Doğu ve Güneydoğu'daki çanak antenler ile cinsel suçlar arasında ilişki olduğunu yazdığı gerekçesi ile protesto edilen Candaş Tolga Işık, TV8 ve Posta'dan kovulduğu iddialarını yanıtladı.
Posta Gazetesi yazarı ve TV8'de program yapan Candaş Tolga Işık, yazdıklarından dolayı içine sürüklendiği tartışma ortamında söylediklerinin duyulmadığını ileri sürdü ve kaleme aldığı bir açıklama ile tekrar özür diledi. TV8'den ve Posta'dan kovuldu iddialarını yalanlayan Işık, "benim şu an itibarı ile ne yazı yazmaya, ne de televizyon programı yapmaya gücüm yok" dedi.
"Nereden başlamalıyım, nasıl anlatmalıyım bilmiyorum." diye başladığı açıklamasında Işık, "Özür diledim, beğenmeyenler için tekrar edeyim: Hiçbir şarta bağlamaksızın bir kez daha ÖZÜR DİLERİM!" dedi ve şöyle devam etti:
"Yazıdan hemen sonraki gün köşemde kaleme aldığım özrümü samimiyetsiz bulanlar bilmelidir ki, mecburi-inanmadan edilmiş bir özür olsa, birkaç gün bekler tepkileri ölçer öyle özür dilerdim. Ama ortaya öyle bir anlam çıktı ki, yazı bir anda benim hayatım boyunca yanından bile geçmeyeceğim, bölgenin tamamını itham eden 'sapıkça' bir düşünceyi ifade eder oldu.
Asla o maksatla kaleme almadığım ancak yazıdan çıkarılan "Güneydoğulular çanak anten alıyorlar, sürekli porno izliyorlar ardından da birbirleriyle cinsel münasebetlerde bulunuyorlar" düşüncesi benim düşünce dünyama göre sapıklıktır. Benim böyle bir fikir sahibi olmam söz konusu bile olamaz.
ANLATMAK İSTEDİĞİM ŞUYDU
Yazıda anlatmaya çalıştığım şuydu: Türkiye genelinde artan cinsel istismar suçları bölge özelinde de artıyor. Gazetelerde, televizyonlarda bu tür haberlerin görülme sıklığı artıyor. Bölgede bu suçların artmasında kontrolsüz yayın yapan çanak antenlerin de etkisi var. Özellikle oradaki aile yapısının korunmasına yönelik ciddi bir tehdit bu! TV dizileri ile uğraşacağınıza kontrolsüz çanak anten yayınlarını denetleyin!
Yazıda geçen "evlerin yüzde 90'ı" ifadesi benim gözlemlerimi yansıtıyordu. "Bölgenin yüzde 90'ı..." demek değildi.
Yazıda geçen "Çoğunlukla başarılı oluyorlar" ifadesi "Çoğunluk böyle yapıyor" demek değil, "Bu suçu işlemeye kalkanlar çoğunlukla başarılı oluyor" anlamındaydı.
Yine yazıda geçen "Güneydoğu'da sürekli porno izliyorlar" anlamına çekilen "7 gün 24 saat porno kanallar izlenebiliyor" ifadesi dikkatlice okunursa "Güneydoğu'da 7 gün 24 saat porno izleniyor" değil "Bu kanallar 7 gün 24 saat hiçbir denetim-şifreleme olmaksızın, kontrolsüz bir şekilde seyredilebiliyor" anlamındaydı.
Benim Kürt düşmanı, ırkçı, nefret suçu işleyen bir adam olduğumu söyleyenlere de bir söyleyeceğim var: Bugüne kadar Kürt siyasetinin önemli isimleri ki, başta BDP'li siyasiler olmak üzere, Türk televizyonlarında benim programıma çıktıkları kadar çok az kanala çıkmışlardır. Daha iki hafta önce köşesinden "Kürtçe ilkokulda serbest bırakılmalıdır" diye yazan benim. Yine 'Hakkari' başlıklı yazımda bölge ve bölge insanının yıllardır uğradığı haksızlıkları yazan benim. Soruyorum: Hangi ulusal kanal programcısı hem de bir haber programında Kürtçe bir türkü olan "yara mina bedewe"yi çalabilmiştir? Bu anlamda Sayın İçişleri Bakanımız Beşir Atalay ve Sayın Selahattin Demirtaş benim Kürt düşmanı olmadığımın canlı şahitleridir. Benden ne Kürt düşmanı, ne bir ırkçı, ne de nefret suçu işleyen bir namussuz çıkar! Dün çıkmadığı gibi bugün de, yarın da çıkmayacaktır.
Bu yazımı da 'yetersiz' bulup manipüle etmelerine izin vermemek adına tekrar söyleyeyim: O yazının şu an itibarıyla ne maksatla yazıldığının benim için hiçbir önemi yok. Çünkü önemli olan benim ne yazdığım değil, okuyucunun ne anladığıdır.
SEÇİM ÖNCESİ BENİ SUSTURMA FIRSATINI YAKALADILAR
Seçim öncesinde beni susturma fırsatını çok iyi değerlendiren, kendilerince bölge insanını kullanmaya çalışan, fakat hayatları boyunca Diyarbakır'ı görmemiş, Şırnak'ta iki el sıkmamış, Yüksekova'da oturup bir bardak çay içmemiş tahrikçileri çok iyi anlıyorum. Henüz 3 yıllık bir gazeteciyi sanki, "Yılların gazetecisi nasıl böyle bir hata yapar, asın, kellesini versin" havası estirenler için müthiş bir fırsat bu!
Kime ve neye hizmet ettikleri bilinen bu arkadaşları önce Allah'a havale ediyor sonra da takdirinize bırakıyorum.
Bu arada başta çalıştığım kurumlar, bölge halkını temsil eden siyasetçilerin önemli bir bölümü ve birçok meslektaşım olmak üzere benim asla böyle 'utanç verici' bir düşünceye sahip olmayacağım, bölge halkına yönelik böyle adice bir küfre imza atmayacağımı bilen, yaptığım bu hatayı 'bana yakıştırmayan' ve hepsinden önemlisi beni dinleme lütfünde bulunanlara sonsuz teşekkür ederim. Bütün dostlarım bilsin ki, ben de kendime yakıştırmış değilim.
KOVULMADIM AMA YAZI YAZMAYA GÜCÜM YOK
Çalıştığım kurumlar demişken şunu da söyleyeyim. Hiçbirinden bana "İstifa et, yollarımızı ayırıyoruz" diye bir telkini bırakın ima bile gelmedi. Aksine neredeyse bütün çalışma arkadaşlarım benim bilerek böyle utanç verici bir anlama çıkacak yazı yazmayacağıma inandıklarını ve kendimi anlatmam için her zaman yanımda olduklarını ifade ettiler.
Ancak benim şu an itibarı ile ne yazı yazmaya, ne de televizyon programı yapmaya gücüm yok. Hiçbirini yapabileceğime inanmıyorum.
Kalemimin aklımla böylesine zıt düştüğü 'vahim' bir hataya tekrar düşmeyeceğime inanana kadar da, ne yazı yazabileceğimi, ne de televizyona çıkabileceğimi sanıyorum. Hepsinden de önemlisi asla maksadım bu olmasa da sonuç itibarıyla rencide ettiğim bölge halkına daha esaslı bir özür ve kendimi anlatma borcum olduğunu düşünüyorum.
Bu benim için yazı yazmaktan da, televizyon programı yapmaktan da daha önemlidir.