Kendi anadiliyle bir satır bile okuyup yazamayan, sömürgeci Fransız’ın dilini bilmeyenin cahil sayıldığı, başkalarının diliyle okumak, yazmak ve düşünmek zorunda olan tüm MAZLUM halklara acırım.
Hayatı sırtında taşıyan kadına acırım. Zor kelimesini bilmeyen, acıyı kendine lezzet etmiş Afrika kadınına… En az erkekler kadar sosyal hayatın içinde ve zora talip… Veya zor olan sırtına bırakılmış…
Günlüğü birkaç dolara çalışan, ucuz olduğu için makineleşmeden daha çok tercih edilen ve alın terini kendine katık yapan erkeğe acırım. Emeğin ucuz, ezilmişliğin bedava olduğu bu yerde…
Yıllar önce bir başka ülkeye ekmek parası için gitmiş ve haber alınamamış, haber verememiş yolu beklenen babalara, yolunu bekleyenlere acırım.
Üç saatlik ve teneffüsü olmayan blok dersle sadece ezbere mahkûm edilen ve düşünce melekesi zayıflatılmış öğrenciye acırım.
Bir sınıf için bin kadar öğrencinin kaydedildiği, sabah erken gidenlerin sınıfta oturacak yer bulabildiği, geç kalanların dinleyemediği ve normal süresinde bitirenlerin çok az olduğu üniversite öğrencilerine acırım.
Şefkate mahrum çocuğa acırım. Annesinin sırtında, bisikletle, motorla, eşek yanında yol alan ve daha ağlayanına hiç rastlamadığım çocuğa... Annesi meşgulse ve abla veya abisi varsa onunla yapışık ikiz gibi gezen çocuğa…
Bir kamyonun kasasına veya otobüsün bagajına arka ayaklarından sallandırılmış, bu şekilde saatlerce yol alan koyuna, keçiye veya ineğe acırım.
Bir motorun direksiyonuna bile onlarcası ayağından bağlanarak kafa aşağı taşınan, sesini bile çıkaramayan tavuklara acırım.
Kış uykusu bilmeyen ve on iki ay avlanmak zorunda olan kertenkeleye acırım. Zor karşısında kuyruğunu bırakıp kaçan, bir ışık kenarında saatlerce sinek bekleyen rengârenk kertenkeleye…
Her mevsim çalışma zorunda kalmış, kendi arkadaşlarından ölenlerin mutlaka cesedini taşıyan karıncalara acırım.
Çöplüklerde kâğıt ve poşetle karın doyuran hayvanların tümüne acırım.
Şehir merkezinde her isteyenin, beğendiği zamanda yaktığı çöple kirlenen ve rüzgârın bile temizlemekte zorluk çektiği havaya acırım.
Esen rüzgârla dallarında poşet açmış, yaprağından daha çok poşetin yer aldığı, kurtulmak için daha güçlü rüzgârı bekleyen ağaçlara acırım.
Yeterince ekilemeyen ve boşa kalan toprağa, verim veremeyen araziye acırım.
Yağan bol yağmura rağmen değerlendirilemeyen, tutulamayan ve akıp giden sulara acırım.
Yağmur mevsiminde ortaya çıkan ve aceleyle toplanıp akşama yenilen böceklere acırım.
Ayakkabı olmadan kumun, taşın dikenin içinde top oynarken ayakların aldığı hale üzülürüm.
Afrika’da ne işe yaradığını çözemediğim, onlar için sadece bir görüntü ve övünç kaynağı olan özgürlük anıtlarına üzülürüm.
Fransa’da ikamet edip Burkina’da belediye başkanlığı(!) yapan adamların yönettiği şehirlere ve burada verilen hizmetlere üzülürüm.
Köy meydanına yakılmış bir ateş etrafında kuran öğrenen gençlere değil de bizim okul, kurs ve hoca beğenmeyen neslimize üzülürüm.
Amacı secde edecek uygun mekân olarak gören ve bunun için yol kenarlarına yapılmış açık namazgâhları dolduran Müslümanlara değil de bizim kocaman ve boş camilerimize üzülürüm.