Geçen hafta canlardan birisi yazmıştı düşüncelerini ve köşemde yayınlamıştım. Şimdi de başka bir can hayatı yemek gibi düşünsek demiş ve aşağıdaki yazıyı göndermiş, teşekkür edelim ve okuyalım:
“Hayatı Yemek Gibi Düşünsek…
Yemeği niçin yaparsın? Aç olduğum için, en iyisini ben yaparımı göstermek için, görev için, birilerinin yüzünde gülümsemeye yol açmak için?
Yemek yapmak yaşama bakış gibi aslında. Arkasına ne niyet koyarak ne yapıyoruz. Niye aynı malzemeymiş gibi görünen farklı ellerde, bambaşka bir şeye dönüşüyor?
Özenle yapılıyor iyi yemekler. Ta en başta başlıyor özen. Kimin için yapıyorumla. Kimin için dikkatlice seçilecek malzemeler, ocağın başında terlenecek, beklenecek sabırla, elleri yakmak göze alınacak, kimin için yanacak gözler soğandan, eklenecek baharatlar tam ayarında, kimin için yerleşecek masaya?
Kim için yaptığımızı tanımladığımızda içimizde yemeğin nasıl bir yemek olacağını da belirliyoruz aslında en baştan. “Kim”i neyle tanımlıyorsak aslında yemek de o oluyor: Görev yemeği, gösteriş yemeği, ya da mutlu etme yemeği.
Yiyecek kişilerin ne istediğini iyi anlamak gerek mesela. Ne severler, ne sevmezler hangi sebzeye alerjileri var, hangi yağ dokunuyor hangi baharat vazgeçilmezleri… Ne zaman neyi yemek isterler?
Yiyecek kişilerle ilişkiniz yemeğe kattığınızı değiştiriyor, farklılaştırıyor kokuları, tatları… Ya salt mideleri susturuyor ya da buna ilave ruhları da doyuruyorsunuz..
Doymak kola, çünkü aslında. Ramazan ayında iftarı beklerken kurulan hayaller bir iki lokmada yerini “ doyduk gitti hemen ” e bırakıyor. Yeme kapasitesine bağlı olarak değişse de doymak bir şekilde gerçekleşiyor. Doymak kolay da neyle doyuruyorsunuz,neyle doyuyorsunuz?
İlişkilerinizi de pişiriyorsunuz. Sözler, davranışlar hepsi özenle seçilmeli.
Pişirdiğiniz yer. Yemeğine ya da ilişkisine göre seçtiğiniz ilave tatlar. Bir salatayı malzemeyi özenle bir araya getirip süslemek de var. Domatesi salatalığı soğanı öylece alıp ortaya koymak ta. Ben doğruyum olduğum gibiyim demek te.
Yemeği yaparken de ilişki kurarken de neden yaptığınız nasıl yaptığınız önemli. Niyet de önemli, biçim de. Donanım da ister. Sabır da. Yerken dudak bükenleri görünce canınız sıkılıyorsa bunu sadece onların kıymet bilmezlikleriyle açıklayamazsınız. Ya da zevksizlikleriyle.
Bir bilene sormalı. Kitaplardan yeni tarifler ya da bir kursu filan da vardır.
Yaptıklarınız cana karışıyor mu? Can oluyor mu? Cana layık mı?
En önemlisi sen can mısın?”