Hafta sonu İstanbul’da Altunizade Kültür Merkezinde yeni arkadaşlarla yeni bir yolculuğa başladık. Yine kılavuzumuz Hz Mevlana ve O’nun Mesnevisi, yola düştük bakalım. Yolumuzu kesiştiren Allah’a hamdolsun. Yolumuzu kesiştiren sebepleri yaratana binlerce kez hamdolsun. Kendisini konuşturan, kendisini anlattıran ve nefeslerimizi kendisini anmaya meylettirene minnet ve şükran duygularıyla hamd ederim.
İnsan her nefeste yeni birisi olur ve her nefes, içini doldurduğumuz kelimelerle bilmediğimiz bir aleme yolculuk eder sonra da oradan hediyelerle geri döner diyor Hz Pir. Nefes ve kelimelerimizi O’nun ismiyle süslesek her biri cennet kuşu olmaz mı? Ağzını her açtığında cennet kuşları üfleyen insanları hayal edebilir misiniz? Kuşlar gibi şakıyan güzel kelime ve cümle sahiplerini? Dünyamızın birden bire hani özellikle sabah saatlerinde olduğu gibi, henüz gürültüyle kaplanmadığı saatlerdeki gibi kuş cıvıltılarıyla dolduğunu? Nefesleri ve kelimeleri sahih, güzel, hoş insanlarla dolduğunu etrafınızın?
Bu yeti nasıl kazanılır? Nasıl kuşlar gibi şakınır?
Öncelikle istenir arzulanır. Sonra bir ustasından talim edilir. Sonra da niyaza durulur. İstek ve arzu da O’nun meylettirmesiyle olacağı için hep niyaz hali ile hallenilir. İnsanın en temel hali olmalıdır niyaz hali. Dışardaki tüm putların anası olan nefis ejderhası hazır kıta beklediği için içerde, ona hiçbir pay bırakmamaya özen göstermelidir cennet kuşu üfleyicileri.
Bunları İstanbul’dan sonra ertesi gün İzmir’deki arkadaşlarla da konuştuk uzun uzun. Uhdud Ashabı’nın kıssasını okuduk Mesnevi’den.
Puta tapmayı reddettikleri için ateşe atılan insanların hikayesi. Kucağında çocukla ateş kenarına gelen annenin elindeki çocuğun ateşe atılışını ve çocuğun ateş içinde dile gelip herkesi ateşe çağırmasını. Ateş gibi görünen nimeti. Öyle diyordu Hz Pir: “dünyada din lezzetinden başka her şey azaptır.” Ateşe atılan çocuk aklı temsil ediyordu. Akıl mücahede ateşine düşüp te o lezzeti görünce başka konuşmaya başka düşünmeye başlıyordu. Sesi de pişiyor, lezzetleniyor, tatlılaşıyor ve herkese bu lezzeti anlatmak istiyordu. Akıl görünenin göründüğü gibi olamayabileceğini ancak çaresiz kalınca, mücahede ateşine düşünce içselleştirebiliyordu.
Ateş gibi görünenin su gibi latif olabileceğini, olduğunu o Ramazan ikindilerinde yaşamadınız mı hiç? İftar vakitlerindeki sessiz bekleyişlerinizde? Gece yarılarındaki niyazlarınızda? Ramazan akşamları teravih kokulu sükûnet zamanlarında? Sadaka ve zekatların gizlice elden ele dolaştığı, güneşin bile o anları gizlediği zamanlarda? Sıcakta Kabe etrafında pervane olduğunuzda? Milyonlarla birlikte tekbir ve tehlillerle, lebbeyk nidalarıyla yürüyüşe geçtiğinizde kutsal mekanlarda? Bir yandan alnınızdan terler boşanırken diğer yandan inciler döktüğünüzü hissetmediniz mi?
Hissettiniz tabi. Yaşadık ve hissettik hep beraber.
Allah bir kimsenin perdesini yırtmak ve ayıbını ortaya çıkarmak isterse onu sevdiği ve seçtiği kullarını ayıplamaya ve tan etmeye meylettirir ve bunu onu rezil etme sebebi kılarmış. Eğer bir kulunun ayıbını örtmek isterse de o kul pak olanlar bir yana, ayıplı olanları bile ağzına alıp tan etmezmiş. Nefesleriyle cennet kuşları üfleyenler için bu dünyada bile yakınlık ve korunma var.
Bu dedikodudan, gıybetten, ayıplamadan kurtulamayacak mıyız? Hakaretlerden, kem sözlerden sıyrılmak mümkün olmayacak mı? Cennet kuşları dolaşmayacak mı gökyüzümüzde? Şakımayacaklar mı aramızda?
Hepimizi bunun farkındalığına çağırıyorum. Bunun için aklı mücahede ateşine atmayı. Bunun için biraz zorlanmayı. Önce susmayı sonra da bilerek ve isteyerek ve O’nun da yardımıyla temiz ve güzel kelimelerle konuşmayı öneriyor ve hatırlatıyorum. Hem kendime, hem hepimize. Böyle olabilmeyi de hepimiz adına O’ndan niyaz ediyorum.
Allah bir kimseye yardım etmeyi irade buyurunca onu tazarru ve niyaz tarafına meylettirirmiş. O tarafa gidelim. Niyazımız olsun ki nefeslerimiz güzel söylesin, güzel koksun, nefeslerimizden çıkan cennet kuşları gittikleri alemden yasemin kokulu hediyelerle dönsün, nihayet ölümümüz de, bu alemden diğerine doğumumuz da razı olunmuş olarak ve yasemin kokusu taşıyan meltemler gibi gelsin üstümüze. Son nefesimizde de O olsun. Gideceğimiz yerde de. O’nun mağfiret olunmuş konuklarından olalım. Önceden gönderdiğimiz kuşların şarkılarıyla karşılanalım. Güzel kokular döksünler başımızdan aşağı. Lütuf şarabıyla mest olmuş aşıklar gibi kavuşalım sevgiliye…
Hadi cennet kuşları üflemeye.
Hep beraber.