Yazarlar Birliği Konya Şubesinin Ramazan ayı öncesi son konuğu Yakup Şafak idi. Konuşmacı bize Rumînin düşünce hayatını aktardı. Rumîye göre, insanın mükemmel insan olması mümkün değilmiş. İnsanın bünyesinde altın ve gümüş gibi minerallerin yanında işe yaramaz kısımlar da varmış.Konuşmacının söylediği doğru ise bir sufî olan Rumî, tasavvufun insan-ı kâmil anlayışını red ve kendisinin de hatalarının olabileceğini kabul ediyor olmalı. Ne var ki, Şafak Beye göre Rumînin yanlışları bile zelle hükmünde. Yani hatalar yapmış ki, insanlar onu fazlaca kutsayıp melek statüsüne çıkarmasın! Melek statüsüne inmeye çalışmadığına göre demek ki insan eşref-i mahlûkat değil!Konuşmacımız, Rumînin vahdet-i vücut anlayışına sahip olduğunu ifade etti. Ancak Mesnevide okuduğum ve mealen aktarabileceğim bir kıssada bu anlayıştan ziyade hulûliye akidesine daha uygun bir hikâye var. Hikâyede Kâbe yollarına düşen Bâyezid Bistâmî, fakir ve çok çocuklu bir şeyhe rastlıyor. Şeyh ona, Kâbeye gidip ne yapacaksın? Benim etrafımda 7 tur at, yine hacı olursun! diyor ve bu sözleri dinleyen Bistâmînin Allah katında dereceleri artıyor. Rumî, vahdet-i vücut inancına sahip olsaydı, hikâyede Bistâmînin rastladığı şeyh şöyle derdi: Kâbeye gitmene gerek yok. Neyin etrafında dönsen hac yapmış olursun!Şafak Beyin konuşmasından öğrendiklerimden birisi de tüm tasavvufî çevrelerde musikinin (bunu müzik olarak algılamak da mümkün) önemli bir unsur olmasıydı. Ben bazı mutasavvıfların müzikten haram olduğu gerekçesiyle uzak durduklarını sanırdım. Rumî sufîlerin kullandığı müzik aletlerine bir de neyi eklemiş. Müziğin önemli oluşu, zikir ile ritim arasındaki kopmaz ilgiden kaynaklanıyormuş. Halbuki 1988de belki de bildiğim en sosyal sufî Müslümanlara ait olan bir yurtta kalırken odada Ahmet Kayanın kasetini dinlememize pek iyi bakılmıyordu. Diyeceksiniz ki, Komünist şarkıcıyı dinlemene tabii ki izin vermezler. Hayır, mesele sadece o değildi. O sıralar, kaldığım yurda ait serviste Hindikuştur dağları, mücahittir adları! şeklinde bir ezgiyi ve daha başka marşları da içeren ve bildiğim kadarıyla dindar insanların ürettiği kasetin, dinlenmesine bir süre izin verildi. Sonra bu kasetin dinlenmesi caiz olmadığı gerekçesiyle iptal edilmişti. Kaseti bize önce dinleten, sonra hakkında verilen hüküm gereği artık izin vermeyen ağabey daha sonra Akra FMde çalışmaya başlamıştı. Yani öyle görünüyor ki, müzik ya da dini sunumuyla musikî, Şafak Beyin söylediğinin aksine, sufî kardeşler arasında ihtilafsız bir konu değil.Yine konuşmacının naklettiğine göre Rumî uzmanı oryantalist Nicholson, Rumî, dibine ulaşılması mümkün olmayan bir okyanustur demiş. Merak ettiğim bir şey var. Dindar kesim genellikle Batılı araştırmacıların söyledikleri sözlerin altında bir hinlik arar. Kur'an-ı Kerim ve İslâm ile ilgili sözlerine temkinli yaklaşırlar. Acaba konu Rumî olunca bu tatmin duygusunun kaynağı nedir?Konferans sahibi, Rumîden sarhoşluktan eve gidemeyecek hale geldiğine dair şiirler okudu. Bunların lirik mecazî şiirler oluğunu, Rumînin bu şiirlerde geçen kelimelerden neyi kastettiğini bilmeyenlerin onları anlayamayacağını söyledi. Ardından da Mesnevînin halka hitap ettiğini, eserdeki konuların basitleştirilerek herkesin anlayacağı dilde yazıldığını söyledi. Gel çık, işin içinden çıkabilirsen!Yakup Bey, internetin en favori arama motoru Googleda Rumîyi aramış ve 720 bin site çıkmış karşısına. Sanırım bu bir dil sürçmesiydi. Zira arama sonucu karşımıza çıkan rakam aradığımız ismin geçtiği her sayfayı, hatta bir sayfada da kaç defa geçtiğini gösterir, site sayısını değil. Bu anlamda bir de Bushu taratayım dedim. Karşıma çıkan sayı 272 milyon idi. Bu rakam neyi kanıtlayacaksa?