İSTANBUL (AA) - Emekli Büyükelçi Ünal Çeviköz, Türkiye'nin dış politikasında belli bir çizgisi olduğunu belirterek, "Bu dış politika uygulamasının bütünlüğünü hem Batı ile olan ilişkilerdeki güçlülüğe ve dayanışmaya zarar vermeden sürdürmek hem de daha pekiştirici bir hale getirmek ve gerek bölgesinde gerekse başka uluslararası sorunlara bakışta Türkiye'nin ön alan, proaktif bir dış politika uygulaması gereklidir." dedi.
Çeviköz, Bilge Adamlar Stratejik Araştırmalar Merkezi (BİLGESAM) ve Altınbaş Üniversitesi iş birliğiyle Altınbaş Üniversitesi'nde düzenlenen "Bölgesel Gelişmeler Işığında Türk Dış Politikası" başlıklı panelde yaptığı konuşmada, Sovyetler Birliği'nin dağılmasının ardından Türkiye ile Rusya arasındaki ilişkilerin "iğneyle kuyu kazar gibi" geliştirildiğini, ancak 24 Kasım 2015'te Rus askeri uçağının düşürülmesiyle ilişkilerin bozulduğunu dile getirerek, 9 ay gibi kısa bir sürede ilişkilerin "Yeniden normale döndü" görüntüsü vermeye başladığını anlattı.
İki ülke arasında çeşitli konulardaki görüş ayrılıkları dikkate alındığında, Türkiye ile Rusya arasında ittifak ilişkisine gidildiği algısının yanıltıcı olduğuna işaret eden Çeviköz, Suriye meselesinin çözümünde bölgede etkin iş birliği yapabilecek iki aktörün Türkiye ve Rusya olduğunu belirtti. Çeviköz, "Türkiye'nin Rusya ile Suriye meselesinin çözümünde iş birliği yapmasının sebeplerinin başında da 'Sorunu Rusya ile ortak platform bulup anlayışa ulaşabilir miyiz?' sorusu gelmektedir. Türkiye açısından bakıldığında Suriye meselesinin çözümünde Suriye muhalefeti ile rejimin bir araya gelmesi, aynı masa etrafında oturabilmesi ve bunun Cenevre barış sürecine katkıda bulunmasının sağlamanın yolu, Rusya ile görüşmeyi ve bu konuyu birinci gündem maddesi haline getirmeyi gerektirmiştir." diye konuştu.
Çeviköz, Suriye'de ortak bir platform yakalanmasının Türkiye ile Rusya arasındaki ikili ilişkileri olumlu etkileyeceğini belirterek, 24 Kasım 2015'te başlayan krizin en kısa zamanda çözülmesinin her iki ülkenin menfaatleri gereğince çabuk aşıldığını söyledi.
"Türkiye'nin son 15 yıldır dış politikasında eksen kayması mı var? Türkiye Batılı ittifak ilişkilerini zayıflatıp acaba ilişkilerini başka bir tarafa mı yönlendirmektedir?" sorularının son zamanlarda sık sorulmasının nedeninin Türkiye ile Rusya arasındaki yakınlaşma görüntüsü ve algısı olduğuna işaret eden Çeviköz, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Türkiye'nin uluslararası ilişkilerinde Batı'yla olan ilişkileri tek başına ve diğer coğrafyalardan bağımsız şekilde değerlendirilmemelidir. Türkiye'nin doğusuyla ilişkileri, bölgesiyle ilişkileri, Karadeniz, Kafkasya, Ortadoğu, Doğu Akdeniz ve Kuzey Afrika'ya yönelik politikaları aslında Batı ile olan ilişkilerini güçlendirmek, onları bütünlemek için kullanılmalı ve bu şekilde uygulanmalıdır. Doğudan ve güneyden Türkiye'ye bakıldığında da Türkiye'nin bütün cazibesi, Batı'yla olan güçlü ilişkilerinden ileri gelmektedir. Bu dış politika uygulamasının bütünlüğünü hem Batı'yla olan ilişkilerdeki güçlülüğe ve dayanışmaya zarar vermeden sürdürmek hem de daha pekiştirici bir hale getirmek ve gerek bölgesinde gerekse başka uluslararası sorunlara bakışta Türkiye'nin ön alan, proaktif bir dış politika uygulaması gereklidir. Türkiye'de yaşayan bütün insanlara, layık olduğu demokratik ve özgür yaşam ortamını sağlayacak bir sistemin gerektirdiği dış politika uygulaması bu bütünlükle yürütülmelidir. Bütün bunlar konjonktürel gelişmelerdir. Türkiye ile Rusya arasında yaratılan yakınlaşma algısının, her iki tarafın karşılıklı menfaatlerini gerektiren bir durum olduğu için bir ittifak ilişkisine dönüşmeyeceğini ancak bugünün şartları altında ortaya çıkan bir görüntü olarak değerlendiriyorum."
- "ABD'nin Irak'taki nüfuzunun devamı, Suriye'deki varlığını gerekli kılıyor"
Emekli Büyükelçi Oğuz Çelikkol da geçmiş dönemde Rusya'nın dış politikasıyla karşılaştırıldığında Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in dış politikasında farklılık görüldüğünü belirterek, "Putin'in tekrar bir dünya gücü, çok kutuplu uluslararası sistem içinde merkez olma iddiası var. Bu iddiaların Rusya'yı küresel bir güç haline getirmesi zorunluluğu da görülüyor. Burada Suriye'nin büyük bir rol oynadığını görüyoruz. Sovyetler Birliği zamanında Suriye Arap dünyasındaki en önemli müttefik. Rusya bu bakımdan rejimin çökmesini istemiyor. Özellikle Rusya'nın dünyada güç merkezi olduğu iddiasının devam etmesi ve kabul edilebilmesi için de Rusya'nın dış politikasında Suriye giderek önem kazanıyor." diye konuştu.
Obama yönetimi sırasında Amerikan dış politikasında Ortadoğu'nun önemini büyük ölçüde kaybettiğini dile getiren Çelikkol, ABD'nin Suriye'de rejimin çökmesi için gerekli siyasi, mali destekleri sağlamadığını, İran ve Rusya'nın müdahalelerine büyük ölçüde göz yumduğunu, dış politikada İran'la uzlaşma yolunu tercih ettiğini anlattı.
Çelikkol, Donald Trump yönetimiyle daha farklı bir politika yürütülmeye başladığını kaydederek, "Suriye'de artan Rus gücünden, Suriye'nin giderek Rus etkisine girmesinden Trump'ın rahatsız olduğunu görüyoruz. Bunda İsrail faktörünün büyük bir rolü olduğunu söylemek mümkün. İsrail'in, ABD dış politikasında etkisinin artığı ve ABD'nin Suriye'deki varlığını da İsrail'in güvenliğini açısından değerlendirdiği görülüyor. Bana göre ABD'nin Suriye'de varlığını devam ettirme konusundaki ısrarının en önemli bölümü Irak'la ilgili. Çünkü Irak'taki tutumun ve ABD'nin Irak'taki nüfuzunun devamı, Suriye'deki varlığını da gerekli kılıyor." dedi.
- "Ortadoğu'daki kaotik durum jeopolitik mücadeleyle açıklanamaz"
Kıbrıs Bahçeşehir Üniversitesi İktisadi, İdari ve Sosyal Bilimler Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney de Ortadoğu'daki kaotik durumun jeopolitik mücadeleyle açıklanamayacağını ifade ederek, ABD'nin bölgeye gelişini de jeopolitik ve jeoekonomik nedenlerin tetiklediğini, aynı gerekçenin Rusya için de geçerli olduğunu söyledi.
Enerji nakil yollarının şekillenme biçiminin önemli bir etken olduğuna işaret eden Ateşoğlu, "Rusya'yı 2015'te bölgeye getiren en önemli nedenlerden biri de bu. Soğuk savaş zamanındaki jeopolitik çerçevede kaybettiği alanı geri kazanmak ve Akdeniz'e geçiş yolu üzerindeki hidrokarbon nakil yolları üzerinde etkili olmak, aynı şekilde 2009-2015'te Akdeniz'de bulunan yeni doğalgaz kaynakları üzerindeki tasarruflarda etkili olmak bir başka neden." diye konuştu.
AA