Konya’nın meşhur ve meçhul yüzleri –
Hadim’ in Kaplanlı Köyü’nde dünyaya gelen parasızlıktan okuyamayan ama yokluklar içindeyken dünyanın moda merkezi olarak bilinen Milano, Paris, Londra ve Münih’te terzilik eğitimi alan şehrimizde ise ‘valilerin terzisi’ olarak bilinen
Celal Güneş
Bu haftaki konuğumuz Konya’da yıllardır en üst düzey yöneticileri, bürokratları, iş dünyasını dahası Valileri giydiren, dikişi, titizliği ve çizgisi ile Anadolu’nun moda merkezi olan Güneş Moda Merkezi’nin sahibi Celal Güneş. Konya’da ikinci bir örneği olmayan Türkiye’de ise ‘Benim bildiği benim gibi iki kişi daha var’ diyen dünya modasına yön veren Milano, Paris, Münih ve Londra’da terzilik eğitimi alan Celal Güneş kendisini tanımayanların tahmin dahi edemeyecekleri bir köyde dünyaya geliyor, bir başka ilçede büyüyor. Ama ısrar inat ve sevgi ile nelerin yapılabileceğini gösteriyor. Bir dağ köyünde dünyaya gelen Celal Güneş, günümüz modacılarının hayal bile edemeyeceği bir yaşam tarzı ile sektöründe unutulmaz bir marka oluyor.
Celal Güneş 11 Eylül 1948 yılında Kaplanlı’da dünyaya geliyor. Kaplanlı bugün Konya’da yaşayan pek çoğumuzun adını bile ilk defa duyduğu çok büyük bir çoğunluğun ise gidip görmediği, kaderine terk edilmiş bir dağ köyü. Hadim İlçesi’nin şirin ama yalnızları oynayan Kaplanlı Köyü’nde arzuhalci bir baba ve ev kadını bir annenin altı çocuğundan üçüncüsü olarak dünyaya gelmiş. O yılların yokluğunu, cahilliğin diz boyunu, eğitimsizliğin had safhada olduğunu düşündüğümüz zaman baba Galip Güneş’in Konya’da arzuhalcilik yapması aile reisinin ufkunu en açık şekilde gösteriyor olsa gerek.
ARZUHALCİ BABA ÖNCE KONYA’DA
SONRA HADİM’DE ÇALIŞIR
1950’li yılların Konya’sını gözünüzün önüne getirmeye çalışın. Evet baba Galip Güneş 1957 yılında bugünki vilayet binasının tam karşısındaki meydanda diğer birkaç meslektaşı gibi arzuhalcilik yapmakta, okuma yazma oranının bile çok düşük olduğu kentte yazdığı dilekçeler ve mektuplar ile yol gösterici olmaktadır. Baba Galip Güneş daha sonraki yıllarda kendi köyü olan Kaplanlı’nın bağlı bulunduğu Hadim İlçesi’ne dönecek ve burada emekli oluncaya kadar çalışacak, daha sonra ise yine kendi topraklarında hakkın rahmetine kavuşacaktır.
BABAM BİLGİSİ KÜLTÜRÜ KADAR
DÜRÜSTLÜĞÜ İLE DE ÖRNEK İNSANDI
O yıllarda babasının aydın bir insan olmasına rağmen maddi imkansızlıklar nedeni ile ilkokuldan sonra kendisini para kazanmak ve kardeşlerini okutmak için mesleğe gönderdiğini anlatan Celal Güneş, babasının ilkeli bir insan olması nedeni ile de gurur duyuyor. İşte Güneş’in, babasının mesleği ile ilgili bir anısı:
- Hadim eşrafından Osman Ateş birine mal vermiş, adam da memur imiş. Bu adamın tayini çıkmış gitmiş ve parayı ödememiş. Kısaca Osman abi parasını alamamış. O zaman çıkmış gelmiş babama. Osman abinin adamdan o zamanın parası ile 100 bin lira filan alacağı varmış. Babama Güneş amca ‘bu parayı kurtar yarısı senin, yarısı benim’ demiş tabii babam kabul etmemiş ve ‘Bizde öyle şey olmaz. Ben senin bu paranı yüzde 90 alırım ama işi usulüne göre yaparız’ demiş oturup bir dilekçe yazmış. Bunu postaneden posta aracılığı ile adamın adresine göndermişler. O zamanlar benim bildiğim kadarı ile memurun maaşından yüzde 25 filan bu para kesiliyormuş.. Şimdi nasıl hiç bilmiyorum. Ama adamdan ben bu kadarı ödemiştim bu kadarını ödememiştim gibi bir yazı gelmiş. Babam bunu hemen bir avukata vermiş ve Osman Ateş’in dediği kadar alınamayan parayı bir o dilekçe ile geri almışlar.
ALTI KARDEŞİZ VE BABAMA
VERDİĞİM SÖZÜ TUTTUM
O yokluk yıllarında Kaplanlı’da öğretmeninin tüm ısrar ve destek sözlerine rağmen babası tarafından para kazanmak için okutulmayan Celal Güneş, bugün meslekte geldiği noktada çok mutlu. Elbette yüreğinin bir ucunda okumamış olmanın burukluğu olsa da o ilkokul beşinci sınıfı bitirdiği yaz, terzi çırağı olarak dükkanına giderken babasının - ‘Oğlum paramız yok. Seni okutamıyorum. Ama bak sen para kazan ve bu kardeşlerini okut’ dediği zaman ‘peki baba söz’ demiş ve bugün üç kardeşini okutmanın mutluluğu ile babasına verdiği sözü yerine getirmenin huzurunu yaşıyor. Kardeşlerim Sadettin, Ayşe, Osman, Mustafa ve Emin ile mutlu bir hayat sürdük’ diyor.
MERNEKLİLERİN AT ARABASINI
DEREYE DEVİRDİK
Kaplanlı’da çocukluk okul yılları dediğimiz zaman Celal Güneş’in gözlerinde tatlı bir tebessüm oluşuyor ve anlatıyor: - ‘Mernekliler bizim köye at arabaları gelirdi. Çünkü ondan sonra Mernek’e gitmek mümkün değildi. Bir okuldan çıkmıştık. İki üç arkadaş şeytana uyduk ve Merneklilerin bu at arabalarından birini bağladıkları yerden aldık ve sürmeye başladık. Ama çocukluk işte arabayı kendimiz de içinde olmak üzere 30-40 metre sonra dereye devirdik’ diyor bu kez de çocukça gülüyordu.
KAPLANLI 58’LERDE
100 HANE İDİ
Elbette her insan için doğup büyüdüğü çevre yöre köy bir başka olur. Kaplanlı’da Celal Güneş için aynı özlemlerin odaklandığı bir köy. Ama orayı anlatırken artık derin derin iç geçiriyor: - ‘Bizimk köy 1958’lerde 100 hane idi ama bugün 10 hane belki ancak vardır. Bizim okulun müdürü aynı zamanda da öğretmenimiz Ahmet Nizamlıoğlu idi. O zaman ilkokulun öğrenci sayısı bile 100’den fazlaydı’ diyor.
HADİM’DEN KONYA’YA
7 SAATTE GELİRDİK
- O yıllarda ulaşım çok zordu. Mesela biz otobüsle Hadim’den Konya’ya gelmek için otobüse 6’da biniyorduk saat 13’te geliyorduk. 1960’da Hadim’e göçtük, babam Hadim’de arzuhalcilik yapmaya başladı. Ben de ilkokulu bitirdiğim yaz Karabiber’in yanında terzi çırağı olarak çalıştım ama çok az çalıştım daha sonra da Mehmet Uysal ile çalıştım.
KONYA’YA GELİŞ VE
MUHACİR PAZARI’NA YERLEŞME
- 1965’te Konya’ya geldim. Rahmetli Tevfik Aksekibilgin’in yanında çalışmaya başladım. Yerimiz Kız Orta Okulu’nun karşısında idi. Daha henüz 14 yaşındaydım. Konya’da kimsemiz yoktu. Aşağı Hadim’li Yaşar Kıvrak diye bir arkadaşım marangoz idi. Onunla Muhacir Pazarı’nda bir bekar evi tuttuk ve orada kalmaya başladık. Ama burada da çok az çalıştım ve terzilikte daha iyisi olmayı kafaya koyduğum için İstanbul’a gitmeye karar verdim.
İSTANBUL FATİH’TE FOTO
HÜRRİYET’İN YANINA GİDİŞ
- Konya’ya geldiğim o yılın sonunda yani aynı yıl içinde bu sefer İstanbul’un yolunu tuttum. İstanbul’a ilk defa gidiyordum. Tek tanıdığım ise bana anlatılanlardan Hadim’li olan Fatih’te Foto Hürriyet olarak bilinen İhsan amca idi. Gerçekten de fotoğrafçı dükkanının altını adeta yatakhaneye çevirmiş. Hadim’den gelen bütün garibanlar burada kalıyordu. Kimseden de para filan almıyordu. Ben de burada kaldım ve İhsan amcaya hiç para filan ödemedik.
BEYOĞLU’NDA BAŞLAYAN TERZİLİK
Artık Beyoğlu’na Hüseyin Korkmaz’ın yanına gidiyor, onun yanında çalışıyordum. Müthiş bir usta mükemmel bir insan idi. Hüseyin Ustam bugün 74 yaşında ve hala çalışıyor.
AKSERLİĞİ 9 GÜN FAZLA YAPTIM
- Askerlik zamanı geldiği zaman vatani görevimi yapmak için İstanbul’dan ayrıldım, yıl 1968-69 idi. Erzurum Aşkale’ye gittim. Orduevinde sivil askerlik yapıyordum. Komutanlarıma elbiseler dikiyordum. Almanya’dan gelen bir komutanımız vardı. Hasan Varımlı Paşa’ya bir elbise dikiyordum. O sırada tatbikat vardı Paşamız 9 gün sonra geldi. O yüzden provasını yapıp elbiseyi teslim edemedim ve tezkeremi dokuz gün sonra aldım.
ASKERLİK SONRASI TEKRAR İSTANBUL
SONRA KONYA’DA KENDİ DÜKKANIMI AÇTIM
- Askerlik sonrası tekrar İstanbul’a gittim. Hüseyin Korkmaz’ın yanında çalıştım. Daha sonra Konya’ya dönerek 2. Orduevi’nin arkasında Arabağlu Makası’nda kendi dükkanımı açtım.
1972’DE EVLEMDİM ÜÇ KIZIM VAR
- 72’de görücü usulü ile Sebahat hanımla evlendim. Üç kızım var Güler, Gamze ve Gülşah ikisi okudu ve evlendi üçüncüsü ise Selçuk Üniversitesi’ne girdi, halen öğrenci.
MİLANO, PARİS, LONDRA VE
MÜNİH’TE EĞİTİM ALDIM
- 1977 yılında o yılların modada en büyük merkezleri olarak bilinen, Milano Paris Londra ve Münih’e gittim. Buradaki moda merkezlerinde kurslara katıldım. Türkiye’de bu şekilde eğitim alan benimle birlikte sadece iki kişi biliyorum. Konya’da ise zaten benden başkası yok.
VALİ ÇETİNKAYA’NIN AÇILIŞINI YAPTIĞI
GÜNEŞ MODA MERKEZİ DOĞUYOR
- 1985’te terziliğimizi biraz da geliştirdik ve hayalim olan Güneş Moda Merkezi’ni açtık. Atatürk Müzesi’nin arkasındaydı Güneş Moda Evi. Açılışını da sayın Valimiz Necati Çetinkaya yapmıştı. 1990’da ise buraya yani Fevzi Çakmak Pasajı’na ya da halk arasında bilinen ismiyle kırmızı çarşıya geldik.
RAHMETLİ MUSTAFA BÜLBÜL’ÜN
ELBİSESİ NEDENİ İLE KATITAŞ İLE TANIŞTIM
- Bir gün Vali Kemal Katıtaş ile rahmetli Mustafa Bülbül önce vilayette bir araya gelmişler, daha sonra da bir toplantıya gideceklermiş. Mustafa Bülbül ben akşam için kıyafetimi değiştireyim demiş, ayrılmış. Benim diktiğim elbiselerden birini giymiş. Vali bey akşam toplantıda Mustafa Bülbül’ü görünce elbiseyi çok beğenmiş ve ‘Sen yine bunu Paris’ten mi aldın’ demiş o da beni anlatmış. Bizim Sayın Valim ile tanışmamız böyle oldu.
RAHMETLİ KATITAŞ MÜTHİŞ BİR ADAMDI
- Allah rahmet eylesin Vali Kemal Katıtaş’a şık bir elbise dikiyorum, yaka iliği sağda mı olsun dedim. Bana sağda ilik mi olur dedi. ‘Efendim ben de basından takip ediyorum’ yani dedim. Yok dedi. Bu kez gittim bir gazete getirdim. Ben foto Hürriyet’in yanında kaldığım için bilirim. Bazen gazetelerde fotoğraflar ters basılır. O fotoğrafta ters basılmış ve ilik deliği sağda gözüküyor. Önce baktı baktı sonra bana döndü ve ‘Amma dikkatli adammışsın’ deyiverdi.
MİLLİ TAKIM ANTRENÖRÜ
TINAZ TIRPAN KAYHAN’IN
ELBİSESİNDEN BENİ TANIMIŞ
- Konyaspor’a Ahmet Öksüz döneminde 30 takım elbise dikmiştim. Bir gün Ankara’ya bir dostumun yanına gittim. Milli Takım Antrenörü Tınaz Tırpan da oraya geldi. Dostumuz bizi tanıştırdı, sohbete başladık bana döndü dedi ki ‘Konyaspor’un elbiselerini siz mi diktiniz?’ Ben de ‘evet’ dedim ama meraklandım ‘nereden bildiniz’ dedim. Rahmetli Kahyan’dan bilmiş Kayhan o zaman Mili Takım’a çağrılmıştı. Kayhan’ın kıyafetinden beni çıkarmış.
BEN İŞE DAYALI
DOSTLUĞU SEVERİM
- İş hayatımda hep şuna dikkat etmişimdir. Ben dostluğa dayalı işi değil, işe dayalı dostluğu tercih ederim. Çünkü kılık kıyafet bir değer ölçüsüdür.
KENZİ PAŞA NASIL ŞAŞIRDI
- Kenzi Paşa ile tanıştık. Benim işimi o da çok beğeniyordu, bir gün bana ‘sen nasıl bu kadar başarılı oluyorsun’ dedi. Ben de paşaya ‘Benim dostlarım da çok akıllı düşmanlarım da çok akıllı, onun için ben de akıllı olmak zorundayım’ dedim. Çok hoşuna gitmişti.
RAHMETLİ GAZEL VE KEMAL
SOYLU BANA NEDEN KIZDILAR
- 1983’te Rahmetli Mehmet Gazel ve Kemal Soylu ile Alsancak’a bir maça gitmiştik. Maç bahane rahmetli Gazel Hürriyet Gazetesi’nde işe başlayacaktı. Konya temsilciliğini alacaktı. Tabii ikisinin de omzunda fotoğraf makineleri ve ellerinde basın kartları vardı, bizde ise bir şey yoktu. Kapıda görevli hepimizi durdurdu ve kimlik sordu ikisi de sarı basın kartlarını gösterdi ve içeriye girdiler. Ama aynı adam bana ‘buyurun beyefendi’ deyip kapıyı açtı. İkisi de çok bozuldular çünkü benim hiçbir şeyim yoktu ama kravatlı, ceketli kıran tuvaletli idim. Demek ki adam bizi önemli biri sandı kimlik bile sormamıştı.
DOSTLUĞU VE DÜRÜST İŞİ
PARAYA DEĞİŞMEDİM
Çok yabancı müşterilerim oldu. Mesela biri Amerikalı, biri İngiliz, biri de Yahudi olan üç kişinin bir şirketi vardı. Ben onlardan mal alırdım. 80’li yıllarda bunların bir Konyalıdan alacakları olan 54 milyonu avukatlar aracılığı ile aldım. Bana 20 milyon verdiler. Ama ben 20 kuruş bile almadım.
TERZİ OLDUĞUM İÇİN ÇOK MUTLUYUM
Sohbetimizin sonuna yaklaşırken Sayın Güneş bugün bile hala Ankara’daki müşterileri için Konya dışına gittiğini, hiçbir zaman sıkıntı çekmediğini ve bu mesleği yaptığı için çok mutlu olduğunu söylerken konuşmamız sırasında sık sık kılık kıyafetin önemini dile getiriyor, bunun altını kalın çizgilerle çiziyordu. Ben ise üstümde tişört altımda bir kot pantolon ile sık sık kendimden utanıyor ve eziliyordum.