Geçen hafta Konya Büyükşehir Belediye Başkanı Sayın Akyürek’in Mevlana Kültür Merkezi’ndeki toplantısı ensar ve muhacirler tarafından değerlendiriliyor. Lehte olanlara yerli ve birlikteliklerinden dolayı ensar diyorum. Bizim gibi dışarıdan gelenlere de muhacir demek doğru her halde. Çünkü basından çok partilinin yer aldığı bu toplantıyı başka şekilde değerlendiremiyorum. Bu kadar çok partili çağrılacak ve TV’ler canlı olarak verecekse davet edilen basın mensuplarının salonu doldurmaktan başka görevleri olamazdı. Öyle de oldu. Sunumun bir basın bilgilendirme toplantısı olmaması da soru sorulamayışından belli idi.
Her yazar toplantıyı kendi açısından değerlendirecektir. Önemli olan muhalif görünen yazılara kızmamak değil, onlardan alabilecek dersleri çıkarıp yeni politikalar oluşturmaktır. Çöplükte kokudan yanına yaklaşılamayan bir leşin dişlerinin ne kadar beyaz olduğunu görmek, ancak böyle bir anlayışla mümkündür. Yapılması gereken de budur. Sayın Başkan’ın ilk andan son ana kadar çok fazla eleştiri hak eden toplantısını bu gözle değerlendirmeli diye düşünüyorum.
Günümüzde en zor kazanılan meta bilgi. Sadece bir konuda günde altmış bin sahife yeni bilginin eklendiği kabul ediliyor. Tek bir kişinin artık her konuda bilgi sahibi olduğu ordinaryüslük devri bitti. İşte bu sebepten yeni meslekler ortaya çıkmaya başladı. Danışmanlık denen sistem bu sebepten kuruldu. Bu bilginin paylaşımını ve kullanımını kolaylaştırıyor. Danışmanlar size yol gösteriyor. Mesela hangi elbiseyi giymenizi, nasıl bir kravat takmanızı ve konuşmaya nasıl başlamanızı, hangi esprileri nerede ve nasıl yapmanızı anlatıyor ve sizi yönlendiriyorlar. Başarı sizin olduğu kadar onların da emeğiyle ortaya çıkıyor. Her gazeteden birini almak danışmanlık olmuyor. Ona genelde sus payı deniyor.
Muhalefetin kolay, buna karşılık bir iş yapıp bir eser ortaya çıkarmanın ne kadar zor olduğunu bilirim. Ne kadar gayret ederseniz edin, bazı konularda insanlara kendinizi sevdirmenin de ne kadar zor olduğunu bilirim. Doğru olanı yaptığınız sürece insanlara kendinizi sevdirmek diye bir çabayı gereksiz de bulurum. Ama doğru olanı yapmak şartı ile.
Eskiden büyük konaklarda yemek vermek adet, bu yemeklerde hata bulmakta görev iken, Bağdat paşası bir yemek veriyor. Kahyaya eğer bir hata bulunursa da bilesin diye sıkı sıkı tembih ediyor. Gerçekten müthiş bir hazırlık ve kuş sütü bile dereler gibi akan yemek veriliyor. Yemek herkese açık. Her yiyen mutlu şekilde yemekten ayrılıyor. Ama biri var ki kusur bulmaya niyetli hatta kararlı bir kipti. Yemekten sonra yan odaya kahve içmek için geçiliyor. Sade kahve ile iyi gittiği söyleyen tütününü sarıyor. Her kes sigarasını mangal ateşinde yakarken o başlıyor bağırmaya “Bağdat paşası, Bağdat paşası nerde bunun maşası.” Umarım sayın başkan birazdan yazacağımı, nerde bunun maşası mantığıyla değerlendirmez.
Yazılan bir çok yanlışlıkları bir kenara bırakın sadece sunum ve tekniği bile toplantının zayıf puan alması için yeterli idi. Tek bir defa bile kekelemeden, aynı cümleyi tekrarlamadan yapılan o güzel hitabeti, sunumun yanlışları silip süpürdü. Sunum teknik olarak da kötü idi, hazırlanma şekli olarak da.
Aynı kare içerisinde dört tane resim. Yazılar ufak ve okunamaz fontlar seçilmiş. Biz salondan tam olarak okuyamadık, kaldı ki televizyondan seyredenler nasıl okuyacak. Siz bir sunum yapıyorsunuz. İnsanların öğrenme şekillerinin farklı olabileceğini bilmeniz gerek. Bu tarz sunumlarda öğrenme üç şekilde gerçekleşiyor. Görsel, işitsel ve okuyarak. Bu üç şeklinde değerlendirmesi gerekir. Her karede tek bir resim ve daha büyük yazı fontları bu problemi çözerdi. Ama yapılmamış. Ek olarak sunumun zemin rengi insanların sunuyu hatırlamasına hatta ondan zevk almasına sebep olmakta. Beyaz zemin her zaman iticidir. Üstelik yazıda kullanılan renkler beyaz üzerinde görünmeyen ve okumayı zorlaştıran tiplerden seçilmiş. Turuncu rengi her halde Ukrayna’daki olaylardan etkilenmiş, ama burası Türkiye.
Emek harcanmış ama amatörlük sonuç alınmasını engelledi. İnsanın bu tarz sunumlarda görmekten en fazla rahatladığı renk mavi, font rengi de sarı. Bu kullanılmayınca, konuşma ne kadar mükemmel olursa olsun insanları sıkıyor. Uğur Özteke’nin zor dayandık demesi bundandı. Eğer canlı ve göze hitap eden renkler seçilse idi kimse sıkılmayacak, o akıcı konuşma yerini bulacaktı.
Sunucunun performansının, sunumun gölgesinde kalmasından üzüldüm.