Bizi birbirimizden koparamazlar

Güneydoğu insanına hamasi destanlarla yaklaşmak, televizyon, radyo ve gazetelerde hepimiz kardeşiz demek kolaydır... Fetullah Gülen'in kaleminden...

Güneydoğu insanına hamasi destanlarla yaklaşmak, televizyon, radyo ve gazetelerde hepimiz kardeşiz demek kolaydır. Her şey gibi Müslümanlığın da lafı ve nazarisi çok kolaydır. Amelle hiç alakaları olmayan nazari Müslümanlar vardır. Onlar ‘belki ben senden daha Müslüman’ım’ falan derler. Ama esas olan nazarî Müslümanlığı amelî Müslümanlığa çevirmektir. Allah’ın istediği, rızasına esas muvafık olan da budur.

 

Anadolu’nun yiğit insanları, Doğu ve Güneydoğu’da mahrumiyetler içinde yaşayan kardeşlerini ne kadar sevdiklerine inandıracaklar. Gitmek suretiyle gelmelerini sağlayacak, arada yıkılmayan sağlam köprüler kuracaklar. Bu vesileyle onların hallerini görecekler. Benim de bazılarını görme imkânım oldu. Oralara gittim, misafir oldum. Pek çok insanın bütün hayatı bir odanın içinde geçiyor. Bir ahırları ve bir odaları var; kayınpeder de aynı odada kalıyor gelin de. Herkes köşklerde villalarda yaşamıyor. Oralara gidip bu garip insanların bu garip yaşantılarını görmek belki bizi düşünceye sevk eder. Eder de lüks israf yolunda biraz olsun bizi engeller.

 

Bölge insanı civanmerttir

 

Ama insanımızda Allah’ın izniyle bir paylaşma duygusu da oluştu. Bizler bugüne kadar yaptığımız şeyleri bundan sonra da devam ettiririz. Kurban da keseriz, maddî yardımda da bulunuruz. Ben diyorum ki şu ana kadar kaç insana yapıldı ise bu yardım; o insanları bir de evimizde misafir etmek suretiyle bu dostluğu derinleştirelim. Bugün Anadolu’ya bir Amerikalı gidiyor, bir Hıristiyan bir Yahudi gidiyor ve insanımızın o civanmertliği karşısında mest oluyor. Her yerde sizi anlatıyor, Anadolu insanının lehinde konuşuyor. Bunlara yaptığınız civanmertliği kendi vatandaşlarınızdan, kardeşlerinizden esirgemeniz doğru değildir. Yabancılar üzerinde yaptıklarınız bu kadar etki meydana getiriyorsa, sizin o insaflı insanlarınız üzerinde etkisi çok daha büyük olacaktır.

 

O bölgenin insanı çok civanmerttir. Zamanın birinde oralarda bir yere gidiyorduk. Bir yanlış levha nedeniyle yanlış bir yola girdik. Meğer orası yol değilmiş. Namaz vakitlerindeki hassasiyetlerim malum. Uçakta bile olsam bir süre kılamazsam cinnet yaşarım. Neyse ki uçuruma düşmeden kurtulduk. Derken karşımıza eve benzer bir bina çıktı. Evin önünde bir adam koyunlarını otlatıyordu. Yanımızdaki arkadaşlardan biri o adama doğru gitti ve; ‘Biz namaz kılmak istiyoruz. Güneş batmak üzere’ dedi. Adam büyük bir samimiyetle ‘Aman efendim ne demek!’ dedi. Bizi aldı evine, yatak odasına götürdü. Hemen leğeni, ibriği getirdi. Su döktü abdest aldık. Ve biz o adamın tek gözlü evinde yatak odasında namaz kıldık. Bunu hem Halep’te hem Kilis’te hem Doğu’da yaşadım.

 

Bizim müştereklerimiz arasında öyle kopmaz bir bağ var ki, öyle ciddi bir irtibat var ki belki öyle küçücük bir şeyle bunu canlandırmak mümkün olacak. İşte bu Kurban Bayramları, Ramazanlar bunun için çok önemlidir. Bundan sonra yapacağımız şeylerden biri de, kendi civanmertliğimizi, yürek enginliğimizi, kucaklayıcılığımızı onları evlerimizde misafir ederek göstermek olmalıdır. Şekavet düşüncesi ve vatanı parçalama gayretleri karşısında elbette ki dağdaki eşkıyaya karşı silah kullanmak icap eder. Ancak gönülleri fethetmek meselesi de çok önemlidir. Bu vesilelerle biz o insanları ebediyyen kazanırız. Hiç kimse çocuğunun dağa çıkmasına meydan vermez; onları size havale ederler. Nitekim şimdilerde yüzlerce, binlerce, talebe Doğu’dan, Güneydoğu’dan Batı’ya geliyor. Üniversite hazırlık kurslarında, üniversitelerde, okullarda okumak suretiyle toplumun bir kesimi diğer kesimini daha iyi tanıma fırsatı yakalıyor. Her sene yeni bir şey ilave ederek, farklı şeyler ortaya koyarak, bıktırmadan o insanların gönüllerini fethetmek lazım. Bunu yaparken de yılların ihmalinden oluşan sertliklerin yontulacağını, törpüleneceğini de düşünmek lazım.

 

Gönülleri fethetmek lazım

 

Asr-ı saadette yaşanan bir tablo bu konuda ne güzel örnektir. Ebu Süfyan, Müslüman olma hususunda tereddütlerini ortaya koyunca Hazreti Halid, “Kelleni alırsam tereddütlerin biter” diye çıkışır. Bunu gören Bilal-i Habeşi “Yapma ey Halid! Bazen bir insana bir gün yeter, bazen bir ay, bazen bir yıl” der. Bazen kazanımlar, gerçekten kazanma dediğimiz şeydir. Bazen fethedeceğimiz bir gönül değil gönüller olur.

 

Muzırlık yapana zapt u rapt altına alınmasa bile sabretmeliyiz. Potansiyel insanı hakiki insan yapmalıyız. Sizin getireceğiniz o insanların çoğu sizden bizden daha çok Allah’a bağlıdır. Onunla irtibatları vardır. Çağımızın hastalıklarından kaynaklanan bölünmeler olmuş olabilir. Ancak bu insanlar aldatılıyor.

 

Buraları bölüp parçalayan ve o şekilde idare etmek isteyen çevrelere karşı bizim yapacağımız şey de onları birleştirme ve kaynaştırma, bütünleştirme olmalıdır. Allah’a iman, peygambere iman, İslam’ı kabullenme, tarih birliği, mücadele ettiğimiz cephe birliği gibi ortak noktalarla o insanlarla yeniden birlik tesis etme gayretine girmeliyiz. Sonra onları kendi yerimize çağırmalıyız. Laz’ı Çerkez’i, Kürt’üyle Anadolu’da herkesin paylaşabileceği şeyler var. Birleştirmeye matuf şeyleri ortaya çıkarıp müşterek aynı şeyleri yaşamak lazım. O iş için bir şeyler yapmak, Güneydoğu ile kardeş kentler, kardeş köyler ve kasabalar tesis etmek doğru olabilir. Her ne şekilde olursa olsun sertleştirmelere karşı bizim ortamı hep yumuşak tutmamız, yumuşatmamız lazım.

 

Sadece Doğu’ya gitmek meselesi de değil, şimdi İstanbul, Mersin, Antep gibi yerler Güneydoğu’dan gelen insanlarla dolu. Belki önce buralara da açılmak gerekir. Bölgemizde okuma imkânı verme ile daha çok kimseye imkân sağlamak ve bizi kardeşliğimize götürecek başka şeylere yelken açmak lazım.”

 

www.risale-inur.org