Bütüncül yaklaşım ve tövbeyi doğru anlamak

Prof. Dr. Ali Akpınar

Bütüncül yaklaşım ve tövbeyi doğru anlamak

 

Konulara bütüncül yaklaşmak, onları doğru anlamak için son derece önemlidir. Parçacı yaklaşım, her zaman bizi doğru ve istenilen sonuçlara götürmez. Bir konuda yeterli ve doğru bilgi sahibi olabilmek için, o konuyu bir bütün olarak bilmek gerekir. Dini konularda bu daha da önemlidir.

Sözgelimi bir konu hakkında dinin ne dediğini anlayabilmek için, o konudaki ayet ve hadisleri, onlara getirilen yorumları bir bütün olarak anlamak gerekir. O konuyla ilgili bir ayet yahut bir hadisten yola çıkarak o konu hakkında hükümler çıkarmak doğru değildir. Bu yüzden parçacı değil, bütüncül yaklaşımla dinin konularını anlamaya ve anlatmaya çalışmalıyız.

Geçenlerde bir Cuma hutbesinde hocamız pek çok hhatibin yaptığı gibi hutbesinin sonunda peygamberimizin et-Tâibü mine’z-zenbi kemen lâ zenbe leh hadisini okudu ve tercümesini de yaptı ve dedi ki: Günahından tevbe eden kişi, hiç günah işlememiş kimse gibidir.

Elbette hocamızın Arapça okuduğu ayet, hadis ve dua cümlelerini tercüme etmesi güzel bir şey. Ancak bu uygulama, böyle önemli konularda eksik ve hatta yanlış anlamalara da sebebiyet verebilmektedir. Şöyle ki:

Bugün pek çok insan cumadan cumaya camiye gelmekte ve namaz kılmaktadır. Adeta cumayı iman ve İslamını tazeleme fırsatı olarak görmektedir. Hatta bir kısmı da işlediği günahlardan arınma fırsatı olarak Cumaya gelmektedir. Elbette, hiç namaz kılmamaktan cumadan cumaya da olsa namaz kılmak iyidir. Ancak önemli ve gerekli olan keyfimiz yetince, canımız çekince değil; Rabbimizin emri ve peygamberimizin uygulaması doğrultusunda beş vakit namaz kılmaktır.

Şimdi cumadan cumaya namaza gelen ve tevbe ile ilgili bilgisi olmayan bir kardeşimiz, hocamızın tevbe ile ilgili hadisini duyduğunda şöyle düşünebilir. Ha demek ki günahından tevbe eden kimse, hiç günah işlememiş kimse gibiymiş. Öyleyse ben tevbe edeyim, hiç günah işlememiş kimse gibi olayım. Sonra camiden çıkınca yine günaha dönerim, gelecek Cuma camiye gelir, yine tevbe eder yine hiç günah işlememiş kimse gibi olurum. Allah korusun bu takdirde, cumayı günah çıkarma ameliyesine dönüştürmüş oluverir ki böyle bir şey İslam’da yoktur.

Bu yüzden önce tevbe konusunun bir bütün olarak anlatılması ve bilinmesi gerekir. Yukarıdaki söz konusu hadis, günah işleyenleri günahları ne kadar büyük olursa olsun Allah’tan ümit kesmeden tevbe etmeye yönlendiren bir hadistir. Gerçek anlamda tevbe için ise şunların bilinmesi gerekir:

Bir kere hiç günaha bulaşmamak asıl hedef olmalıdır. Zira her günahın insanın iman ve İslam kişiliğinde önemli etkileri olacaktır. Bu yüzden peygamberler, hiç günaha bulaşmamış kimselerdir. Bizden istenen de onlar gibi olmaya gayret etmektir. Mümin, günaha düşmeyi, üzerine dağ düşecekmiş gibi korkmalıdır.

İnsan beşer/şaşar fehvasınca günah işleyen kimse vakit geçirmeden tevbeye yönelmelidir.

Tevbe, Allah’a dönmektir. Çünkü günah, kulun Rabbi ile iletişiminin kesilmesi anında olan bir durum; tevbe ise kesilen bu iletişimin yeniden kurulmasıdır, kopan kulluğun yeniden onarılmasıdır.

İşlenen günah Allah hakkı ile ilgili ise, o hakkın kazası yapılmalı ve Allah’tan afv dilenmelidir. Kul hakkı ile ilgili ise, o hak ödenmeli ve hak sahibinden helallik dilenmelidir.

Bir daha günaha dönmeme azim ve kararlılığı ile tevbe yapılmalıdır.

Nedamet ve göz yaşı ile tevbe edilmelidir.

Günahla azgınlaşan nefis, taatle dizginlenmelidir.

İşlenen günahlar başkalarına anlatılmamalı, ancak kişi günahını kendisi unutmamalıdır. Günahı/günahları hatırına geldikçe Allah’tan afv dilemelidir.

Unutulmasın ki tevbede dil çabukluğu, yalancıların tevbesidir. Önemli olan içten, samimi duygularla ve ısrarla tevbe ve istiğfarda bulunmaktır. Günahları bırakmadan tevbeyi yalnızca dilde bırakarak, tevbelere muhtaç tevbelerden kendimizi uzak tutmalıyız. Evet, hadiste, günahından tevbe eden kimse, hiç günah işlememiş kimseye benzetilmiştir. Ancak bu, Zeyd Aslan gibidir cümlesindeki nâkısın kâmil olana/eksik olanın tam olana teşbihi gibidir. Yoksa şirkten tevbe etmiş olan bir kimse, hiç günaha bulaşmamış masum bir peygamber gibi olur mu?[1]



[1] Bkz. Münavî, Feyzu’l-Kadîr, II, 276.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.