Çalışan kazanır, yatan kaybeder

Cahit Karaalp

       Kur’an’i bir gerçektir; “çalışan kazanır, yatan kaybeder”… Bu kural sadece iyiler için değil kötüler için de geçerlidir… Kâinatta hiçbir şey yerinde saymaz, her şey her an daima hareket halindedir… İnsan yerinde saydığı zaman dahi içindeki organ ve hücreler daima bir hareket içinde olurlar… Allah’ın kâinata yazdığı yasadır: “Kazanmak için çalışmak şarttır ama her çalışmanın sonucu kazanmak değildir…” 

      Kur’an’ın kıssalar yolu ile aktardığı tarihi hareketlilikte; “İyi hareket bereket, kötü hareket felaket getirir” mesajını okumaktayız… Hayat bu gerçeğin belgesidir… Kur’an iyilerin, iyiliğin hareket kitabıdır ona uyanların alacağı ödül bereket, sonu cennet olacaktır…

      Kur’an; “İnsana ancak çalıştığının karşılığı vardır”(Necm,39) ayeti ile insana çalışmanın karşılığının verileceğini, bu konuda iyi ve kötü arasında ayırım yapılmayacağını ifade etmektedir… Ancak ilahi yasa, kötünün çalışmasına destek vermez hak ettiği kadarını verirken; iyinin çalışmasının destekler ve kat kat fazlasını verir… Onun için cennet bazen salih bir eylemde saklı olabilir…

      Kur’an yüce rabbimiz hakkında bizleri bilgilendirirken; “Allah’ın her gün bir işte”(Rahman,29) olduğunu söyler… Âlemlerin rabbi kimseye muhtaç olmadığı halde, tüm gücü elinde bulundurmasına rağmen boş durmuyor, her gün, her an bir işte oluyorsa zayıf ve muhtaç insanın boş durması doğru olur mu? 

     Kur’an’da Ödül ve cezalardan bahsedildiğinde Cennet(Secde,17) ve cehennemin(Nebe’,26) yapılanlara karşılık olduğu belirtilir… İnsanı başıboş bırakmadığını(Kıyame,36) söyleyen Allah, “lağvi”(boş söz)(Mu’minun,3) ve “lehvi”(boş eylem)(Cuma,11) kötülemekle aslında bizlere boş söz ve işlerden yüz çevirmemizi, dolu işlerin peşinde koşmamızı öğütlemektedir…

      Hz. Musa’nın elindeki asayı yılana dönüştüren Allah, İsrailoğulları ile Firavun’un şehrinden uzaklaşıp denizden geçmeleri gerektiğinde Hz. Musa’ya; “asanla denize vur”(Şuara,63) buyurmuştur... Hz. Musa’nın denize vurması ile deniz ikiye ayrılmış ve İsrailoğulları Firavun’dan kurtulmuşlardır... 

     Allah, İsrailoğulları ile birlikte su arayışına çıkan Hz. Musa’ya asası ile taşa vurmasını(Bakara, 60) bildirmişti… Hz. Musa’nın asasını taşa vurması ile su fışkırmış ve su arayışı noktalanmıştı…

     Allah dilese Hz. Musa asasını denize vurmadan, denizi yarabilir, Hz. Musa asasını taşa vurmadan taştan su çıkartabilirdi… Ancak Allah, Hz. Musa’nın hareke etmesini, elini kaldırmasını, elinden geleni yapmasını istemekteydi… Bununla Allah bizlere mesaj vermektedir: “Üzerinize düşeni yapmadan Allah’ın yardımını beklemeyin”…

      Hz. Eyyüb uzun bir süre hasta yatar… İyileşmek için dualar eder… Allah kendisini iyileştireceğinde ayaklarını yere vurmasını ve ayaklarının altından fışkıracak su ile yıkanmasını ve ondan içmesini söyler(Sad,42) Hz. Eyyüb ayaklarını yere vurunca ayaklarının altından su fışkırır ve o su ile yıkanır, sudan içer ve iyileşir…

     Allah dilerse o suyu Hz. Eyyüb ayaklarını yere vurmadan da fışkırtırdı ama Allah kullarına bununla mesaj vermektedir; “siz hareket edin ki Allah bereket ihsan etsin…”Bu ayet bizlere aynı zamanda şu mesajı da vermektedir: “Çözümü her zaman uzaklarda aramayın ayağınızın altı kadar size yakın olabilir…” 

     Oturduğu yerde çözüm arayanlar, dertlerine derman arayışına çıkmayanlar, yattığı yerde ilahi yardımı arzulayanlar Hz. Eyyüb’ün hayatına baksınlar… Allah’ın elçisi idi ama iyileşmesi ve sıkıntılardan kurtulması için ayağa kalkması gerekiyordu… Ayağa kalkmak, ayağı yere vurmak gerek rahmete ermek için… 

     Hz. Meryem, gayri ihtiyarı ve emri ilahi sonucu Hz. İsa’ya hamile kalır… Mabed gönüllüsü ve bekâr olan Hz. Meryem bu hamilelikten dolayı “daha önce ölmüş olmayı”( Meryem,23) isteyecek kadar zor duruma girmiştir… Hamileliği olağanüstü olan Hz. Meryem’in doğumu ise olağan olmuştur… Meryem bir hurma ağacının altında gizli ve tek başına bir doğum yapmıştır… 

     Allah, Hz. Meryem’e ağacı silkelemesini ve sonra da düşen o hurmalarla beslenmesini(Meryem,25-26) buyurur… Hâlbuki olağanüstü yollarla Hz. Meryem’i hamile kılan Allah, o ağacın hurmalarını Hz. Meryem’in ağacı silkelemesine gerek kalmadan düşürtemez miydi? Elbette yapabilirdi ancak rabbimiz bununla bizlere mesaj vermektedir: ”İnsan gücünü tüketmeden rabbin gücü devreye girmez” 

      Yukarda işlediğimiz örnekler bizlere; “Kulun son noktası Allah’ın müdahale sebebidir; siz var gücünüzü kullanmadan Allah sizlere yardım etmeyecektir, siz bittiğinizde Allah yardımını sizlere gönderecektir” gerçeğini anlatmaktadır…

     Allah en sevdiği kullarından dahi hareket beklerken, hareketin sonucu olarak yardımını yağdırırken bizlere ne oluyor da oturduğumuz yerde utamadan sıkılmadan Allah’tan hak etmediğimiz yardımları talep etmekteyiz… Bize ne oluyor da Musa olamadan Firavun’dan, İbrahim olamadan Nemruttan, Eyüp olamadan Şeytandan kurtulmayı istiyoruz… Nuh’un gemisine binmeden kurtulmak mümkün mü hiç? 

    “Bir kavim kendi kendini değiştirmedikçe Allah onları değiştirecek değildir”(Ra’d,11) ayeti de değişimin eyleme bağlı olduğunu söyler ve adeta bizlere; “sonuç sizin tercihlerinize bağlıdır, tercihleriniz akibetinizi belirler” demektedir…

     Kardeşim! Hareket etmelisin ki berekete eresin; var gücünü kullan ki Allah’ın yardımını göresin; elini kaldır, ayağını yere vur ki rahmet bulasın… Rahmetin zahmetin rahminde olduğunu unutmayasın… 

 

Yorum Yap
UYARI: Çok uzun metinler, küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (1)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.