Kayıpla beraber Üstad'ın emaneti Büyük Doğu Yayınları'nın başına geçen torun Emrah Kısakürek, "Ben aşağı yukarı 10 senedir amcamın yetkilerini bana devretmesiyle zaten bu sorumluluğa devam ediyordum. Yine aynı şekilde devam edeceğim" dedi. Türk düşünce hayatında fikirleri ve eserleriyle derin izler bırakan Necip Fazıl'ın bugüne ulaşan eşyalarının bulunduğu hatıra odasında Emrah Kısakürek, dedesiyle olan anılarını anlattı.
Üstad Necip Fazıl Kısakürek'in oğlu Mehmet Kısakürek 21 Ekim tarihinde vefat etmişti. Mehmet Kısakürek, Üstad'ın mirası Büyük Doğu Yayınları'nın sahibiydi ve NFKKAV Mütevelli Heyeti Başkanlığı görevini yürütüyordu. Vefatın ardından Necip Fazıl'ın 51 yaşındaki torunu Emrah Kısakürek, Büyük Doğu Yayınları'nın başına geçti.
Yaklaşık 10 yıldır aktif olarak Büyük Doğu Yayınları'nın bünyesinde çalışan torun Kısakürek, yayınevinde yer alan Necip Fazıl'ın günümüze ulaşan eşyalarının bulunduğu hatıra odasında dedesini anlattı. Hatıra odasında Şair, Yazar Necip Fazıl'ın çalışma masası, el yazıları, fotoğrafları, bastonu, sıklıkla dinlediği plakları kalıcı olarak sergileniyor. Öte yandan oda da "O ve Ben" kitabında bahsettiği "Abdülhakim Arvasi Hazretlerinin kendisine hediye ettiği, iman ve inkar arasındayken sobaya atıp, sonra geri aldığı biraz yanmış kitaptan, herkesin bildiği meşhur kırmızı hırkasına kadar birçok eşyası bulunuyor. Türk düşünce hayatında, fikirleri ve eserleriyle derin izler bırakan usta edebiyatçının karakteri hakkında konuşan Kısakürek, "dosdoğru, düşündüğü neyse onu söyleyen ve hiçbir zorluk karşısında eğilip bükülmeyen ve kimseye karşı müdanası olmayan ve bu yolda ömrünü geçirmiş olan bu sebeple de birçok kez hapisler yatmış olan bir düşünce ve fikir adamı" dedi.
"10 senedir amcamın yetkilerini bana devretmesiyle zaten bu sorumluluğa devam ediyordum"
Mehmet Kısakürek'in vefat etmesiyle Üstad Necip Fazıl'ın mirasını devralan, Büyük Doğu Yayınları sahibi, Genel Koordinatörü ve torun Emrah Kısakürek, "Büyük Doğu Dergisi, 1943'te Necip Fazıl Kısakürek'in kurduğu bir dergiyle başlıyor. Fakat Üstad 1973'e gelene kadar 555 sayı yayınladığı bu dergide bazı kitaplar neşretmek üzere çeşitli yayınevleriyle çalışıyor. O yayınevlerinin editörleri Üstad'ın bazı sözlerini, cümlelerini tehlikeli olur diye kestiği için Üstad'ın tam deyimiyle "editörlerin elinde budandığı" için kendisi bir yayınevi kurmaya karar veriyor. Ve amcam Mehmet Kısakürek'e talimat veriyor. 1973 yılında Büyük Doğu Yayınları kurulmuş oluyor. Hatta bizim evraklarımızın arasında var. Amcam yayınevi sahibi olarak yayınevinin işlemlerini yapabilmek için dedeme vekalet veriyor. Dolayısıyla 1973'ten bugüne kadar 40 yıl bu yayınevi devam etti. Şirket şartları artık eskisi gibi şahıs şirketi değil de limitet şirketi olduğu zaman amcam beni de şirket ortağı yaptı. O zamandan sonra hisselerini kardeşime, diğer Ömer amcamın oğluna devrederek yavaş yavaş çekildi. Kendisi emekli hayatına başlamış oldu. Maalesef vefat etti. Ben aşağı yukarı 10 senedir amcamın yetkilerini bana devretmesiyle zaten bu sorumluluğa devam ediyordum. Yine aynı şekilde devam edeceğim. Başımızda babam var. Daha önce amcam ve babam vardı. Yine sorumluluk bende, kardeşimde devam ediyoruz" ifadelerini kullandı.
"Üstad Necip Fazıl'ın hayatı boyunca kullandığı eşyaların bir kısmı buralarda"
Büyük Doğu Yayınları'nın bir bölümünde bulunan Necip Fazıl Hatıra Odası hakkında Kısakürek, "Hatıra odasında aslında hepimiz için hatıra olan şeyler var. Çünkü Üstad Necip Fazıl'ın hayatı boyunca kullandığı eşyaların bir kısmı buralarda. Birçoğunun üzerinde bizim çocukluklarımız geçti. Hatta göstermiş olduğum radyonun üzerinde babaannem bayram günlerinde şeker koyardı ama benim boyum yetmediği için oradan şeker alamazdım. Bazı şeyler tabii gördükçe içimizde buruntulara sebep oluyor. Bunları doğru anlatmak, doğru göstermek için buradayız. Eksik olan ne varsa onu tamamlamaya çalışacağız. Yanlış bilinenleri düzeltip doğrusunu göstermek için de Allah bize ömür verdiği sürece devam edeceğiz" şeklinde konuştu.
Necip Fazıl Kısakürek dosdoğru, düşündüğü neyse onu söyleyen ve hiçbir zorluk karşısında eğilip bükülmeyen düşünce adamıydı
Üstad'ın karakteri hakkında konuşan torun Kısakürek, "Necip Fazıl Kısakürek dosdoğru, düşündüğü neyse onu söyleyen ve hiçbir zorluk karşısında eğilip bükülmeyen ve kimseye karşı müdanası olmayan ve bu yolda da ömrünü geçirmiş olan bu sebeple de birçok kez hapisler yatmış olan bir düşünce ve fikir adamı. Ben torunuyum diye bunu söylemiyorum ama ondan bir deha olarak bahsediyorlar. Çünkü kullandığı kelimeler, kelime haznesi şuan da birçoğumuzun kullanmadığı bir sürü kelime ve düşünce. Bize yol göstermesi için. Tabii bizler, belki de işin kolayına mı kaçıyoruz bilemiyorum ama Necip Fazıl bize göstermiş. Asıl mesele bu demiş. Bundan sonrasını çözmek bize ait ama biz o kısmı devam ettirdik mi ettiremedik mi o kısımda çok emin değilim. Üstad esas meseleyi ortaya koymuş bundan sonra da gelecek olanların bu meseleyi çözmesi için çalışması ve okuması gerekiyor" dedi.
"İçinde yaşadığımız iklimi gizliden gizliye solumuşuz herhalde"
Necip Fazıl ile yaşadığı anıları anlatan Emrah Kısakürek, "Üstad ile benim çok anım var. Ben Üstad vefat ettiği zaman 11 yaşındaydım. Dolayısıyla çok gelip gidenlerini, misafirlerini gördüm. Onunla vakit geçirdim. Sayın Cumhurbaşkanımızın bahsettiği Milli Türk Talebi Birliği'ndeki programlara da torunu olarak katıldım. Çeşitli devlet adamlarının geldiği zamanlara şahit oldum. Bunun haricinde 75'inci yaş günü sebebiyle Atatürk Kültür Merkezi'nde hazırlanan programda normalde program akışında olmamasına rağmen oraya gidip ezberlemiş olduğum "Aç Kapıyı" şiirini ben de sahneye çıkacağım, şiir okuyacağım deyip yani aslında dedeme jest yapar gibi çıkıp okumuştum. Sahneye çıkıp şiir okumak da öyle kolay bir şey değil. Aşağıya indiğimde heyecandan gözyaşları içinde amcama sarıldığımı hatırlıyorum. Eve çok sık gelenler vardı. Hatta bu gelenlerden bir tanesi çok gülerek anlatırdı. Babaannem de sonra bana anlatmıştı. Bir gün kalabalık bir grup dedemi ziyarete geliyor. Dedem odasında hazırlanırken ben de dedeme haber vermeye koşuyorum. Diyorum ki; dede geldiler. Babaannemde ona yardım ederken diyor ki; "gelen misafirlerle sen alakadar" ol. "Peki" diyorum. 6 ya da 7 yaşındayım. Onların yanına oturuyorum ve dedem gelene kadar onlarla alakadar olacağımı söyledim. Onlar da tebessümle onayladılar. Peki "ne konuşalım" diye sordular. Ben onlara sohbet etmeyi, politika konuşmayı öneriyorum. O yaşta ne politikası konuştuğumu bilemiyorum ama bu dedemin yapmış olduğu konuşmalardan büyük ihtimalle bir şeyler sıralamışımdır. O zatlar bunları bana gülerek anlattılar. Böyle anılarımız var. İçinde yaşadığımız iklimi gizliden gizliye solumuşuz herhalde" ifadelerini kullandı.