Çanakkale, tam bir ümmet dayanışmasıdır. İslam coğrafyalarının her tarafından askerler vardır, burada çarpışan. Ümmetin sosyal vahdetinin bir tezahür mekânıdır, Çanakkale. Bu Çanakkale, 57. alayın feda edildiği bir yerdir. “Biz Anafartalar’a Darülfünun’u gömdük” sözü, bunlar hakkında söylenmiştir. Tıbbiyeliler, Harbiyeliler orada. 1915’de Darülfünun mezun vermiyor. Onbeşliler, liseliler orada. Balıkesir, Konya, Galatasaray, İzmir Liseleri mezun vermiyor o yıllarda. Henüz bıyıkları bile terlememiş Anadolu yiğitleri, genç evlatlarımız, Çanakkale’de şehit düşmüşlerdir. Bu fedakârlığı, bu cengâverliği, bu kahramanlığı gören Yahya Kemal mısralarında Çanakkale şehitleri hakkında şunları söyleyecektir:
“Şu kopan fırtına Türk ordusudur Ya Rab,
Senin uğrunda ölen ordu, bu ordudur Ya Rab,
Taki yükselsin ezanlarla müeyyed namın
Galip et, çünkü bu son ordusudur İslam’ın.”
Çanakkale muharebeleri, ehl-i salibin İslam’ı ve topyekun Osmanlı coğrafyasını silme girişimlerinin adıdır. Çanakkale ruhu, bizim dirilişimizin arkasındaki güçtür, projedir. Milli şairimiz Mehmet Akif, Çanakkale’de savaşan mücahitleri/Mehmetçiği Bedrin Aslanları’na benzetir:
“Ne büyüksün ki, kanın kurtarıyor tevhidi,
Bedrin Aslanları ancak bu kadar şanlı idi.”
Bir nevi Çanakkale Bedir, orada savaşan İslam askerleri, Allah’ın kendilerinden razı olduğu sahabeler gibidir. Elbette burada bir teşbih yapılmaktadır. Düşünelim, Hz. Peygamber ve İslam’ın ilk bağlıları ilk defa Bedir’de müşrik ordusuyla karşı karşıya gelmişlerdir. Başkomutan Hz. Peygamber savaşı yöneteceği karargâh çadırına çekilmiş, gözyaşları içerisinde sabaha kadar Rabbine şöyle dua eder:
“Ey Allah’ım! Bu sana inanmış sayıca küçük topluluk burada yok olursa, sana yeryüzünde ibadet edecek kimse kalmayacak, bize yardım et, İslam yeryüzünden silinmesin!.”
Evet, Bedir geçilirse, sonuçları korkunç olacak, ama Bedir’de zafer olursa sonuçları bütün dünyayı İslam’ın lehine değiştirecek, etkileyecektir. İşte Bedrin Aslanları bu ruhla cihat etti ve müşrikler büyük mağlubiyet acısı tattılar. İslam bu tarihi dönüm noktasında bütün bir dünyaya yeniden açıldı.
Çanakkale, kurtuluş savaşımızın bir provasıydı.
Elbette M. Akif ‘sahabe’nin kim olduğunu çok iyi biliyordu. Onun, Çanakkale’de savaşan mücahitleri/Mehmetçikleri ‘Bedrin Aslanları’na benzetmesi, inanç bakımından olmuştur.
Nedir sahabe inancı? Allah ve resulünden duydukları buyruklar hakkında “niçin böyle, neden böyle demeden başım, gözüm üzerine” diyerek inancı yaşama, pratiğe geçirme davasıdır.
O halde gelin millet olarak bu Çanakkale rûhunu yeniden keşfedelim ve genç nesillerimize doğru anlatalım.
Mütefekkir Nurettin Topçu’nun ifade ettiği gibi, “büyük mezarların üstünde büyük vatanlar vardır. Büyük ölüleri olmayan milletler ebedi olamazlar.” İşte o büyük ruhlar/şehitler, yağmur taneleri gibidir, toprağımıza bereket getiren. Çünkü o büyük ruhlar; yıldızlar gibidir, ay gibidir, güneş gibidir yolumuzu aydınlatan. Şehitlik bu yüzden yüce bir mertebedir. Her an hafızamızı tazelemeye ihtiyacımız vardır.
Ne mutlu Allah’ın “eş-Şehîd” ismini söz, inanç ve hayatlarıyla anlamlandıranlara!