Çarşamba günü yazmam gereken bu yazıyı bugüne kadar bekledim ki, kimseyi suçlu konumunda bırakmayayım. Ama ortaya çıkan tüm veriler evime karşı yapılan terbiyesizliği net bir şekilde ortaya koydu. Buna ‘terbiyesizlik’ demekten öte, kadını çocuğu arayıp tehdit eden birine ş…siz demek daha doğru olacaktır.
Salı günü saat 16.15 sularında evime telefon açan şahıs, eşime ve çocuklarıma hakaret etmiş, tehdit etmiş, olmadık küfürler etmiş. Bunu yapmasına neden olarak da “Milletvekili ile uğraşmasın, Belediye Başkanı’nın haberlerini çok yapmasın” demiş. İyi de ikisi de aynı iktidar partisine mensup insanlar…
Bunları anladık diyelim, eşimi tehdit etmek, sövmek ne oluyor? Evdeki sabi çocuklara korku vermeye çalışmak hangi kitaba sığar? Varsa bir probleminiz, benim yerim belli, yurdum belli. Ben köşe bucak saklanan biri değilim. Kaldı ki bunu yapan ahlaksız, korkak birine ailem gereken cevabı verir.
Olayın olduğu gün, evime telefon açılan dakikalar içinde bunu yapabilecek karakterde olan şahsı Telekom bayisinde gördüm. Oraya telefon faturası yatırmaya gittiğini söyleyen şahsın telefon parası yatırmadığını da öğrendim. Telefon parası yatırmayan, evimin aranması ile aynı dakikalar içinde Telekom bayisinde bulunan bu şahıs, siyaset yaptığını mı zannediyor? Yoksa kadın ve çocukları tehdit ederek basın özgürlüğünü aklınca kısıtlamak mı istiyor?
Bir parti yönetiminde olan bu kişiyi kim dolduruşa getiriyorsa, yanlış işler yapıyor, sonra işin içine aile girdi mi bu iş namus meselesine döner. Olaylar başlar, sonra da durdurulamaz hale gelir. Bu işi yapan şahsa partisinden gereken cevabın verilmesini bekliyorum.
Hatta istifasının hemen istenmesini de. Bu tür davranışlar siyasi bir partiye çok büyük zararlar verir. Aileye dil uzatılmasını bu toplum kaldırmaz, kabullenmez. Ben bunu şahsi bir davranış olarak görmek istiyorum. Bir siyasi partiye mal edilmemesi için de partiden uzaklaştırılmalı.
Ama hiç kimsenin yaptığı yanına kalmıyor. Allah onların ayıbını yüzlerine vurmakta gecikmiyor. Köyün muhtarı sürekli olarak Hulusi Kentmen’inkine benzeyen pos bıyıklarıyla övünürmüş. Her cemaatte bıyıklarının uçlarını eliyle yukarı doğru kıvırırken, “Sizde de böylesi var mı”? der, başka bir şey demezmiş. Muhtar bir gün köy odasında uyuklarken, köylüler buna bir ders vermek istemişler. İçine her türlü pisliği kattıkları bir karışım hazırlayıp, çaktırmadan muhtarın bıyıklarına sürmüş ve odadan sıvışmışlar. Muhtar gözlerini açtığında şöyle burnuyla havayı bir yoklamış, leş gibi bir koku! “Oda kokuyor” demiş kendi kendine ve bir bardak su içmek için mutfağa yönelmiş. Mutfakta da burnuna aynı koku gelince “Ulan canına yandığım mutfak da kokuyor” demiş ve temiz bir hava almak için dışarı çıkmış. Dışarıda gerçekten de mis gibi bir hava var, ama zavallı muhtar bunu nasıl anlayabilir ki! Burnuyla havayı bir iki kokladıktan sonra “Off be, dünya kokuyor, dünya!” demiş. Evet, dostlar; birçok insanın dünyadan hissettiği kötü kokular, aslında kendi kokularıdır. Sürekli ona buna çamur atarlar, ama kendi kokularından habersizdirler. Kendilerine biraz çekidüzen verseler, başkaları gözlerine daha güzel görünecek, ama nerde!..