Bir ara dayım köyde kahvehane işletmeye başlamıştı. O zamanlar içeride sigara içmek yasaklamadığı için dumandan oldukça mustarip olmuşlar. Fakat yerine bakacak kimse olmadığı için, işin başından da ayrılamıyormuş.
Sonunda Kayseri'ye giden komşusu Galet Hacı’ya “Bana bir vantilatör al gel de cama takayım” demiş. Hacı Kayseri'ye gittiğinde işlerini hallettikten sonra bir hırdavatçıya girmiş. Ama -belki hayatında o kelimeyi çok kullanmadığından- alacağı şeyi bilse de adını unutmuş. Bir süre, görünce hatırlarım diye dükkânı dolaşmış. Ama ne vantilatöre benzer bir şey görmüş ne de ismi anımsamış. Artık durumdan rahatsız olan esnaf:
“Hemşerim, sen tam olarak ne arıyorsun?” Diye sormuş. Bu kesin soru karşısında bir anda cevap verme zorunluluğu hisseden adamcağız ; “Hani şu kendiliğinden dönen, fırıl fırıl dönen, şey var ya…” diye kekelerken bir anda aklına gelmiş ve “Fırıldaktör!” demiş. Hırdavatçı “Fırıldaktör mü?” diye sorsa da kendinden gayet emin “Evet, fırıldaktör istiyorum. Bildiğin fırıldaktör; Cama takılandan, arkadaşa lazım da içerinin dumanını temizlemek için…” Diye cevap vermiş. Neyse ki hırdavatçı konuyu anlayıp istediğini vermiş. Köye gelir gelmez, Hacı vantilatörü dayıma getirip “Al şu fırıldaktörünü adını hatırlayana kadar ne çektim” Deyince. Dayım gayri ihtiyari “Fırıldaktör mü?..” Diye sormuş, biz de hikâyeyi böylece öğrendik.
TDK Sözlüğüne baktığımızda gördüğümüz ise:
Vantilatör Fr. ventilateur
a. (l ince okunur) 1. Sıcak ve durgun havayı dalgalandırarak esinti sağlayan veya böyle bir ortama temiz hava üfleyen alet:
Yelleyen, yel veren (tarım)
Demek ki hala Türkçe karşılığı yok. Oysa sıradan vatandaşa sorulsa cevap hazır:
Fırıldaktör! Gayet anlaşılır değil mi?
Bir de uzak çağrışımlar var. Bir gün ablamın evindeydik. “Üşüttüm galiba başım ağrıyor” dedim. Annem hemen mutfaktaki ablama seslenerek “Evde Maşallah yok mu Fatoş'a getirsene bir tane!” dedi. Ben bakıp kaldım bir an. Acaba şu bildiğimiz “maşallah” küçük çocukların omuzuna iliştirilen altın takıdan mı bahsediyordu annem? “Üşüttüm” dediğim halde bana nazar değmiş olduğunu düşünebilir miydi? Ya da bu yaşta omuzuma kırmızı fiyonklu bir maşallah takmayı, derken ablam elinde bir Aferin Fort Tablet ile çıkageldi.
Annem, “Tamam, ver içsin çabuk toparlanır” dedi. Durumu kavradığımı düşünerek “Ha, anlıyorum başka bir ilaç firması aferinin muadilini üretmiş adını maşallah koymuş öyle mi? Ama maşallah diye ilaç ismimi olur ya?” Dedim. Ve bunu duyan annemle ablam gülme krizine girdi. Neden sonra ablam açıklamaya çalıştı.
“İlacın adı değişmedi. Hani, annem hatırlayamadığı şeylere isim uydurur ya öyle yaptı. Ben anladım sizin konuşmanızdan ne istediğini …”
“Nasıl anladın ya hu? Yakın ya da benzer isim uydurur evet ama “maşallah” ile “aferin” in hiç ortak noktası yok.”
“Emin olma canım iyi düşün. Bir çocuk önemli bir başarı gösterdiğinde, takdir olarak ne deriz?”
“Aferin.”
“Aynı durumda annem ne der?”
“Maşallah!.. A, inanmıyorum…”
“Evet, Aferin’i, unutunca onun yerine maşallah dedi. Ortak nokta yok muymuş?””
Ablamı ne kadar takdir etsem azdır. Artık bu kadarı da ciddi bir uzmanlık ve bulmaca çözme gibi zihin arayışı gerektiriyor. Ama düşünce ve dil dünyamızda çağrışımların büyük yeri olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden dil zenginliği deyince benim aklıma böyle anılar geliyor nedense…
Dilin zenginleşmesine katkıda bulunur mu bilmem ama çağrışımda çekici bir çağrı var. Eminim sizlerin de buna benzer birçok anınız vardır.
Şiir dilinde çağrışımlardan yararlanmaya verilecek en güzel örneklerden biri Cemal Süreya‘nın Üvercinka şiiridir. Üvercinka, Türkçede olmayan, şairin türettiği bir öğedir. Daha ziyade ses yakınlığı ile çağrışım oluşturur. Şairin bilinçli olarak kullandığını sandığımız “Üvercinka” da böylece, her şeyden önce “güvercin” çağrıştırmaktadır. Şiirde sözü edilen kadınla ve bu göstergeyle ilgili tasarımlar, okuyan veya dinleyenin zihninde canlanmaktadır. Sözcüğün sonundaki -ka ise İslav kadın adlarına getirilen küçültme ekidir. Gerek güvercin tasarımı gerek İslav kadınları imgesi, şiirde anlatılan kadınla birleştirilmekte, böylece zihinde değişik ve zengin tasarımlar yumağı oluşturulmaktadır.
Ama bana göre bilinçli değil yukarıda anlattığım gibi edebiyatla ilgisi olmayan güncel hayattın içindeki insanların doğaçlama bulduğu ya da uydurduğu kelimler daha kullanılabilir ya da dikkate değer. Şimdiye kadar yapıldı mı bilmiyorum ama bunları bir şekilde derleyip dilimize kazandırmanın güzel olacağını düşünüyorum…
Cumanız mübarek olsun…