Çekin elinizi hastanemizden…
Gecenin geç saatlerde, telefonum acı acı çalıyordu. Telefonu açtığımda; karşıdan gelen sesin sahibi, kendini dahi tanıtmadan telaş içinde hemen mevzu ya girdi. “Fahri bey kardeşim, telefon numaranızı sitenizden aldım… Ben hastanenin Acil Servisinden arıyorum sizi. Burayı görmelisiniz. Sizlerden başka kolayca ulaşacağımız bir başka merci yok şu anda… Buradaki sorunu dile getirseniz getirseniz siz getirirsiniz. Lütfen bu konuyu önemseyiniz.” Yolda karşılaştığımız ve hiç tanımadığımız insanlar bile yolumuzu kesip, bizlerden aynı isteklerde bulunurlarken, hastane koridorlarında karşılaştıklarımız da; “bu sorunları, vatandaşın çektiği bu sıkıntıları neden yazmıyorsunuz, göreviniz değil mi yoksa bunları yazmak..?” şeklinde bize serzenişte bulunuyorlar. Bu istekleri sıralayan insanlar da sırf muhalefet damarları harekete geçtiği için yani “oyun olsun torba dolsun” diye yapmıyorlar bunu. Adamın içi yanıyor, adam çaresiz, adam vatandaş olduğunun farkına varmak istiyor. Basını, yani bizleri kendine yakın görüyor, “yaramıza, olsa olsa bunlar merhem olur, bizlerin sorunlarını ancak basın dile getirir” diyerek çıkış yolu arıyorlar. Ne yapsın ki vatandaş? Basından başka derdine çare arayan mı var? Araması gerekenler, dertleri dert olmaktan çıkarması gerekenler var olmasına var elbette ama onların da kendi dertleri var. Kendi dertlerinden dolayı başlarını kaldırıp da vatandaşın dertlerine eğilecek zamanları mı var sanki? Sonra da vatandaşın dertlerini dile getirince bize kızıyorlar. Onlar ilgilenmesin, biz yazmayalım eee? Vatandaş da kendi meselesini kendisi çözmeye çabalasın. Oh ne ala memleket? Bizler basın olarak son yıllarda belki de en çok, hastane ve sağlık sorunlarımızla ilgili olan köşe yazılarını ve haberlerini yapmak zorunda kaldık... Bunu yaparken de halktan sürekli olarak teşekkürler aldık. Ama bazıları bu yaptıklarımızı kendilerine amiyane tabirle; “sırf muhalefet olsun, gıcıklık olsun diye” yaptığımızı zannettiler. Şimdi soruyorum sizlere; bir ilçede, tüm acil servis ambulansları arıza yapıp yolda kalıyorlarsa, bunu haber yapmanın “neresi muhalefet, neresi gıcıklık”? Şimdi soruyorum sizlere; ilçemize getirilen laboratuar cihazları sürekli olarak yanlış tahlil sonuçları veriyorsa, bunu gündeme getirmenin “neresi muhalefet, neresi gıcıklık”? Şimdi soruyorum sizlere; son olarak bölge hastanesi olma yolunda Seydişehir’in avantaj kaybetmesini gündeme getirmenin “neresi muhalefet, neresi gıcıklık”? Seydişehir’e geldikten sonra ilçemizi sevip, buraya yerleşmeye karar veren, tüm yatırımlarını Seydişehir’e yapmış olan bir doktoru, baskılar neticesinde tayin istemek zorunda bırakılmasını yazmanın “neresi muhalefet, neresi gıcıklık”? Sadece birkaç örnek soruydu bunlar. Hastanede, özellikle haftanın ilk günü, polikliniklerin önünde bırakın oturarak beklemeyi, ayakta durmak için bile yer bulmak mümkün değil. Koridorun sonundaki polikliniğe ulaşmanın imkanı yok. Eğer hasta, hele bir de yaşlı ve ayakta duramayacak şekilde rahatsız ise “yandı gülüm keten helva.” Sedye yok, koltuk yok, taşıma arabası yok refakatçiler için beklenilecek yer yok. Yok oğlu yok yani... Gündeme getirilecek birçok konu olduğu inkâr edilemez bir gerçektir ama gelin görün ki birileri bu sorunlara çözüm üretmesi gerekirken suçu bu konuyu gündeme getirenlere yükleme telaşında. Son yıllarda, özellikle de Seydişehir’de hastane meselesi, siyasetin oyuncağı haline gelmiştir. Bir doktor gelmesi ile basın toplantısı yapıp, “doktor getirdik” diye yedi cihana reklam yapanlar, sorunları dile getiren, gündeme taşıyan gazetecilere, köşe yazarlarına saldırmaktan vazgeçin. Hastaneden elinizi çekin… Çekin ki biz de, yazacak sorun bulamayalım. Böylelikle de hem çalışanlar hem de hastalar rahat etsinler. Sağlıklı bir yaşam dileklerimle...