İmam öncü ve önder demektir. İmam olan kişi, her bakımdan kendisine uyan ve kendisini izleyen kimselere örnek olan kimsedir. İmam, aynı zamanda dinin temsilcisidir. İmamlık, peygamber mesleğidir. Bu yüzden imam olacak kimseler, taşıdıkları misyonun farkında olmalıdırlar. Yıllardır bizim dışımızdaki insanlar, ah şu Müslümanların elindeki imkânlar bizde olacak, yüz bine yakın cami bizim elimizde olacak, neler yapardık neler, diye iç geçiririler. Ama bizler elimizdeki nimetlerin kıymetini layıkıyla bilip onları değerlendiremeyiz.
Günümüzde genelde imamlar/hocalar, olumsuz tiplemelerle gündeme gelir. Batı filmlerinde papazların temiz giyimli, temiz yüzlü, kişilikli kimseler olarak lanse edilmesine karşın; bizim filmlerde imamlar, kaba saba, menfaatçi, yiyici kimseler olarak tiplenir. Sosyal haklardan en az yararlanan meslek erbabı olmasına rağmen imamlar, toplumun en çok, eleştirilen, gidişatın faturası en çok kendilerine çıkarılan kişilerdir. Diğer meslek erbabı kişilerin çoğunluğunun yaptığı bir yanlışı bir imam yapsa hemen dile dolanır ve tüm imamlar kötülenir.
Biz bu yazımızda olumlu bir yaklaşımla bir güzel örneği öne çıkarmak istiyoruz. Çok yakından tanıdığımız ve şehir merkezinde yıllardır imamlık yapan bir arkadaşımızla yaptığımız mini röportajı sizlere sunarak imamların sosyal hizmetlerdeki olumlu katkılarını gözler önüne sermek, mevcut imamlara iyi ve güzel bir örneklik ortaya koymak istedik. Belki de söyleşiyi okuduğunuzda, bu devirde demek böyle imamlar da varmış, imamlık görevi bu şekilde de ifa edilirmiş demekten kendinizi alamayacaksınız. Şunu da itiraf edelim ki bizler iyi bir cemaat olduğumuzda, başımıza iyi imamlar gelecektir.
- Saygıdeğer hocam, sizleri yıllardır izliyoruz. Şehrimizin tarihi bir camisinde yıllardır dolu dolu görev yapmaktasınız. Kaç yıldır bu görevi ifa ediyorsunuz?
- Rabbimin lütfü keremiyle iki camide takriben yirmi dört yıldır bu göreve devam ediyorum.
- Bildiğimiz kadarıyla siz ilahiyat fakültesi mezunusunuz, sizinle mezun olan pek çok arkadaş başka kurumlara geçtiler, siz ise imamlıkta kaldınız, hiç pişmanlık duyduğunuz oldu mu?
- Hayır asla, sizin de belirttiğiniz gibi Milli Eğitim ve benzeri kurumlarda görev almak da vardı, ama ben imam hatipliği tercih ettim ve asla pişman olmadım. Bu görevde kaldığım için hep Rabbime şükrettim. Moda tabirle, bir kez daha dünyaya gelseydim, yine imam hatiplik görevini tercih ederdim. Bu düşüncemi oğlumun birini fiilen bu göreve başlatarak göstermiş oldum.
- Peki neden?
-Şunun için efendim, ben şöyle düşünüyorum ve bunları tahdis-i nimet kabilinden söylüyorum. Peygamberlik Allah vergisi bir rütbedir. Ama farz edelim ki bizler peygamber olarak görevlendirilmiş olsaydık, rızkımız için çalışacak, ibadetlerimiz yapacak ve Allahın dinini ulaştırmak için insanların ayağına gidecektik. Bu görevin içerisinde biz her üçüne de nâil olduk. Rızkımızı temin ediyoruz, ibadetlerimizi ifa ediyoruz ve üstelik insanlar da bizim ayağımıza geliyorlar. Bundan sonrası biz imamların çalışıp gayret etmesine kalıyor.
-Hocam, siz camide namaz kıldırma dışında bir takım hizmetleri de yerine getiriyorsunuz, bunlardan da kısaca bahseder misiniz?
-Efendim öncelikle asli görevimiz olan imam hatiplik görevini aksatmadan ve severek yerine getirmeye çalışıyorum. Bunun dışında diyanetimizin cami derslerini başlatmasından çok daha önce biz, camimizde dersler başlattık. Oluşturduğumuz ders halkalarında tefsir, hadis ve ilmihal dersleri yaptık, halen de bunlara devam ediyoruz.
- Siz camiyi bir okula çevirmişe benziyorsunuz..
-Evet evet, tamamen öyle. Bu konudaki örneğimiz Hz. Peygamberin uygulamasıdır. Onun mescidi bir ibadethane olması yanında, aynı zamanda bir okuldu. Altın çağın insanları, o mescidde yetişti.
- Şimdiye kadar bu derslerde hangi kitapları okudunuz?
- Şöyle söyleyeyim, öğle namazından yarım saat kadar önce yaptığımız tefsir derslerinde Elmalılının Hak Dini Kuran Dilini, Mevdudinin Tefhimini, Sabuninin Saffetütt Tefâsri'ni baştan sona cemaatimize okuduk. İkindi namazlarından hemen önce yaptığımız hadis derslerinde ise Buhârî, Müslim, Ebu Dâvûd, Tirmizî, İbn Mâce, Nesâî, Müsned, Dârimî ve Muvattâyı baştan sona okuduk. Bunun yanında Riyazüss Salihîn, Camius-Sağir, Ramuzul Ehâdîs gibi hadis mecmualarını da bitirdik. Şimdi Terğib ve Terhib adlı hadis kitabını okumaktayız. İlmihal derslerinde ise Ömer Nasûhi, Fikri Yavuz ve Diyanet ilmihallerini baştan sona cemaate okundu.
- Derse katılan cemaat sayısı ne kadardı Hocam?
- 8-10 kişi ile derse başlıyoruz, bu sayı dersin sonuna doğru 70-80 kişiye ulaşıyor.
- Hocam, eskiden hocalarımız anlatırdı, Konyanın falan camisinde Mülteka okunur, filan camisinde Tac okunur, bir başka mescidinde Beyzâvî tefsiri okunur diye.. Maşallah siz bunların hepsini bir mescidde okumuş bulunuyorsunuz.
- Rabbime sonsuz hamd-ü senalar olsun, öyle oldu.
- Derslerin sonuçları hakkında neler söyleyeceksiniz?
- Öncelikle şunu belirteyim, ben Yüce Rabbimizin Rızasını kazanmak ve kendi bilgimi artırmak için bu derslere başladım. Bunca senedir, bu kadar temel eseri baştana sona okumuş oldum. Bu okumalarımın her zaman ve her yerde yararını gördüm.
Herhangi bir yerde, herhangi bir konuda bir sohbet, konuşma yapma durumunda hiç zorluk çekmedim. Vaktin, benim için nasıl bereketlendiğini bizzat müşahede ettim. Cemaatin takdirini kazandım, hep hayır dualar aldım. Yaz kurslarında bana yardım edecek hoca arkadaşlar kazandım, cami hizmetlerinden hep yanımda olan samimi dostların sahibi oldum.
- Derse devam edenler üzerinden gözlemlerinizden bahseder misiniz?
- Derslere devamlı gelenlerin söz ve tavırlarında gözle görünür değişikler gözlemedim. Yapılanların asla boşa gitmediğini gördüm.
- Bu çalışmalarınızı yadırgayanlar oldu mu?
- Maalesef oldu, Hocam kendini niye bu kadar yoruyorsun, bu insanlar adam olmaz, bunları sen mi düzleteceksin, boşa kürek çekiyorsun diyenler oldu. Hele bir gün bir ilahiyat hocası, hoca efendi bunlar derici ve gerici, boşuna yorulma, dedi.
- Bu gibi sözler sizi etkiledi mi?
- Etkilemiş olsa da çalışmalarımızı aksatmadı. Zira biz, yaptığımız işin doğru olduğunu bilerek ve inanarak yapıyorduk.
- Müftülük nasıl tepki verdi?
- Elbette olumlu. Zaten biz, müftülüğümüzden izin alarak bu dersleri yaptık ve yapmaktayız. Fahri teşekkür ve takdir belgeleri aldık.
- Cami değiştirmeyi düşünmediniz mi?
- Hayır, çünkü hizmetin bereketli olması için, bir yerde uzun bir süre kalmanın gerekli olduğunu düşünüyorum.
- Caminizin lojmanı var mı?
- Hayır yok ve ben kendi evimde oturmaktayım.
- Sizin gibi hizmet eden çok imam hatip var mı, şehrimizde?
- Zannedersem sayıları onu bulmaz.
- Peki bunu neye bağlıyorsunuz?
- Tabii bunun pek çok sebebi var, statü ve sosyal haklar bakımında imamlar mağdur edildiklerini düşünüyorlar.. Görevini sevgi temelli devam ettiren arkadaş sayımız az. Pek çok imam arkadaşın ikinci işi var, hatta imamlık ikincil bir görev gibi algılanıyor.. Hâlbuki bizim bu meslek, gönül, sevgi ve fedakârlık ister.
- Son olarak imam hatiplere neler söylemek istersiniz?
- Dediğim gibi arkadaşlarımız, imamlığın peygamber mesleği olduğunun bilincinde severek, isteyerek ve asıl karşılığını Yüce Allahtan bekleyerek bu grevi yerine getirsinler.. Asla hiçbir kişiyi küçük görmesinler ve dışlamasınlar.. Çünkü bizim her seviye ve yaştaki insana ihtiyacımız var, onların hepsini muhatap almak zorundayız..
- Cami cemaatine neler söylemek istersiniz?
- Onlar da caminin, cemaatin ve imamlarının değerlerini bilsinler.. Cami merkezli bir hayatın adamı olsunlar.. Çoluk çocuk cemiye cemaate devam etsinler.. Camilerin namaz ibadeti dışında da önemli görevler üstlendiğini bilsinler ve bu konuda hocalarına teklifler götürsünler, onların bu konudaki gayretlerini artırıcı şeyler yapsınlar.
- Hocam güzel bir söyleşi oldu, çok teşekkür ederim..
- Asıl ben teşekkür eder, söyleşimizin hayırlara vesile olmasını dilerim.
Yazımızı şöyle bağlayalım: Hep birilerini suçlar, hep başkalarından bir şeyler bekleriz. İmamları suçlarız, müftülükleri suçlarız, imamların yanlışlarını öne çıkarır, olumsuzlukların sebebi olarak gösteririz. Peki imamlar olarak bizler üzerimize düşeni yapabildik mi? Cemaat olarak yükümlülüklerimizi yerine getirebildik mi?