Bazı makamlar çok önemlidir. Toplumun çok büyük bir kısmına hitap ederler ve çok büyük beklentileri karşılamak durumundadırlar. Oraları işgal edenler de bu anlamda çok önemli sorumluluklar ve veballer taşırlar. Başbakanlığa bağlı Özürlüler İdaresi Başkanlığı da toplumun çok önemli bir kesimini ilgilendiriyor. On milyon özürlü ve ailesini doğrudan ilgilendiren bir kurum burası. Ne mutlu ki, bu makamda layıkıyla görev yapan bir başkan var: Dr. Mehmet Aysoy. Geçtiğimiz günlerde gazete manşetlerinde onu çok sık gördük aslında; özürlülerle birlikte yürümüş ve Bu yasa çıkmazsa istifa ederim demişti. Anlayacağınız Türk bürokrasisinde nadir görülebilecek bir tavır sergilemişti Aysoy. Bir bürokratın nasıl davranması gerektiğini bizlere göstermişti. Özürlülerin bürokratı, bürokrasinin pek çok özrünü aşarak yasanın çıkmasını sağlamıştı.
Geçtiğimiz hafta Ankarada Atatürk Bulvarı üzerinde yer alan Özürlüler İdaresi Başkanlığını ziyaret ettiğimde Mehmet Aysoy yine çok heyecanlı, yine çok enerjikti. Özürlülere ilişkin yasanın çıkmasından sonra bunun hayata geçmesi için çaba sarf ediyordu bu seferde. Yasa çıktı, artık benim görevim bitti demiyor; uygulaması için devletin pek çok kurumuyla, sivil toplum örgütleriyle ilişkiye geçiyor, onlardan azami katkı almaya çalışıyor.
Çay ve simitle süslenen sohbetimizde önümüzdeki haftalarda uygulamaya geçecek bir özürlüler hattından bahsetti Aysoy: Alo 144. Birkaç hafta içinde uygulamaya geçecek olan ve yedi gün yirmi dört saat özürlülerin aklına düşen soruları sorabileceği, yanıtlarını alabileceği bir hat Alo 144. Hele yasanın çıkmasından sonra, daha da önem kazanıyor böyle bir uygulama. Başkanın söylediğine göre yasadan sonra Başkanlığın santrali kilitlenmiş. Özürlüler çok heyecanmış, umutlanmış. Her şeyi öğrenmek istiyorlar diyor Aysoy. Alo 144, işte bu merakları gidermek için adeta bir ilaç.
Başkanın kafasında Alo 144 dışında da bir çok proje var. Enerjisi yettiği sürece bütün bu projeleri tek tek hayata geçirecek. Tabii bürokrasideki pek çok defansı da aşarak. Ama peşinen söylemeliyim, gözlerinde bütün bu zorlukları aşacak büyük bir inanç var ve sizi de buna ikna ediyor. Bulunduğu makama bu kadar çok anlam katan, güç katan başka bir bürokrat var mı, bilmiyorum. Bütün birikimini, enerjisini dur durak bilmeden çalışarak ortaya koyuyor ve Türkiyede özürlülerin hayatına adeta başka bir boyut getiriyor. Özürlülerin üye olduğu dernekler, sivil toplum örgütleriyle görüşmelerinde de bunu dile getiriyor. Şehir hayatından, iş hayatına kadar özürlülüğün handikaplarını giderecek hamleleri inanç ve azimle, kendine destek veren özürlülerle gerçekleştirmeye çalışıyor.
Özürlülüğün sadece doğu toplumlarında deği,l batı toplumlarında da çok önemli bir sosyal mesele olduğunu, toplumdan tecridin özürlüyü nasıl ötekileştirdiğini ve asıl meselemizin özürlüyle toplum arasındaki bu duvarın yıkılması olduğunu üstüne basa basa her yerde ifade ediyor. Anayasamızda ifadesini bulan sosyal devletin gerçekten hayat bulmasının ise ancak Özürlüler İdaresi Başkanlığı tarzındaki kurumların işlevini tam olarak yerine getirmesiyle mümkün olabileceğini, sosyal dokunun en zayıf halkasını oluşturan özürlülerin sorunlarına çözüm bulmanın bu anlamda bir anayasal görev olduğunu söylüyor. Bütün bu konuşmalardan, özürlüler idaresinin sadece evrak üreten klasik devlet dairelerinin dışında bir kurum haline nasıl geldiğini daha iyi anlıyorsunuz.
O çok çalışıyor, çok güzel, hayırlı işlere imza atıyor. Kafasında oluşturduğu pek çok projeyi başaracak azme sahip. Bizler de buna inanıyoruz. Çünkü yaptıkları, yapacaklarının teminatı. Yolun açık olsun sevgili Başkan.