Cengiz Kahveci

Sigortacılıkta Türkiye markası olan, spordan tiyatroya, eğitimden sanata her alanda varlığı ile bilinen ama güçlü kalemi, edebiyatı, yazdığı şiirleriyle ilk kez gündeme gelen işadamı Cengiz Kahveci'nin başarı öyküsü...

12 Ağustos 1964 tarihinde o zamanki adı Akviran Kışla olan bugün ise Akören Kışla olarak bilinen şirin köyümüzde dünyaya gelen Cengiz Kahveci tipik bir Anadolu köyünde büyüdü. Anne Nuriye Münevver, baba Alaeddin, diğer çocukları Naim Kahveci ve kızları Fatma Talaşlı ile birlikte çocuklarını hem okutmak hem de en iyi şekilde yetiştirmeyi hedefliyorlardı.


Cengiz Kahveci, çocukluk yılları dediğimiz zaman köyünü, tek katlı kerpiç evini hatırlıyor. O günleri anlatmaya çalışırken hep tertemiz Anadolu köyünü gözünün önüne getiriyor, geçmişe dalıp gidiyor.


Sonra tekrar toplanıyor ve başlıyor anlatmaya “Yaşamımın ilk yedi yılını köyde geçirdik. Ama o tek katlı köy evinde annem, babam, abim ile ablam değil aynı  zamanda abimin iki kızı ile aynı evde büyüyorduk. Yani o günün şartlarında iki aile aynı evde son derece mutlu ve huzurlu idik.


GÖZ YAŞI DOLU DUYGU YÜKLÜ SOHBET


Bu yazı dizisine başladığım günlerden bugüne kadar şehrimizin pek çok tanınmış insanı ile oturup saatlerce sohbetler ettik. Yaş olarak benden büyük insanlarla olduğu gibi benden küçük ama alanlarında başarılı olmuş, şehrin bildiği, kabul ettiği, kabullendiği insanlarla son derece zevkli, unutulmaz anlar yaşamıştım. Ama inanın hiç birinde anılar konuşulurken oturup karşılıklı olarak gözyaşı dökmemiştik. Evet belki günümüzde Cengiz Kahveci denildiği zaman onu, tanıyanlar kibar, beyefendi, insana hep değer veren bir  kişi olarak bilir ama içinizden kaç kişi Cengiz Kahveci denildiği zaman edebiyatçı, şair ruhlu ve de eğitim aşığı duygu yüklü bir insanı tanır? Evet, bu sohbetin yapıldığı güne  kadar ben de pek çok birlikteliğimizden dolayı Cengiz Kahveci’yi tanırdım. Daha doğrusu tanıdığı sanırdım. Ama çok yanılmışım. Hiç mi hiç tanımıyormuşum.


MASA ÜZERİNDEKİ MEKTUPLAR GÖZYAŞLARIYLA ISLANDI


Bu başarılı, Türkiye çapında kendini kabul ettirmiş isim anılarını, yaşam öyküsünü anlatmaya başlarken bir anda masanın üzerine Sivas”tan gelen öğrencimler tarafından yazılmış bir yığın mektubu döküveriyordu. Önce kendisi sessiz olarak bu mektupları okurken, ben de önümdeki mektupları sessizce okumaya başladım. Ama bu anları anlatmak ifade etmek mümkün değildi. Bu mektuplarda öyle cümleler vardı ki bir ara başımı kaldırdığım zaman ikimizin de gizli gizli ağladığını fark ettim.. Ve işte burada ikimiz de kendimizi tutamadık, mendillere sarıldık.


SİVAS MEKTUPLARI


Güzel sohbetimizi böylesine duygulandıran hikayeyi Cengiz Kahveci’den dinleyelim:


“Bir gün  çalışırken daha önceden de tanıdığım Özkan Metin Hoca içeriye girdi ve kendisine okulu için kitap yardımı yapmamı istedi. Ben de hemen kabul edip bir kitapçı dostumu aradım ve hocam hangi kitapları istiyorsa kendisine verin. Parasını ben ödeyeceğim dedim. Hocam hatırladığım kadarıyla Dünya ve Türk Edebiyatı klasiklerinden birer dizi almış. Kendisi de Sivas’ın Gemerek ilçesi Çepni kasabası Şehit Binbaşı Mehmet Aras İlköğretim Okulu’nda görevliydi. Aradan bir süre geçti. Ben bunu unutmuştum bile. Ama bak gel şu mektupları bir oku.”


İşte gerçekten de tam 29 öğrencinin Cengiz Kahveci için yazdıklarını anlayabilmek için bu mektupları birebir okumak gerekir. Ama okurken duygulanmamak, gözyaşlarına hakim olmamak elde değil.


KAHVECİ AİLESİNİN SİVAS’A GİTMESİ


Bu hikayenin bir adım ötesini yine Cengiz Kahveci’den dinleyelim: “Aile dostlarımız ile bir 23 Nisan tatilinde Safranbolu’ya gidecektik. Ama son dakikada ben Sivas’a gitmeye karar verdim. Tatil de olsa Sivas’a gitmeli, o okulu, bana o duygu yüklü mektupları gönderen öğrencileri görmeliydim. Ama gideceğim okulun, hocanın telefonlarını bile bilmiyordum. Aklıma ilk Jandarma’yı aramak geldi. Ve araya araya Jandarma aracılığı ile hocaya ulaştık. Arabamıza da yine kitap başta olmak üzere öğrencilere, okula yönelik ne kadar malzeme varsa doldurduk. Çocukların oturacakları yerlere bile kitap doldurmuştuk. Ve 23 Nisan günü tatil olduğu halde okul müdürü, öğretmenler ve bazı öğrenciler bizim için hazırlanmış, bizi bekliyorlardı.”


SİVASLI TOPAL İSMAİL’İN ÇOCUKLARI


“Burada uzun süre öğretmenlerle bizi karşılamaya gelen öğrencilerle sohbet ettik. Bir ara okulun baş öğretmeni olarak öğretmenlikten emekli olmuş bir hoca ile bizi tanıştırdılar. Baş öğretmen bizi tanıdıktan sonra okul yöneticilerinden şikayetçi olarak ‘Bana üç dört ders veriyorlar. Fazla ders vermiyorlar’ diye şikayetçi oldu ve Konya’dan geldiğimizi öğrenince bir anısını anlattı. Kendisi öğretmenlik yaparken köyde Topal İsmail diye bilinen gerçekten de ayakları aksak olan biri varmış. Bu öğretmen Topal İsmail’i ikna etmiş ve çocukları okutmak için okula kayıt ettirmiş. Çocuklar bir süre okumuşlar ve lise çağına geldikleri zaman öğretmen yine devreye girmiş ve bu çocuklardan birini İvriz Öğretmen Okulu’na göndermeye karar vermiş. Veda anında Topal İsmail’in oğlu trene binmiş, öğretmen ve baba buruk bir vaziyette trene bakıyorlar. Vakti saati gelince tren yavaş yavaş hareketlenir. Tren ilerledikçe Topal İsmail de oğlunu bırakmamak için topallaya topallaya trenin yanında koşmaya başlar ama bir süre sonra tren gözden kaybolur, Topal İsmail geriye döner ve bastonunu sallaya sallaya bu öğretmene ana avrat söver. Aradan yıllar geçer  Topal İsmail’in çocukları öğretmen olur, avukat olur. Aradan yıllar  geçer. Topal İsmail öğretmene bir daha sövmez ama özür de dilemez’


KIZLAR YA ADANA’YA PAMUĞA YA DA RİZE’YE ÇAYA


Cengiz Kahveci Sivas’ta çok mutlu olmuştur. Hatta zaman zaman yine gözyaşlarına hakim olamamış, ağlamıştır. Ama bir şey Cengiz Kahveci’nin dikkatini çeker. Kendisini 29 öğrenci değil, az sayıda öğrenci karşılaşmıştır. Bir ara bu durumu yöneticilere sorduğu zaman özellikle kız çocuklarının tatil olduğu için tarlaya çalışmaya gittiğini, o yüzden de olmadıklarını söylerler. Cengiz Kahveci buna inanmak istemez ama üzerinde de durmaz. Dönüş için yola çıkmışlardır. Günlerden 25 Nisan 2004’tür. Hürriyet gazetesinin manşetinde Bayram nedeni ile Urfa Emniyet Müdürü’nün makamına oturan bir kız öğrenci kız çocuklarının çalışmak için tarlaya değil okumak için okula gönderilmesini ister. İşte bu noktada Cengiz Kahveci Sivas’ta işittiklerini hatırlar. Ve bu kez de o müdüre inanmadığı için üzülür.


CENGİZ KAHVECİ’NİN KONYA YILLARI


Kahveci ailesi 1971’de Konya’ya göçer. Tuttukları ev Güllükbaşı’nda Tahranlılar’ın evidir. 19 Mayıs İlkokulu’na kayıt olur. Okul Müdürü Keramettin Coşkun’u, Müzik Öğretmeni ve Müdür Yardımcısı Işıl öğretmeni hiç unutamaz.


Kahveci ailesi bir yıl sonra Ümit Ekmek Fırını’nın orada Atçekenler’in evine taşınırlar. Bu kez 2. sınıfı Hakimiyet-i Milliye İlkokulu’nda okur. Burada da  matematik dersini çok sever. Bir yıl sonra aile tekrar köye döner. Çünkü baba Kahveci köylerine iki odalı bir ilkokul yaptırmıştır. Okulun adı Topraklı İlkokulu’dur. İki odanın biri öğretmenler odası, diğeri ise beş sınıfın bir arada okuduğu sınıftır. O sınıfta 5 sınıfta 1 öğrenci vardı Ali Ünlü, 4. sınıfta bir öğrenci vardır Nuri Kahveci, 3. sınıfta  Cengiz Kahveci, Ceylan Aynur Kahveci,


2. sınıfta İlhan Haki Kahveciler, Veli Ünlü,1. sınıfta ise 5 öğrencisi vardır.


Cengiz Kahveci bir yıl sonra ailesi ile tekrar Konya’ya dönerler. Keçeciler Mahallesi’ne yetişirler. Cengiz Kahveci 19 Mayıs İlkokulu’nu çok sevdiği için yeniden bu okula gider. Ve okulu başarı ile bitirir. En başarılı olduğu ders ise matematiktir. 1974 yılında Karma Ortaokulu’na kayıt olur.


HACI HASAN BAŞI KUR’AN KURSU


“Dört yol Fırını’nın orada Bakkal Selahattin amca vardı. Çocuktum, Hacı Hasan Başı Kur’an kursuna gidiyordum. Hocamızın 4 ayrı sopası vardı, ama ben  hortum içinde zincirli olanı unutamıyorum. Hatta ondan öyle korkmuştum ki bir gün kurstan kaçmıştım.”


KARMA ORTAOKULU’NDA UNUTAMADIĞIM ÖĞRETMENLERİM


“Karma Ortaokulu’nda çok güzel yıllarım geçti. Unutamadığım öğretmenlerim vardır. Mesela Müdür Yardımcısı Mustafa Soydan’dı. Sınıf öğretmenimiz, aynı zamanda kooperatif öğretmenimiz Salih Ümit Gölpınar idi. Ben de Kooperatif Kolu Başkanı idim. Öğretmenimiz ile Toptancılar’a gider, alış veriş yapardık. Aldığımız ürünleri de bir hafta boyunca öğrencilere satardık. Almanca hocamız vardı, Bekir Gök. Galatasaraylı idi ama öğrendim ki İstanbul’da Fenerbahçe Lisesi’ne tayini çıkmış. Yine sonradan öğrendim ki Kadıköy’de spor malzemesi dükkanı açmış. Matematik hocamız Salih Ümit Gölpınar, Sosyal Bilgiler dersine Hatice Üstündağ, Türkçe’ye Fadime Günaydın, yine Sosyal Bilgiler’e Yaşar Sefalı girerdi. Vehbi Durmuş isimli Türkçe öğretmenimizin yazdığı ‘Hayatta başarılı olmanın yolları’ isimli kitabı hiç unutamam. Fen Bilgisi öğretmenimiz de Mehmet Güney’di.”


KARATAY LİSESİ’NE 25 GÜN GİDEBİLDİM


“O yıllar sağ sol kavgalarının olduğu en kötü yıllardı. Karatay Lisesi’ne kaydolmuştum. Ama kavgalardan dolayı okula sadece 25 gün gidebildim. Daha sonra dışardan okulu bitirdim. 1977 yılında derin su kuyusu sondaj işine girdik.


Bu arada babamlar iki dükkan açtılar. Beyaz eşya ve halı işine de girdik. 1983’te ise sigortacılığa başladım. 1992’de babamı, 1997’de ise annemi kaybettim.”


BİLECİK VE ÇANAKKALE’DE ASKERLİĞİMİ YAPTIM


“84 yılında Bilecik 9. Jandarma Er Eğitim Alayı’nda eğitim çavuşu kursuna gittim. Daha sonra Çanakkale 116. Jandarma Er Eğitim Alayı’nda eğitim çavuşu oldum. 4 dönem asker eğitimine katıldım. 2. Tugay’a Kenan Evren gelmişti. 2.Tugay’ın forsunu taşıyordum. İlk forsu Uşaklı Hakkı tutuyordu. Hakkı’nın boyu benden daha uzun olduğu için 1. Tugay’ın forsunu o taşıdı. Askerlik dönüşümü ise hiç unutamıyorum. Eve geldikten sonra abimleri Bekir Nükte’nin kahvesinde buldum. İçeriye girdim, öpüştük, sarıldık. Ama onlar tekrar masaya oturup okey oynamaya devam ettiler.”


ABİMDEN TOKATI YİYİNCE 4 YIL ÖNCESİNİ HATIRLAYİVERDİM


“74’te Doç pikabımız vardı. Obruklu meşhur Paşa Ali, Osman Yılmaz, abim ve ben Aksaray’a gidiyorduk. Öğlene doğru yeşil renkli arabanın içinde uyumuşum. Onlar yemek yemişler. Abim arabayı çıkartırken ön tekerleği çamura kaptırmış, çıkaramadı, traktör çağırdık. Yine olmadı. Bu kez bir römork daha geldi ve çamurdan arabayı zar zor kurtardık Abim babama söyleme dedi ve ben de bir şey demedim. Aradan yıllar geçti. 78’de Reno almıştık. TS 76 modeldi. Keçeciler’in orada evimiz vardı, bir gün arabayı ben kullanırken virajı tam alamadım ve arabanın çamurluğunu köşeye sürttüm. Abim birden kızdı ve tokadı patlattı. Ben o anda kızdım ve 4 yıl öncesi aklıma geliverdi ve bağırdım ‘Sen arabayı çamura sapladın. Ben seni babama söyledim mi?’ diye bağırmıştım.”


EŞİME ŞİİRLER YAZDIM


“90’da evlendim. Eşimle evlenmek için ona şiirler yazdım, ama eşim bir türlü kabul etmiyordu. Çünkü evde daha evlenmemiş ablası ve abisi vardı. Israrla bana hayır diyordu. Kendisine sayısını hatırlayamadığım şiirler yazdım. En nihayetinde 5 Eylül 1990’da evlendik. Bugün oğlum Kağan 8. sınıf, kızım Ceren ise 4. sınıf. Çocuklarımın güzel ahlaklı, dürüst ve hayırlı evlatlar olmalarını arzuluyorum.”


8 DERNEĞİN KURULUŞUNDA BULUNDUM


“Sosyal faaliyetleri çok seviyorum. 8 derneğin kuruluşunda bulundum. Cengizhanspor’u kurduk, KOSGİAD, Tüketicileri Koruma Derneği, Obruklular Derneği, Sigortacılar Derneği,  Konya Fenerbahçeliler Derneği, 1907 Derneği ve Mevlana Gençlik ve Spor Kulübü. Ayrıca ASKF’de Genel Başkan Yardımcılığı, KTO Meclis Üyeliği yaptım.”


SİGORTACILIK BANKACILIK GİBİ OLMALI


“Benim sigortacılık anlayışımda sigortacılık bankacılık gibi olmalıydı. Zemin katta, birinci katta müstakil olmalıydı. Bugün bunu başarmanın mutluluğunu yaşıyorum. Sigortacılıkta 10. yılımızda Devlet Tiyatrosu’nda 6 bin 500 kişiye  ‘Sahanda Osman Paşa’ oyununu, 20. yılımızda 10 bin öğrenciye ‘Beyaz Tuzak’ isimli oyunu ücretsiz olarak sahnelettirdik. Büyük Ağrı Dağı zirve tırmanışında Cengizhan flamasını zirveye diktirdik.”