Geçen hafta cuma namazında Müslümanları Cuma namazına davet eden ve cuma namazında uyulması gereken adap ve kuralları anlatan bir hutbe dinledik. Bir kısım arkadaşlarımın hutbenin konusunu güncel bulmadığını ve buna kızdığını da biliyorum. Onlara hak da veririm. Zira biz cuma namazına gelenlere cumayı anlatmayı severiz. Oysaki namaza hiç gelmemiş ve o saatte dışarılarda olanları camiye getirme üzerine projeler de bizi bekler.
Geçen hafta ezan okunduğunda okuldan çıkabildik. Biz camiye girdiğimizde ezan bitmişti. Ama sokaklarda hayat canhıraş bir şekilde devam ediyordu. Sokakta kalan, Cuma namazını önemsemeyen, camiye hiç gelmeyen ama kendisini Müslüman olarak gören ve tanımlayanları kim, nasıl ve nerede davet edecek? Karşımızdaki hazır cemaati bulmuşken söylenmesi gereken her şeyi söyleme alışkanlığı ne kadar da bayağı…
Ben işin bir başka acı yanından bahsedeceğim. Beni yaralayan, rahatsız eden ve huzurumu kaçıran bir konu bu. Okulumuzda öğrencilerimiz var. Biz geçmiş yıllarda okulun mescidinde şayet mescit dar gelirse koridorlarda cuma namazını öğrencilerimize birlikte kılardık. Gürültü de bizim, huzur da bizimdi. Bu yıl “camiler çocuk görsün, çocuklar da cami ile tanışsın” diye okulumuzun çevresindeki camilere Cuma namazına gitmeye başladık. Öğretmen arkadaşlarımız gruplar halinde kendi sınıflarını alıyorlar ve camilere dağılıyorlar. Her biri de aralarında namaz kılıp durmadan göz kaş işaretiyle kontrol etmeye çalışıyor. Doğal olarak da bir camiye üç -beş sınıf birden girebiliyor.
Ortaokul yaşındaki çocukların camide yaşlı bir dede gibi sessiz sedasız durmalarını beklemek kadar abes ve ahbes bir şey olamaz. Bunlar çocuk… İster istemez biri diğerine dirsek atıyor, öbürü arkadaşının ayağını gıdıklıyor. Sonunda da küçük bir ses ve kıpırdanma oluşuyor. Hutbe esnasında oluşabilecek bu kıkırtılara imamlarımız o kadar tepkili ki bunu anlamak mümkün değil. Sıfır sessizliği ancak tüm cemaat uyuyunca sağlarız. Cep telefonunu çıkarıp onunla meşgul olan ve hutbeyi dinlemeyen bir Müslüman uygun bir davranış sergilerken, benim onlu yaşlardaki çocukların kıpırdanması; imam efendinin moralini bozuyor.
Yıllarca İmam Hatip Lisesinde öğretmenlik yapmış, yüzlerce öğrencisini imam olarak göreve göndermiş birisi olarak İmam düşmanlığı yaptığımı zannetmeyin. Ama bu imam kardeşlerimiz hiç kendileri çocuk olmadı mı acaba? Bunların kendi çocukları hiç gülmedi mi, yaramazlık yapmadı mı? Onların her yaramazlığına böyle kızmışlarsa çok gaddar ve merhamet yoksunu bir tavır olmalı… Kendi çocuklarına kızamamışlarsa bu ikiyüzlü davranışın sebebi nedir?
Başta kendi oğlum / damadım olmak üzere sevip takdir ettiğim ve tavırlarını eleştirdiğim tüm imam kardeşlerimizden özel ricamızdır. Bunların çocuk olduğunu, çocukça ifade ve uyarılara kırılmadan ve direnmeden uyacaklarını biliniz. Camide küçük – size göre çok büyük- bir gürültü oldu diye hutbeyi kesip, bu kadar sert ifadelerle çocukları fırçalamak hiç de hayırlı amel değildir. Hele dışardaki çocukları camiye çekmek için proje ve çalışması olmayan bir kişinin bu tavrı ancak camileri boşaltır.
Biz gitmeden önce o caminin yarısı dolmuyordu cuma namazında. “Sevgili çocuklar! İyi ki bizim camimizi tercih edip geldiniz. Ne iyi ettiniz de geldiniz. Siz gelince camimiz şenlendi. Çocuk yüzü gördük. Yarın bu mihrabı size teslim edeceğim. Bu minberde siz hutbe okuyacaksınız. Bu memleketi siz kalkındıracaksınız. Bugün hutbemi sizin için okuyorum. Beni dinlersiniz değil mi?” diye onların hoşuna gidecek üç- dört cümle kursa benim çocuklarım mum gibi olur.
Ne yapmak lazım? Cuma namazını kılacağız. Bunun çözümü eski plana dönüp Cuma namazını okulda kılmak olabilir. Ama ben ona da dönmeyi düşünmüyorum. Gidip imamları tehdit edeceğim. “Ya benim çocuklarıma tahammül edin, ya da sizin caminizi çocuksuz bırakırız. Hesabını da Allah'a Siz verirsiniz. Gücünüzü ve enerjinizi camiye gelmeyen çocuklara harcayın. Onları dert edinin. On dakikalık gürültü sizi öldürmez. Ama bu çocuklara tahammül ve bunların camideki varlığı sizi diriltir.”
Hayır, kızgın değilim. Ama kırgınım… Hem imamlardan hem de yetkililerden özel ricamızdır.