İzzeti başka yerde gösteriyoruz zilleti başka yerde. Eşek pazarında deve arıyoruz. Mümin kafire karşı izzetli/kibirli mümine karşı mütevazı ve diğergamdır diyoruz. Dahası inanıyoruz buna. Söze inanıyoruz. Söz hayatımızı değiştiriyor. İman ediyoruz bir şekilde. İman ettik diyoruz dil ile. Amele gelince, imtihan edilince hayatla, kendimizden, eşimizden, dostumuzdan başkasına karşı hep kibirli, izzetli, ekabir, gubuz bir küçük tanrıyız neredeyse. İmanımız öyle kesinlik derecesinde ki kendi benimize, doğruluğumuza, haklılığımıza acaba mı? sorusunu bile küfür olarak algılıyor, Allah’a sığınıyoruz. Şeksiz şüphesiz imanlıyız haklılığımıza, haklılığına yakınlarımızın, eşimizin, dostumuzun. Bir empati, bir acaba, hata bizde olabilir mi ki şeklindeki bir düşünce, bir ihtimal bize şeytanın kalbimize üflediği bir fitne, güvensizlik fısıltısı olarak geliyor. Yeniden sığınıyoruz Rabbimize. Allah’a sığınıp, kendimizin, eşimizin, dostumuzun haklılığına imanımızı yeniliyoruz bir kez daha. Kesin inançlılar safında yerimizi alıyoruz böylece. Bu gidişle cennet bir adım ötemizde…
Kendinden bu kadar emin olma duygusu sağırlaştırıyor bizi. Vur ama dinle! Diye bir söz var. Vurmaya çalışıyoruz habire. Dinlemekle işimiz yok. Dinlesek belki ikna olacağız. Doğruyu bulma, anlama gibi bir kaygımız yok. Dinlemek belki kendimize, yakınlarımıza şüpheyi getirecek. Doğruyu görebileceğiz belki de. Ama buna tahammülümüz yok. Vuralım öyleyse. Artık anlıyorum ki en mümin, mutmain, ahlaklı, insancıl dediğimiz kişilerle dahi bir anlaşma, anlama vasatı ortadan kaldırılmış, ya da gittikçe kalkıyor... Kelimeler, anlama/anlaşma/iletişim gücünü kaybetmiş. Lafı koz anlıyoruz kozu laf. Bu kadar mı çarpık, çapraşık bir iletişim olabilir. Çarpık iletişim dahi yok diyebiliriz. Çünkü öyle bir noktadayız ki çarpık da olsa bir iletişime razı olacağız. O vasat dahi ortadan kalkmış olabilir bizim için. Böyle bir durumda bir iletişim aracında anlatma/anlaşılma için bu yazıyı yazmak dahi saçma gelmeye başladı. Sanki kim ne anlıyor yazılanlardan ve okuduklarından.
“Oku,
Sen bir barkod tabancası değilsin!” diye yazmıştı sanırım Hakan Şarkdemir bir şiirinde. Ne müthiş bir tespit. İroni. Harika bir dize. Bayıldım. Durumu ifade edecek bundan iyi bir ifade şu an bulamıyorum. Barkod okuyucu gibiyiz bir yandan. Okunanlar bizim için akli ve kalbi bir değer ifade etmiyor. Rakamları okuyor, paraya teşmil ediyoruz. Rakamsal değerlerini göremediğimiz şeyler değerden düşüyor. Her şeyimizi piyasaya sunuyoruz. Piyasaya hazırlıyoruz… lafa gelince bir zamanlar neydik, ne biçim bir millettik diye mangalda kül bırakmıyoruz.
Mangalla da işimiz yok aslında. Nargile salonlarında, nargile kömürü üzerindeki külleri alıyoruz sık sık… Bir zamanlar ne olduğumuzu sık sık söyleyenler şimdi ne olduğumuzu söylemiyorlar. Ben söyleyeyim biraz: Çözülmüş, hükümsüz, paramparça, mazisiz, çocuksulaştırılmış, kadınsı, edilgen, kirli, kepaze, zıvanadan çıkmış, taraftar, tarafgir, maaşa, geçime, karıya, çocuğa, vergiye, bankaya, alkole, içkiye, uyuşturucuya, haplara boğulmuş, çağdaş, ilerici, laik, liberal, sosyal demokrat, sağcı, gerici, tarikatçı, ırkçı, fanatik, yolsuz, savurgan, sahtekar, popüler, çevreşi, anarşist, feminist, yuppi, tiki, köşe dönmeci, popcu, rakçı, rakıcı, ihaleci, yolkesici, gaspçı, çeteci, sosyetik, sosyalist, öğrenen, öğreten, yasa koyan, yorumlayan, çarpan, çarpılan, tutunamayan, geride kalan, üçüncü sınıf, üçüncü dünyalı, az gelişmiş, çok gelişen, hormonlu gıdalarla büyümüş, kredi kartına esir olmuş, yöneten, yönetilen, yönetilemeyen, ne yapacağını bilmez, her bir şeye hakim, her şeyi bilen, kitaplı, kitapsız, alevi, Sünni, şafi, şii, şiir okuyan, şairden ve şiirden nefret eden, sanata kafası basmayıp futbola müptela olan, vergisini kaçıran, bir işçinin kırk bin yıllık maaşını bir futbolcuya vermeyi doğal karşılayan, bunu doğal algılayan, kırk bin yıllık maaşının bir yılda bir futbolcuya verilmesini doğal karşılayıp hak veren ahmaklarla dolu olan, ruhunu kaybetmiş, bedene ve bedenine tapınan, hazcı, katçı, zinakar, iftiracı, yalancı, tacizci, bananeci, kendine dokunmayan yılan besleyicisi, ihaleci, rantçı, dönme, gavur, ibne, trans bilmem ne süel, aklı başkasında kirada, akılsız, aklı kıt mıt… birey değil “bir rey”den ibaret sayılan, değersiz, alçak, hesaba katılmayıp kasaba yollanan “yaygın bir kanaat” olduk şimdi.
Umutsuz değilim Ey Okuyucu. Küfürden, gavurluktan koruyorum kendimi. Ama görüyorsunuz. Kötümserim sadece. Saydıklarım arasında, listede eksik ne varsa sen tamamla. Bunların dışında kalan yekun ise elde kalan iyilik makamıdır. Şimdi sen cevap ver kötümser olmakta haksız mıyım? Sen düşünürken bana bir süre mola.