Biliyorum ki, o şimdi kullanacağım tabirden pek hazzetmez. Militarizme düşmandır. Ancak peşinen söyleyeyim ki, O’nun militarizme düşmanlığı ‘demokrat’ olduğu manasına gelmez. O’na göre Batının günümüzde bize dayattığı demokrasi, insan hakları gibi kavramlar aldatmacadır, “boncuk”tur . Batı için, boncuklarını sunup, özgürlüğümüzü elimizden alıyorlar diyor.
Bu yüzden de isyan ediyor ve küfür özgürlüğünü kullanıyor sık sık.
Sınırsız küfür özgürlüğüne sahiptir O.
Milleti adına küfrettiği için de kimse yadırgamıyor.
Naif bir küfürbazdır.
Aslında küfrettiği kişi ve kurumlara dönük bizim de itirazlarımız vardır, içimizden geçiririz çoğu defa, bir fırsat verilse de “ah ulan şu ...lara” doyasıya bir küfür etsek. Ama kimimizin yüreği yetmez, kimimizin nefesi..
Ve küfürlerimiz içimizde birikir, birikir..
Evet O, tek kişilik bir ordu olarak milleti adına her hafta sonu SKYTURK’te konuşuyor. Bizim içimizde birikenleri, hiç çekinmeden söylüyor. Türkiye’de tabu olan, konuşulmayan şeyleri (yani sahte aydınları, kadın olduğu için yazar olanları, bu ülkenin emeğini ve zamanını sömüren bir takım medya patronlarını, hırsızları, hortumcuları vs vs…) adeta kendinden geçercesine haykıra haykıra ifşa ediyor.
Kimden bahsettiğimi tahmin ediyorsunuz artık.
Nihat Genç…
Türk edebiyatının asi adamı.
James Dean gibi jöleli saçları olmasa da sürekli elleriyle arkaya attığı uzun saçıyla kendine özgü karizmasıyla her hafta beyaz ekranda.
Ancak programları hep banttan, Allah’tan ki banttan. Canlı olsa ne olur orasını Allah bilir. Muhtemelen üçüncü dünya savaşı çıkar, feministler kurşuna dizer, diyalogcular papaya şikayet eder.
Her kesimden seveni var O’nun. İslamcısı da, milliyetçisi de, solcusu da seviyor.
Her kesimden söveni var O’nun. İslamcısı da, milliyetçisi de, solcusu da sövüyor.
Ama bildiğim bir şey var ki AB’ciler, Amerikan’cılar, liberaller hiç mi hiç sevmiyor Onu. Bir de diyalogcular uyuz oluyorlar. Nereden çıktı bu adam diyorlar.
***
Aslında ilk tanıştığınızda siz de garipsiyorsunuz. Biraz tepeden bakan bir adam görünümü var. Kolay kolay ısınamıyorsunuz. Kendisi de sürekli eleştirdiği klasik aydın tipini andırıyor ilk bakışta. İçinizden, enfes hikayelerin yazarı bu adam mı diye geçiriyorsunuz. Çünkü ilk kez onu o güzel memleket hikayeleriyle tanıdığınız akla geliyor. Eyvah diyorsunuz bu da mı hayal kırıklığı. Yüz yüze tanışıklıklar çoğu zaman hayal kırıklığı yaratır. Benim Nihat Genç’le yüz yüze karşılaşmam ilk kez Engürü kahvesinde olmuştu. Aynı hayal kırıklığını yaşayacağım korkusu sarmıştı. Ama öyle olmadı.
Üstad (Ebubekir Kurban) tanıştırmıştı beni Nihat Genç’le. Sahi pek çok mühim şahsiyetle tanışmamda vesile olan namı diğer Bekir Fuat’tan da uzun uzun bahsetmek isterdim burada, ancak onu anlatmak için bir köşe yazısı yetmeyeceğinden, belki bir yazı dizisine başlamak gerekecek. “Yüreği boyundan büyük olan” bu adamı bütün memleket tanıyor ama bizim “memleket” de daha yakından tanımalı bence. Çünkü yeryüzüne geldim, Türkiye topraklarına düştüm ve Ebubekir Kurban’ı tanımadım demek gerçekten bir kayıp. Ancak size Kurban’ı tanımak için küçük bir ipucu; bu ülkenin çocuklarına onun yaptıklarının binde birini yapmamıştır Bakan Nimet Çubukçu.
***
Dönelim Nihat Genç’le tanışmamıza. İlk tanışmamızda Üstad, benim için “Abi, Mustafa milliyetçi muhafazakar sevdiğimiz bir dostumuz, kardeşimiz” demişti. Biraz soğuk bir tanışmaydı. Nihat Genç beni biraz süzmüş ve kafasını sallamakla yetinmişti. Ardından vatan millet meselelerine girildi. Heyecanla konuşmaya başladı. O konuşuyor, siz dinliyorsunuz. Çünkü ne yapacağı belli olmayan biri. Konuşmasını kesemiyorsunuz. Ama burada anlıyorsunuz ki, konuşan Nihat Genç değil, bu ülkenin vicdanı. Daha sonraki bütün sohbetlerimizde bunu gördüm. O bu ülkenin dağını, taşını, toprağını, suyunu bir destanı anlatırcasına anlatıyor. Anlatırken gözleri yaşarıyor. Çağlayandan dökülen sular gibi dökülüyor kelimeler ardı ardına. Sanki çağlayanların altındasınız. Onun sesi midir, çağlayanın sesi midir artık hiçbir önemi kalmıyor.Kimi zaman bütün Türk dünyasını birleştirecek projeler ortaya atıyor, nasıl ortak dil yaratamadık on yedi yılda diyor ve yok mu aramızda bir Enver diyerek haykırıyor, kimi zaman bomba oluyor, İsrail’in üstüne yağıyor.
Nihat Genç, son yıllarda bu ülkenin hiç susmayan nidası. Çünkü O bu topraklara delicesine aşık. Onu daha iyi tanıdığınızda artık biliyorsunuz ki, bir kara sevdalı adam var karşınızda. Ferhat gibi inliyor, yürekleri dağ-taş olanlara vuruyor en acı kelimeleriyle ve dövüyor taşlaşmış yürekleri. Yıkılmak, parçalanmak, kuşatılmak istenen Türkiye’de son zamanlarda en çok onun aykırı sesi yükseliyor. Satılık, cilalanmış, paketlenmiş, piyasaya sürülmüş aydın müsvettelerine ağzının payını veriyor.
Bu ülkeyi karşılıksız sevenler, yani ülkesini ideolojisinden, makamından mevkisinden üstte görenler, milli varlığın tehlikede olduğunu iliklerine kadar hisseden bu ülkenin sevdalıları da onun bu pervasızca konuşmalarından büyük haz alıyor. Bir zafer kazanmışçasına onu tebrik ediyorlar. Buna defalarca şahit oldum.
Burada bir Nihat Genç övgüsü yaptığım görüntüsü çıkmasın. Gerçi övgüyü hak eden birini de övmek her vicdanlı kalemin sorumluluğundadır diye düşünüyorum. Ben diyorum ki, ortada bir Nihat Genç gerçeği var. O pek çok açıdan eleştiriliyor. Eski ülkücü, eski solcu, eski şucu, eski bucu.. “Nerde duracağı belli değil” deniyor. Ama O burada duruyor. Hiçbir yere gitmedi. Bunu Konur sokaktaki gazete bayi bile biliyor.
***
Konur sokaktayım. Gerçek Hayat dergisi alıyorum.
Bayi sahibi adam diyor, “Abi bu dergiyi senin gibi kravatlı beyler de alıyor, başörtülü kızlar da.”
Gülümsüyorum..
Sonra devam ediyor, derginin kapağındaki Nihat Genç’i göstererek “Sahi Nihat Genç’in burada ne işi var?”
Cevaplıyorum “O ‘buradan’ hiç ayrılmadı ki…”
Adam biraz düşünüyor ve “Doğru söyledin abi, ben de Nihat Genç’i hep bu sokakta görüyorum, sürekli bişey düşünüyor, birini yanına almış bir şeyler konuşuyor ve sürekli adımlıyor.”
Velhasıl Nihat Genç hep bu sokakta.