti…

Aralarında ‘Mevlana’da olmak’ adlı kitabın da bulunduğu onlarca kitabı bırakarak…

Onun şiirlerinde mesela ‘Allah’a ve bize dair’ mısralar bulurduk:

 

Allah ne kadar büyüktür,

Ekinlere güneş verir çocuğum.

Beni mavi sabahlara devreder,

Mavi güller gibi uykum.

 

Allah ne kadar büyüktür,

Kuşlar gönderir dallarımıza.

Karanlıklar kalbe dolduğu vakit,

Nasibi terk ederiz bir yıldıza.

 

Allah ne kadar büyüktür,

Yol verir gemimize denizler üstünden.

Garip sonsuzluklar duyarız

Sular akarken, bulutlar yürürken.

 

Ve Allah ne kadar büyüktür çocuğum,

Şükrolsun ruhumuz şimdi.

Nihayetsiz asırları içinde

Bizi tesadüf ettirdi.

 

Yaşamaktan korkan bir şairi kaybettik, şiirleri avuçlarımızda olsa da:

 

Korkuyorum anneciğim, nerde ellerin

Bu gecelerden ki kalbe aşina

Havalarda büyük misafirlikler dolaşıyor.

Korkuyorum değerken karanlığın hayatına.

 

Korkuyorum anneciğim, nerde ellerin;

Bu adamlar ki çalışmakta

Sabahın temiz şarkıları,

Yükselmiş bayraklar uzakta.

 

Korkuyorum anneciğim ellerin nerde

Okşa benim saçlarımı rüyaya bedel.

garip ninnilerle uyut beni,

Korkuyorum yaşamaktan ki, çok güzel.

 

Şimdi diyorum, birileri çıksa da Dağlarca ailesinin evini yeniden yerine kondursa…  Ona ait bir müze ev yapmak yahut bir konağa ‘Fazıl Hüsnü Dağlarca Konağı’ denivermesi…

Zor mu?

Mevlana Kültür Merkezi’nin yakınına Kent Konakları kapsamında yapılan Kültür Evi’ne bir isim verdi mi mesela belediye?

Bu topraklarda Dağlarca’nın da yaşadığına bir trafonun üzerindeki mısraların şahitlik etmesi sizce de ilginç değil mi?

İlginç dediğime bakmayın; ayıp…

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (5)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.