Bizde çağı yakalama adına, batılılaşma ile birlikte ortaya çıkan en önemli sorunlardan biri de bu batılılaşmanın gerek elit kesimde gerekse halkta istenilen anlamda algılanıp algılanmaması, bu algıdan doğan eksiklerin yenileşme yolunda tekrara düşmüş kültürel yozlaşmaya, dejenerasyon sorununu da eklemesi ve bunun sonucunda ortaya çıkan kimlik bunalımı sorunu, fikir boyutunda önemli bir tartışma zemini doğurmuştur. Bu zemin, edebiyatta ve sanatta da yüzümüzü batıya döndüğümüz ilk yıllardan itibaren bakir bir tarla gibi işlenmeye hazır bir alan olarak görülmüştür.
Bu konunun edebî eserlerimizde yer bulma süreci, bizde edebiyatta batılılaşmanın ete kemiğe bürünmüş halinde, Edebiyat Tarihlerinde yerini alan İbrahim Şinasî Efendi’nin kaleme aldığı - yazılı kaynaklara göre- ilk tiyatro eserimiz “Şair Evlenmesi” ile başlar. Yine tiyatro, roman daha sonra da senaryo vasıtasıyla günümüze kadar gelir. Bu konunun günümüze kadar işlenerek gelmesi ve ileriki yıllarda da işlenme ihtimalinin yüksek olması elbette bu sorunun hala Türk entelektüelinin gündeminde yerini koruduğunun ve toplumumuzda doğu-batı ikilemi yaşayan çağdaş örneklerin varlığının ve ilerde de olma ihtimalinin yüksek olduğunun en bariz göstergesidir.
Bu yazıda bahsini edeceğimiz “Avrupa Yakası” isimli dizinin renkli karakterlerinden biri olan Burhan Altıntop karakteri de yukarıda bahsi geçen ikilemin karikatürize olarak dizide temsil edildiği şahıstır. Dizinin teması da zaten muasırlaşmayı idrak edemediği gibi kendi değerlerinden haberdar olmak bir yana bu değere ait özelliklerin de en yozlaşmışının o da bilgi boyutunda değil içgüdüsel olarak davranış boyutunda insanımızda yer almasıyla meydana çıkan hilkat garibesi fertlerden müteşekkil toplumdur. –Böyle bir topluluğu siz gerçek hayatta magazin programlarında görüyorsunuz zaten.- Dizide yer alan karakterlerin bütününde, olduğundan farklı görünme, kişiliğini aşan imajlar yaratma temayülü mevcuttur. Ancak bu saydıklarımızın hepsini fazlasıyla kendinde toplayan Burhan Altıntop karakteridir.
Dizide Burhan, zengin ve sosyetik bir muhit olan Nişantaşı’nda tutunma ve kendini oraya kabul ettirme çabası içindedir. Oraya kendini kabul ettirmek için elinde geçer akçe olarak gördüğü iki şey vardır. Zengin iyi aile çocuğu görünümü ve elindeki- o da açık öğretimden- üniversite mezunu olduğunu gösteren diplomasıdır. Hareketleri yabancı filmlerden toplama, on sekizinci yüzyıl aristokratlarının hareketlerini andırır. Batı kültürünün folklorik safrası olarak adlandırabileceğim kafelerde, barlarda görünür hep… Ağzını açtığı zaman kültürden medeniyetten bahseder de elinde bir kitapla göremezseniz fukarayı…
Ancak dikkati çeken bir husus Burhan’ın görünümündedir. Bu aşırı derecede gösteriş budalası ve hastalık derecede farklı görünme tutkunu karakterin dış görünüşüdür. Özellikle de bıyığı… Şimdi böyle bir bıyığın üstüne siz bir fes koyun ve gövdeye de Tanzimat snoplarının en gösterişli kıyafetini giydirin karşınıza -Edebiyata birazcık da olsa ilginiz varsa…- hiç de yabancı olmadığınız bir tip Efruz Bey çıkacaktır. Evet ilkokulda öğretmen zoruyla da olsa birkaç tane hikaye kitabı okuyan her yüz kişiden altmışının elinden geçmiş bir hikayedir, Ömer Seyfettin’in “Efruz Bey”i.
“Efruz Bey” isimli esere ismini veren kahraman da üç aşağı beş yukarı devrinin Burhan Altıntop’u ya da Burhan Altıntop günümüzün Efruz Bey’i…
Eseri hatırlarsak Efruz Bey de gününe göre değişen, yeri gelince ittihatçı, yeri gelince devrinin en uzman pedagogu veyahut kökeni soylu bir aileye dayanan bir aristokrat şeklinde her zaman ön planda olmaya çalışan bir tiptir. Her girdiği işi berbat eden kendi devrinin bir züppesidir.
BAK SEN ŞU ŞEYTANA
Burhan Altıntop’un bıyığı akla Efruz Bey’den başka şeyleri de getirmektedir. Bu görünüm bize muhafazakar bir insanın görünümünü de hatırlatmaktadır. İş böyle olunca şeytan insanın aklına türlü şeyler getiriyor. Son zamanlarda batılılaşmaya ve yeniliğe sahip çıkan-gerçi bu eskiden de böyleydi- dindar insanların hatırı sayılır bir şekilde kendilerini göstermesi acaba bu işi tekelinde tutup kendi tarzında çağdaşlaşma türküsü çağıranları rahatsız etti de yıllarca ortaya koyduğu edebi(?) eserlerle filmler ve dizilerle dindarı algılamak istedikleri şekilde işleyenler dindarın yeniliğe açık yönünü “çarpık batılılaşma” şeklinde çarpıtma derdine mi düştüler?
Bu yazıdan çok önce gündeme gelen dizide kullanılan İslam dini için anlam ifade eden sözlerin dindarı alegorik manada aşağılamak maksadı güttüğünü iddia eden haberlerle şeytanın şu aklıma soktukları birleşince… Öyle ya şu isimlere baksanıza: Taceddin, Saceddin(Sacit), Burhan, İffet, Fatoş(Fatma), Zeynep(Hacer), Gafur (Gaffar)…
Konu sadece mukaddesatı sembolize eden isimler olsa iyi Cem ismi size tarihten kimleri hatırlatıyor?
Bülent ismi Farsça bir isim olması ve bu isimlerin genelde böyle Arapçalarının çoğunlukta olmasından “Bu doğuluların suyunu sıksan ancak bu kadar medeni olur.” anlamı çıkar desem.
Düşünün bakalım Kubilay ismi size neyi hatırlatıyor… Yok artık!!!
Sus kör olası şeytan!!