Bugün sizlere Pazar günü olması hasebiyle ilginç bir anımı aktarmak istiyorum.
Yıllar öncesiydi. Biz küçük bir çocuktuk ve seçim dendiğinde aklımıza muhtarlık seçimleri gelirdi. Yine bir seçim yapılıyordu köyde. Hacalların İban ve Tayirlerin Rüştü iki adaydı. Köy bu iki isim etrafında ikiye bölünmüştü. Babam da haliyle bunlardan birisinin yanında yer almıştı. Yer almıştı, çünkü mutlaka bir tarafta olmalıydı. Köy yerinde tarafsız kalmak ya da oyunun gideceği yeri belirtmemek imkansızdı.
Her akşam sırayla birisinin evinde “Tüzük” yapılırdı. Evet bu oturmalara tüzük denilirdi, niyesini niçinini bilmem, ama ben de merak ederdim, “niye Tüzük” diye…
Tüzüğün de kuralları vardı kendisine göre. Burada konuşulanlar burada kalmalıydı. Karşı tarafa renk verilmemeliydi. En önemlisi bir tarafın tüzüğünde yer alanlar diğer adayın tüzüğüne katılamaz, hatta selam bile temkinli verilirdi. Kısaca böyle zamanlarda köy de aday sayısı kadar bölünme olur ve gündemde muhtar seçiminden başka bir şey olmazdı. Muhtar adayları vaatlerini sıralar ve bunun tüzüğe katılanlar tarafından propaganda olarak kullanılmasını isterdi. Vaat dediysem, köyün kelesine dam yapmak, köyün ortak tarlasına daha karlı şeyler ekmek, sulama, salma türü şeyler. Köy kelesi oldukça önemli bir meseleydi. İyi bakmak gerekirdi ona ki, köylüler gönül rahatlığı ile her sene ineklerinin buzağılamasını bekleyebilirlerdi.
Bir gün sıra bizdeydi, tüzük bizim evde yapılacaktı. Her ne kadar köyde yaşayan herkesin tarafı belli olsa da bazıları yine de çekinir, pek göze batmak istemezdi. Bir komşumuz duvar dibinden el fenerini kısarak geldi. Kapıyı ben açtım. Kim var, şu geldi mi, bu geldi mi sorgusundan sonra “ben bi dolaşayım geleyim” dedi ve gözden kayboldu. O kişiyi o gece bir daha görmedim, göremezdim de. Çünkü karşı tüzükte olduğunu öğrendim ertesi gün. Peki ne diye gelmişti de girmemişti? Kapıyı ben değil de babam açsaydı yine girmeyecek miydi? Bu soruların bugün bile cevap bulması imkansız. Küçük olmama rağmen o komşumuzun bizim muhtar adayıyla arasının bir tarla münakaşası sebebiyle iyi olmadığını anımsadım. Belki kapıyı ben değil de büyük biri açsaydı girip, kırgınlığa son verecekti. O an, kapıda düşüncesini değiştirmişti.
Bir aydan fazla süren tüzüklü geceler nihayet son bulup seçim günü gelmişti. Oylar sayılırken biz çocuklar da pencereden uzanarak içerideki havayı teneffüs etmeye çabalardık. Bir oy o yana, bir oy bu yana derken netice açıklandı. 3 oy farkla İban seçimi kazanmıştı. Artık tüzük de yoktu, ayrılık gayrılık da. Her şey o andan itibaren unutulmuştu. Birkaç gururlu kişiyi saymazsak kırgınlık falan da kalmazdı.
Seçimi kazananla kaybedenin arasındaki oy farkının üç olduğunu söylemiştim. Bizim evde tüzük yapıldığı gece kapıdan dönen komşunun evinden dört oy karşı tarafa gitmişti. Neticeyi o komşumuz belirlemişti yani. O gün komşumuz bizim tüzüğe katılsaydı bizim taraf öne geçecek ve netice değişecekti. Sonraları küskünlük bitmiş, bizim adayla bizim komşu iyi anlaşmışlardı, ama muhtarlık gitmişti elden.
Bu anımdan isteyen istediği sonucu çıkarabilir kendisi için. Benim çıkardığım şudur ki, hiç kimse önemsiz değildir, neticeyi bir kişi bile belirleyebilir…
En iyi Pazarlar sizin olsun…