Cem Evi, ibadethane olur mu?
Aleviliğin sözlü ve yazılı kaynakları ortadadır. Nitekim Diyanet İşleri Başkanlığı Alevi temel klasiklerin bir kısmını yayınlamış ve hala da bu alanda çalışmalarına devam etmektedir. Bu bağlamda Alevilik, İslam’ın bir parçasıdır. Aleviliğin, İslam dışında bir din olarak algılanmasının bilimsel ve tarihsel bir karşılığı yoktur. Ayrıca Alevilik, bir mezhep değil, İslam dinin irfani/batınî bir yorum biçimidir.
Aleviliğin tarihini 15. yüzyıla kadar götürebiliriz. Bu tarihsel süreçten bu yana Mevlevilikteki sema seremonisine benzer semah gösterileri ve ayin-i cemler dedeler tarafından yönetilir, yine, adab ve erkân eğitimi sohbet geleneğine dayalı şifahi bir söylemle evlerde dedeler tarafından verilirdi. Cem evi diye ayrı statüde müstakil bir bina da yoktu. Bu yeni ve modern bir durumdur. Kaldı ki, CEM evi tabirinin açılımı, kendi ifadeleriyle CumhuriyetEğitim Merkezi anlamındadır.
Alevilik, İslam’ın içinde bir yorum biçimidir. Daha çok tasavvufi bir karakter taşır. Bu alanlarda mesleğimiz icabı hayli mürekkep yalamış olmamıza rağmen, İslam tarihi boyunca, “cem evi” adını taşıyan müstakil bir ibadethane bilmiyoruz. İslam bütün mezheplerin, dini akımların ve meşreplerin üstünde şemsiye bir kavramdır. Ne Kur’an-ı Kerim’de, ne Hz. Peygamberin sünnetinde ve ne de tarihsel tecrübede mescit, kilise ve havranın dışında bir mabetten bahsedilir. Genel manada mabetler ancak dinlerin ritüellerinin uygulandığı mekânlardır. Bu bağlamda Alevilik bir din değildir. Marjinal bir grubun haricinde hiçbir alevi kardeşimiz Aleviliğin ayrı bir din olduğunu iddia etmemiştir, zaten. Hatta onlar, haklı olarak Aleviliği, İslam’dan ayrı değerlendirenlere de şiddetle muhalefet göstermektedirler.
Cem evini, bir ibadethane olan mescit ve camilerin mukabili gibi göstermek; ne ilmi, ne akli, ne harsi, ne tarihi ve ne de realite bakımından mümkün değildir. Zaman zaman Alevi kardeşlerimiz, Diyanet İşleri Başkanlığından (DİB) cem evlerini ibadethane olarak tanımasını istemektedirler. Hâlbuki DİB, bir temsil makamı değil, hizmet kurumudur. Kaldı ki, farklı bir yorum biçimi olan Alevi vatandaşlarımızın bu isteği, DİB’i “temsil” kurumuna dönüştürür.
Bu ülkede din ve vicdan özgürlüğü anayasa teminatı altındadır. İsteyen istediği kadar cem evi yapabilir. İçinde kendi ritüellerini özgür bir şekilde gerçekleştirebilir. Buna hiçbir mani yoktur. Konu tamamen özgürlüklerle ilgilidir. Cem evleri tarih sahnesine çıktığı andan itibaren, bir inanç, bir eğitim ve bir kültür merkezi olarak işlev görmüştür. Dolayısıyla, kültürel ritüellerin sergilendiği mekânlar cami ve mescit gibi değil de seküler manada bir kültür evi gibi değerlendirilebilir. Nitekim basından öğrendiğimiz kadarıyla yeni anayasa çalışmaları yapan siyasiler tarafından “kültür evleri veya inanç merkezleri” şeklinde bir değerlendirme yapıldığı anlaşılıyor. Yeni bir yasal düzenleme ile bu merkezler, Kültür Bakanlığı’na ya da belediyelere bağlanabilir.
Netice olarak söylemek gerekirse, eğer cem evleri “kültür evleri veya inanç merkezleri” olarak kabul edilirse, hem kamuoyuna malolması ve hem de geniş imkânlara kavuşması bakımından sorunun aşılmasına yardım edecektir. Genel ve yerel yönetimlerin katkılarıyla bu sorun çözüme kavuşturulmuş olacaktır. Yine de bu sorunun aşılmasını zorlaştıran bir başka engel vardır. O da, 677 sayılı Tekke ve Zaviyeler kanununun hala yürürlükte olmasıdır. Bu kanun üzerinde bir değişiklik yapılmadan ciddi anlamda ne cem evlerinin statüsü değişir ve ne de buralarda görev yapan Alevi din önderlerinin memur statüsüne alınıp maaşlarının devlet tarafından ödenmesi gerçekleşir. Yok, eğer Tekke ve Zaviyeler kanunu ilga edilirse, o zaman bu müesseselerin açılması gündeme gelecektir. Haliyle, bu mekânlarda görev alacak olan dini önderler aynı şekilde memur statüsüne kavuşturulmayı isteyeceklerdir. Çünkü kanun önünde herkes eşittir. Demokratik rejimlerde hiç kimseye imtiyazlı zümre muamelesi yapılamaz. Görüldüğü gibi, bu tür tartışmaların düğümünün çözülmesi, tamamen yeni anayasaya endekslidir. Umarım ülkemizde yaşayan bütün inanç grupları, yeni anayasal düzenlemelerle özlemini çektikleri bir yaşama biçimine kavuşurlar.