Daha tam olarak telefon adabını öğrenemeden, şimdi de cep telefonu bizi işgal etti ve onu kullanmada da çuvallıyoruz çoğu zaman! Ne arayanımız, ne arananımız makul tavırlar sergileyebiliyor.
Sözgelimi toplum içerisinde aranıyoruz, ne yapacağımızı şaşırıyoruz, panikliyoruz, yanımızda bulunanlara bir affedersiniz bile demeyi akledemiyor ve başlıyoruz herkesin içerisinde elimizdeki cihazla bağıra bağıra konuşmaya. Oysa Peygamberimiz toplum içerisinde, iki kişinin kendi aralarında özel konuşmasını yasaklamıştı.
Bunca uyarılara rağmen, camilerde cebimizi kapatmayı öğrenemedik hala. Namazların tam da ortasında mescidlerimizde envai çeşit müzikler çalıyor. Biri o müzik parçalarından birini camide icra edecek olsa, kıyametler koparırız, ama sayemizde Allah’ın evinde o parçalar çalınır oldu. Namaz kılanların huşu ve hudusunu, cemaatin huzurunu bozmamız da işin cabası! Kişiliğimizi yansıtan müzik türlerini seçmenin, onları telefonumuza yükleyip sürekli yanımızda taşımanın da bir sorumluluk yüklediğini de burada hatırlatalım.
Numara çevirip, selamı veriyor ve başlıyoruz konuşmaya. Karşı taraf selamımızı almaya ve bizimle konuşmaya müsait mi, değil mi, hiç düşünmeden. Ya uygun olmayan bir yerde ise aradığımız kimse. Söz gelimi alo dedikten sonra, müsait misin, konuşabilir miyiz diye sorarak söze başlasak!
Kendi hayatımdan birkaç örnek vereyim. Telefonumu çaldıran dostum, karşıdan konuşuyor: Hocam neredeydin, telefonun çalıyor cevap vermiyorsun? Huzurdaydım diyorum, kimin huzurunda diye soruyor. O’nun huzurunda, yani namazdaydım diyorum, ha öyle mi diyor arayanım.. Sonuçta ben huzurda iken çalan telefon, beni huzurdan çalıyor.
Bir başka telefon çalıyor, arayan soruyor, hocam nerelerdesin? Cevap vermek zorunda kalıyorum: Şu an mezarlıktayım! Karşı taraf şaka yaptığımı sanıyor, Allah korusun hocam diyor ve sorusunu tekrarlıyor. Evet diyorum şu an mezarlıktayım, bir arkadaşımın cenazesindeyim, sonra konuşalım istersen!
Başka bir telefon, tam da dersin ortasında çalıyor. Cevap versen ders bölünecek, vermesen çalmasıyla zaten dikkatler dağıldı. Titreşime almış olsam, acaba arayan kim, niçin aradı sorularıyla benim dikkatimi dağıtacak.
Sözün özü, ölüm meleği gibi, ne zaman nerede çalacağı belli olmuyor cebin. Yolda, arabada, çarşıda pazarda, camide, mezarlıkta, yatakta, hatta tuvalette vb. En iyisi telefona cevap veremeyeceğimiz yerlerde onu kapatmak. Telefonumuza, bir Müslüman olarak herkesin yanında gönül rahatlığı ile dinleyebileceğimiz bir müzik sesi yüklemek. Cepten aradığımız kimseye, müsait misin diye sorup sonra konuşmaya başlamak. Birini aradığımızda kapı çalma adabı gibi, en fazla üç kere çaldırıp sonra kapatmak, dakikalarca çaldırmaktan vazgeçmek. Toplum içerisinde cep telefonumuzla konuşma zorunda kalırsak, yanımızdakilerden izin alıp sesimizi aşırı yükseltmeden konuşmak. Müsait değilsek karşı tarafa nazik bir şekilde durumu anlatmak. Otobüste, yolda, toplum içerisinde konuşurken sesimizi mümkün mertebe kısmak…
En önemlisi de cep telefonu ile konuşma tiryakiliğimizi ve lüksümüzü azaltmak, ihtiyaç dışı konuşmalardan uzaklaşmak. İsterse ücretsiz yahut indirimli tarifelere sahip olalım. Gereksiz yere hatları meşgul etmenin de bir anlamda çevre kirliliği ve başkalarının haklarına tecavüz olduğunu düşünelim. Bizim lüzumsuz konuşmamız yüzünden, acil bir ihtiyaç sahibinin hattının düşmeyebileceğini hatırlayalım. Benim cep telefonu deyince ilk aklıma gelen birkaç muaşeret adabı işte bunlar. Eksikliklerini tamamlayıp uygulamak da size düşer.