Bu nasıl bir televizyon, ne biçim azınlık bunlar, kardeşim?
Kanaltürk’ü uzun zamandır takip ediyorum. Çok ilginç bir yayın politikası var. Kaliteli üst düzey bir televizyonculuk anlayışıyla ve iddiasıyla yola çıkmış. Yani Brezilya dizilerine yer vermiyor, yerli dizi furyasının da yanından geçmiyor. Öyle sırlar kapısı, mucizeler diyarı gibi reyting getirici, duygusal(!) program kuşağı da yok. Daha çok eğitici ve öğretici programlara yönelmiş. Tabii bütün bunlar bu tv’mizin kaliteli yayın yaptığını söylememize olanak vermiyor.
Tamam kabul ediyorum. Bu arkadaşlar, Türk televizyonlarında var olan gerçekten çok ucuz ve gerçekten çok düşük bir seviyeden kurtulabilmişler, ancak daha büyük bir bataklığı saplanmışlar. Her şeyden önce ideolojik bir körlükle sahaya inmişler. Siyasal anlamda solda duruyorlar. Buradan bu kanalımızın solda durması kötüdür anlamı çıkarılmasın hemen. Bu sol garip bir sol da ondan bizzat belirtmek istedim. Ulusalcı namıyla türeyen bir sol. Milliyetçi değiller dikkatinizi çekerim. Ulusalcılar! Dinle imanla da pek araları yok sanırım.
Renkli bir kadrosu var kanalın. Kürşat Başar’dan, Funda Arar’a, Tuncay Özkan’dan Cüneyt Arcayürek’e, Mine Kırıkkanat’tan Hulki Cevizoğlu’na kadar pek çok meşhura program yaptırıyor.
Kürşat Başar monşerliği televizyona taşımış. Akşam gün batar batmaz, kırmızı şarap eşliğinde altı konukla sohbete başlıyor Kürşat. Çatal ve bıçak sesleri eşliğinde ne konuştuklarını anlamıyorsunuz çoğu defa. Ama ilginç bir program formatı olduğu kesin.
Hulki Cevizoğlu’nu diğer kanallardayken de seyrediyorduk, şimdi de ilgiyle seyrediyoruz, yine derin sohbetler yapıyor. Ama onun da son zamanlarda bu ulusalcılık furyasının altında kalma ihtimali insana dokunmuyor değil.
Tuncay Özkan da değişen bir şey yok, hala hiç de bu işlere kafası basmıyormuş gibi bir hali var bu hali devam ediyor Özkan’ın. Ancak Cüneyt Arcayürek’le biraz daha renkli, biraz daha ne olduğu belli bir program yapmak için yola çıkmışlar. Programlarının adından anlaşılan o.Politika Durağı. Laiklik ve Cumhuriyet üzerine konuşuyorlar, sık sık da AK parti iktidarından bahsediyorlar ve ikisi de sürekli gülüyorlar. Kendileri de en az AK Parti’nin icraatları kadar komikler, çoğu defa da anlattıkları incir çekirdeğini bile doldurmuyor, ama herhalde iyi bir şey yaptıklarını zannediyorlar ve durmadan konuşuyorlar.
Rahatsız Mine G yine iş başında!
Bütün bunların ötesinde bu kanalımızda bir de Mine G Kırıkkanat faciası yaşanıyor ki sormayın gitsin.
Mine hanım Radikal’den ayrıldıktan(!) sonra Vatan gazetesinde yazmaya başlamış, bu arada “Basın Köşkü” adlı bir program kapmış kanalturk’ten. Vatan ve kanaltürk isimleri yan yana gelince düşünmeden edemiyoruz. Vatansever-Milliyetçi mi oldu yoksa bu güzide köşe yazarımız?
Keşke düşünmez olaydık.
Mine G’nin programını izledikçe bu yorumumuzu hemen geri almak zorunda kalıyoruz. Hatta yanındaki konuklarıyla olan konuşmalarını işitince bu hanımdan ne köy olur ne de kasaba demekten kendimizi alamıyoruz. Programın ilerleyen vakitlerinde ise bu kadının bırakalım Müslümanlıkla Türklükle bağını, Hıristiyanlıkla bile bağının olmadığını, ötelere ait hiçbir şeyinin olmadığını bir kez daha gönül rahatlığıyla söylüyoruz.
Gelelim programın içeriğine… Bu hafta çok ilginç konukları vardı Mine G’nin. Lozan’da azınlık olarak sayılan üç azınlık temsilcisi ile “azınlık basın özgürlüğü” konulu bir program yapıyordu. Programda Yahudi, Ermeni ve Rum azınlığın Türkiye’de çıkardığı gazeteler üzerine konuşuluyordu. Tabii programın açılışını yaparken beni hiç yanıltmadı Kırıkkanat. Üzerindeki bütün şirretiyle ve negatif yüklü haliyle konuklarına “halkının % 99’u Müslüman bir ülke burası” diye başlayanlara gıcık olmuyor musunuz sorusunu yöneltiverdi. Kendisi gıcık oluyor bunu biliyoruz. Hem Türk hem de Müslüman lafına alerjisi var. Adeta ben bu kadar gıcığım azınlıklar da her halde en az ben kadar gıcıktır Müslüman Türklere diye düşünüyor ve doğrulatmak istiyor kendini. Tabii bu sırada ilginç bir şey oluyor, azınlık temsilcileri “dünyanın her yerinde bu böyledir, İtalya’da yaşayanlar da İtalyan’ların büyük bir bölümünün Katolik olduğuyla övünürler, Keza Amerika’da İspanya’da da bu pek çok defa böyledir” diyorlar Mine G’ye. Tabii program yöneticimiz hanımefendi buna bozuluyor: “Nasıl olur ya siz hiç mi rahatsız değilsiniz bu konudan?" diyor.
Tabii ki kendisi rahatsız(!) cidden rahatsız. Belki bu program sonrası bir psikologa bile gitmeli. Benden söylemesi. Bendeniz programda kendisinin halini hiç iyi görmedim. Her neyse, Mine hanımın sağlık problemi bir yana programın ilerleyen vakitlerinde diyaloglar daha da ilginç hale geliyor. Mesela Şalom gazetesini çıkaran Yahudi cemaat temsilcisine soruyor rahatsız bayan ve: “Peki hiç sansür olmuyor mu? Çünkü ben bu ülkede pek çok defa mahkemeyle uğraştım yazılarımdan dolayı” diyor..
Yahudi temsilcisi “evet sansür oluyor” diyerek cevap veriyor. Mine hanım bu cümleyle rahatlıyor ve muhtemelen içinden “nihayet bir yerden yakaladım” diyor. Artık yavaş yavaş hep birlikte küfredebiliriz bu milletin değerlerine diye aklından geçiriyor. Tabii sen bunu nereden çıkarıyorsun diye sorabilirsiniz bana? Beden dili diye bir şey var diyorum ben de. Jest ve mimikler pek çok şeyi anlatıyor. Ayrıca Mine hanımın bu konudaki sicili de bize yeterince ipucu veriyor zaten.
Ve devam ediyor, Şalom gazetesi temsilcisi. “Evet sansur geliyor, İsrail tarafından. İsrail aleyhine hiçbir yazıyı yazamıyorsunuz! Ama bize devletimiz tarafından bugüne kadar hiç sansür gelmedi diyor!” azınlık temsilcisi Yahudi gazeteci. Devletten kastı tabii ki Türkiye Cumhuriyeti. Üstüne üstlük, Ermeni ve Rum gazeteciler de bugüne kadar sansüre uğramadıklarını söyleyince bizimki iyiden iyiye küplere biniyor. Neredeyse ağzından şu cümleler döküldü dökülecek Mine G’nin:
“Yaaa siz niye benim gibi bu millete, bu milletin değerlerine düşman değilsiniz, küfretmiyorsunuz onlara, siz ne biçim azınlıksınız kardeşim!”
Bu televizyon programından sonra düşünmeye başlıyorum: Mine G azınlık değil, çoğunluk da değil, Peki kimdir bileniniz var mı?
Duyamadım...Cevap yok mu?
Anladım... Anladım… Program sonrası Mine G’nin gideceği doktoru cevap verecek bu soruya!