Lig bitiyor. Uzun zamandır biraz da spor yazmak istiyordum. Şimdi tam zamanı.
Hiçbir sezon bu kadar çekişmeli ve şaibeli olmadı. Gürültüsü herhalde UEFA’yı sallayacak noktaya geldi. Bu anlamsız konuşmalar ve seviyesizlik devam edecek olursa AB çerçevesinde ülke sporuna birileri el koyacak.
Özellikle üst kademelerde olanlar ilginç. Beşiktaş ve Galatasaray arasındaki ortaklık düşman çatlatıyor. Haftalarca önce Beşiktaş Başkanı Galatasaray’ın şampiyonluğunu kutluyor ve gerekeni yapacaklarını söylüyor. “Üstelik yabancı sayısının sınırlandırılmasında çok başarılı olduk. Üç kulüp ile Federasyon Başkanı’nın yaptığı toplantıda bunu karara bağladık” diyor. Üç kulüp kendileri ,Galatasaray ve Gençlerbirliği. Diğer on beş kulübün pek yeri ve manası yok anlaşılan. Bu açıklamadan bir hafta sonra Galatasaray ile Gençlerbirliği arasında oynanan karşılaşmada bu sefer Gençlerbirliği gerekeni yapıyor. Bol gollü bir galibiyet. Ama maç o kadar şaibeli görünüyor ki gazetelerde yazılar üzerine bu sefer kaleci Gökhan bir açıklama yapmak zorunda kalıyor ve şike iddialarını reddediyor. Tam olay yatıştı derken kulüp başkanının inanılmaz açıklaması geliyor. Kulüp Başkanı Cavcav “Benim tek düşmanım var, o da Fener. Şampiyon olmasın da, her ne gerekirse yaparım” der gibi.
Derken Galatasaray’da kongre oluyor. Daha önceden beyefendi tavırlarıyla bir kenarda duran ve laftan ziyade kulübüne hizmet üretmek için çalışan ve takdir ettiğim Polat, kulüp sözcüsü oluyor. Herhalde Gürsoy gidince biraz seviye gelir diyorum. Hayret! Manzara daha da beter.
Sonra bir furya başlıyor. Fener şu kadar puanı hakemler sayesinde aldı. Bir TV konuşmasında Gürcan Bilgiç, Fener’in on üç puanı hakemler sayesinde aldığını Galatasaray’ın bu yarışta altı puanla geri kaldığını söylüyor. Herkes Fener’in kendilerini, büyük sayanları, ipe dizer gibi sıradan yendiğini görmemek hatta unutturmak için bu lafa bağlanıp gidiyorlar.
Sonra malum kupa maçı. Evlere şenlik. Ciddi bir yanlış karar, gol getiriyor. Maç çözülüp gidiyor. Beraberlik sağlandığında suratından düşen bin parça olan Demirören’in de dili maç sonrası çözülüyor. “Fener hakem hatalarıyla bu güne kadar on sekiz puan aldı. Kimsenin arkasına saklanmasın.” Allah Allah. On üç puan aldı denilmesinden henüz iki hafta geçmiş. Fener bu iki haftada Galatasaray’a dört, Trabzon’a üç atmış. Hepsi haksız kazanılmış olsa ancak bu kadar puan eder derken Polat yine Beşiktaş’ın imdadına yetişiyor. Maçtaki hakem hatalarından Fenerbehçe’nin sitem hakkı yok. Bu güne kadar yirmi puanı hakemler sayesinde aldıklarını unutmasınlar. İşte bir laf daha. İki günde iki puan artış daha. Olacak gibi değil. Bu adamlar Konyalı olmadıkları için Nasrettin Hoca’nın hesabını yapmayı pek bilmiyorlar. Anlatmak istediğim kedi ile et hikayesi.
Şimdi eğri oturup doğru konuşma zamanı. Yapılan maçlarda Galatasaray üç defa açık farklarla yenilmedi mi? Beşiktaş kendi sahasında kaybetmedi mi? Trabzon kendi sahasında kaybetmedi mi? Cevap hayır olamaz, tabii ki evet. Önce bunların hesabını kendi seyircinize vereceksiniz. Gönüllerin şampiyonu gibi ucuz işporta sözleriyle düştüğünüz durumu kimseye anlatamazsınız.
Öyle bir hava yaratıldı ki sanki Fenerbahçe bu sene hiç puan almak için oynamadı. Ona puanlar hediye edildi. İnsafsızlık olmuyor mu? Ortada bir hediye varsa kupanın Beşiktaş’a hediye edilmesi değil midir? Baksanıza kupanın sahibi olduğunu zanneden Beşiktaş Başkanı kupayı hasta yatağında yatan Ulusoy’a götürüyor. Oradan babasının evine götürüyor. Olayın organizasyon olduğu pek anlaşılmasın diye herhalde.
Şimdi bu akşam maç var. Sonucu daha önceden açıklanan gibi olursa pek şaşılmaz. Umarım yanılırız. Kirlenmenin güzel olması gibi yanılmak da güzeldir.