Sosyal medyada dönen bir video var. Hikâye bu ya, kaplumbağa bir grup köylüyle, şu kadar mesafeden köye üç günde ulaşmak için iddialaşmış. Köylü köye çıkmış beklemeye koyulmuş, kaplumbağa plan yapmış, strateji geliştirmiş ve yola düşmüş. Üç gün, altı gün olmuş ama hala kaplumbağa ortada yok. Köylü güzergâha inip kaplumbağayı daha yolun yarısında görünce sormuş. Hani üç günde bu yolu alırım demiştin, ne oldu? Kaplumbağa demiş ki, havayı, suyu, rüzgârı ve muhtemel her türlü ihtimali hesaplayıp size üç gün dedim ama arada bir önüme çıkıp yönümü değiştiren şu aşağılık adamları hesaplayamadım.
Evet, kimi aşağılık adamlar bu ülkenin hedefe dönük yönünü değiştirmek için kendilerinden bile daha aşağılık planlar yapabiliyor. Yaşadığımız şu depremde siyaseten bile olsa, içinde Yunanı ve İsraillisi de olan tüm dünya yardıma koşarken bunlar, siyaseten ayak bağı olmayı marifet bildiler. Ürettikleri yalanın, iftiranın ve tezviratın haddi hesabı yok. Çünkü hesap soran yok. Gazetelerin yazdığına göre üretilen bu yalanlardan birisi olan baraj patladı yalanı sebebiyle çıkan karmaşada, biri çocuk olmak üzere yedi kişi ölmüş. Ölümlerin sebebi izdihamın gerekçesi olan, baraj yıkıldı haberi, yalan çıkıyor. Netice? Netice boş. Peki, bu kaostan dolayı enkaz üstünde çalışanların ve güvenliği sağlamakla sorumlu tüm kolluğun işlerine saatlerce ara vermesinin bir hesabı yok mu? Maalesef yok. O arada enkaz altında kurtulabilecekken vefat edenlerin bir hesabı yok mu? Maalesef yok. Çıkan arbedede eğer doğruysa ölen yavru ve yedi kişinin bir hesabı yok mu? Maalesef yok.
Şu deprem sonrası geçirdiğimiz sürede buna benzer onlarca olay var. Toplum, bir taraftan deprem ve depremin ürettiği acılarla boğuşurken, öte tarafta İçinde siyasi parti liderlerinin de olduğu kaos planlı onca iftira ile, psikolojik savaş taktikleriyle abluka altına alınıyor. Sonuç; Ben böyle duydum, öyle zannettim, zannımca böyle olduğuna kani oldum, v.s. v.s.
Yasalar yeniden yazılmalı. Özellikle ceza hukuku sil baştan yeniden ve hak edene hak ettiğini verecek şekilde elden geçirilmeli. Suçu dört müteahhide atan bir mantık, yeni dönemde yaşanacak deprem sebepli acılara da teşne demektir. Binlerce bina yıkılmış. İçinde sitesi de var, bağımsız binası da. Tek katlı olanı da var, gökdeleni de. Kusura bakmayın ama bu işi bilenlerin söylediğine göre sorun daha sistematik bir sorun. Hatası olanın cezalandırılması ayrı, tüm sürece sadece müteahhitlere verilen bu ceza elbisesinin giydirilmesi ayrı.
Koca deprem bölgesinde TOKİ binalarından bir tekinin bile hasar almadığı ve yıkılmadığı gerçeği nasıl gözden kaçırılır. Anlaşılıyor ki ortada bina yapım sistemine dönük bir arıza var. Şehirlerin fay hattı üzerine kurulması, bahsi diğer olarak kenarda dursun ama o fay hattı üzerinde şehirler nasıl oluşturulmalı gerçeği çok önemli. Çizen çizdim, yapan yaptım, kontrol eden de ettim diyor. Her işin üstünde resmi bir mühür var. Var da, bu mührün araziden ve Türkiye'nin yaşadığı coğrafyadan haberi var mı? Ülkenin % 42'si deprem bölgesi, halkın % 71'i de deprem bölgesinde yaşıyor. Bu şartlarda bu ülkenin bina yapım sistemi nasıl olmalı? Bu sorunun cevabı katiyen tek paydaşlı olamaz. İşimize gelse de gelmese de yer bilimcisinden, gök bilimcisine herkes bu sürece dâhil olacak. Aynı şeyleri konuşmaktan da yaşamaktan da yorulduk. Bugün deprem sonrası örnek gösterdiğimiz ülkelerin neredeyse tamamında, üretilen çözümlerin arkasında sadece bir felaket yatar. İkincisine ne toplum ne de siyasiler izin vermez.
Tüm suçun kaplumbağanın yolunu değiştiren alçaklarda olduğu iddiası, çözümü üreten bir gerçeklik sunmaz. Bu, sebeplerden birisidir. Ama çözüm, daha esaslı ve kararlı duruşlar ister. Siyasetçiyi toplumun elinden, toplumu da hamaset üreten siyaset biçiminden kurtaramadıktan sonra, yaşadığımız tek felaketin o konuda kalıcı çözümler üretebilmek için fırsatlar sunduğu bir ülkeye dönüşemeyiz.
Artık birbirimizin eceli olan iyilikler yapmaktan vazgeçelim. Yanlışın kolektif olması, doğrunun yanlışa galebe çalması anlamına gelmez. Doğru yerinde duruyor ve yanlış çok kişiyi ikna etmiş demektir. İkna olunan yanlış, ikna edilen toplumun sayısıyla mütenasip, siyasi bir tahkimata kavuşuyor. Dün Hatay’da halkı örgütleyip kentsel dönüşüme karşı çıkan kimi kesimler, bugün aynı enkazın üstünde altındaki masum canları umursamadan tepinerek hamaset yapıyorlar. Bu formül üzerinden yapılan her tahkimat, gelecekte olması muhtemel güzel günlerin görüntüyü flulaştıran kaba bir perdesidir. Bu perdenin yırtılması vakti geldi de geçiyor bile.