Boş konuşma hocam!
"Hocam" diye hitap etmek istiyorum; zira "ablacığım" yahut "çıldıran kadın" deyince hepten delleniyor!
Hazır (NTV'deki programda) "hoca" olduğuna zırt pırt vurgu yapmışken, bu fırsatı kaçırmayayım diyorum.
Nazlı Ilıcak öfkesinden çekindiğini beyan etme sadedinde, "Öfkene muhatap olmamak için suskun davranabilirim..." deyince, "Çoluk çocuk olsa bu üslubu göstermem; onlar, 'hocadır mocadır' diye tırsabilirler..." karşılığını verdi.
Nazlı hanım tırsmaması gerektiğini öğrenince yatıştı tabii. Hatta ayıptır söylemesi bi ufaktan "sarakaya" almaya başladı.
Lakin ben "tırstım."
"Hocam mocam" olduğu için tırsmadım tabii; bilakis, tırstığım için "hocam" demek istiyorum.
Ne yalan söyleyeyim; biraz da geçmiş günlerin hatırına "tırstım."
Zira bundan marazi bir zevk alıyor gibi geldi bana.
Marazi de laf mı, adeta öfke sarhoşu oluyor!
Öyle kendini kaybediyor ki, M. Yakup Yılmaz bile haline bakıp müstehzi bir şekilde sırıtıyor da fark edemiyor.
Keşke mahut programı tekrar izlese de, ne hallere düştüğünü görse!
Üzülüyorum; gerçekten üzülüyorum!
Evvela çok öfkelendim, sinirlendim falan diyerek kaptırıp gidiyor. Sonra "Niye çileden çıktığımı anlatmaya çalışıyorum" diyor.
Yazık ki yazık, çok geçmeden yine çıldırıyor!
"Mavi Marmara" gemisi ayarlarını büsbütün bozmuş anlaşılan.
Gelgelelim...
Gül'ün cumhurbaşkanı seçilmesi döneminden itibaren bir türlü ayar tutturamadı.
O vakitler, "28 Şubat süreci boyunca, laiklik adına yapılan dayatmaları, paranoyayı eleştirmekten geri durmadım..." dedikten sonra, Anayasa Mahkemesi'nin 367 garabetini "tutunabilecek tek çözüm" gördüğünü ilan etmişti.
Mesela...
"Bu hükümetin Çankaya'yı fethetme konusunda ne kadar ısrarcı olduğunu görmenin burukluğunu yaşadım" demişti, "Kim ne derse desin, bu sağcı, iktidarcı, fetih zihniyeti beni fazlasıyla tedirgin etti..."
27 Nisan e- muhtırasına da aslanlar gibi destek vermiş; Genelkurmay bildirisinin karşına geçip de, "fetihçilerin hizasına" geçmeye niyetim yok demişti.
Daha sonraki dönmede de, başörtü yasağına karşı durduğunu hatırlatmayı hiç ihmal etmeden, "sivil dikta" martavalına sardırdı.
Dünkü yazımda da belirttiğim üzre, şimdi de "Doğu Konferansı"ndaki katkılarını dillendirip, "Mavi Marmara" vicdan ayaklanmasına bühtan ediyor!
Mezkur gemideki katliamı öyle tuhaf bir şekilde tartışmaya açmak istedi ki, Nazlı Ilıcak, "Bundan İsrail'i sorumlu tutuyoruz, ölenleri değil..." demek zorunda kaldı.
O derece yani.
Bizim Hakan'ın kardeşi, Sinan Albayrak'ın "beşNbirK"da anlattıkları kanını dondurmuş! (Bu vesileyle, "Mavi Marmara" gemisine duyarlığından ötürü Cüneyt Özdemir'e canı gönülden teşekkür ediyorum.)
Şu hale bakın:
"İsrail terör devleti"nin yaptıkları kanını dondurmuyor da, Sinan kardeşimizin anlattıkları kanını donduruyor!
Neymiş efendim, soda şişelerini gemiye vurarak eğlendiklerini nasıl söylermiş!
Sinan kardeşimizin soda şişeleriyle geminin korkuluklarına vurarak "İsrail terör devleti"nin askerlerini korkuttuklarını, onların bu tırsmış halleriyle eğlendiklerini, katliam yapacaklarına hiç ihtimal vermediklerini anlatmasından çıkardığı sonuca bakın!
Hayret ki, ne hayret!
Şükrü Elekdağ'dan Özdem Sanberk'e kadar aklı başında herkes, "Mavi Marmara"yı kansız biçimde ele geçirmenin bin bir türlü yolu olduğunu, "İsrail terör devleti"nin katliam yapmak için saldırdığını dile getiriyor, o kalkmış "şehit olmayı göze alan" barış gönüllülerini suçluyor!
Üstelik bu tuhaf halinden hiç sıkılmadan "Doğu Konferansı"nı tertipleyenlerden olmakla övünebiliyor!
Hele, "Antisemitizmden bahsedemiyoruz. Tipik bir Ortadoğu ülkesi olmuşuz..." diye öfkeyle bağırması yok mu?!
Hey kurban olduğum Allah bu nedir?
İsrail terör devleti uluslararası sularda sivil savunmasız insanları hunharca katledecek, biz burada katliam yerine antisemitizmi konuşacağız öyle mi?
"Hoca moca" olması boş konuşmasına engel olmuyor demek ki!
SALİH TUNA - YENİŞAFAK