Ceza infaz memurları haklarını istiyor

Yaptıkları iş polis ve jandarmaya eş olsa da onlar özlük haklarının yetersizliğinden şikayetçi. Bir de dernek kurmuşlar CİPDER... Ciple ilgileri yok, onlar gönüllü mahkumlar

Ankara; hüznün, gözyaşının, hasretin, ayrılığın ve umudun adı oldu benim için…

Tam 25 yıl önceydi. Babam Ankara’da tedavi görüyordu. Umudum vardı, babam sağlığına kavuşacaktı ve hep birlikte evimize Samsun’a dönecektik.

Maalesef Ankara babamdan ayıran şehir oldu…

Yine Ankara… Yine hasreti, haksızlığı, hüznü ve ayrılığı yaşatıyor. Elbette ki umudu da…

İnsan yaşadığı müddetçe umut eksilmiyor, eksilemiyor..

Baba yerine koyduğum, baba bildiğim, onlarında kızları gibi gördüklerinden emin olduğum Zekeriya Karaman ve Mustafa Çelik’i, Ankara Sincan F Tipi Cezaevine ziyarete gittim geçen hafta…

Aslında İsmail Karahan, Zahit Akman, Muzaffer Şafak’ı da ziyaret etmek çok istedim. Ama ziyaret talebi çok olduğu için kendileri ile görüşemedim. Son bir şans Mali İşler Daire Başkanı Harun Kapıyoldaş’ı görebildim…

Ankara’da bu kez bir ilki yaşadım... İlk kez bir cezaevinde yakınlarımı, sevdiklerimi ziyaret ettim.

Sincan yolu sanki beni boğuyordu, nefes alamıyordum. Çok değer verdiğim, kader birliği yaptığım o insanları orda gördüğümde nasıl davranacaktım?

Gözyaşlarımı tutabilecek miydim?

Kendilerine yapılan haksızlık, hukuksuzluk karşısında çığlıklarımı tutabilecek miydim?

Öncelikleri insanlık olan bu insanları demir parmakların ardında görmeye nasıl tahammül edecektim?

Merhametli, şefkatli kalplerin sahibi, karıncayı dahi incitmeyen bu değerli büyüklerim Sincan’a yakışmadı.

Yardım paralarından kişisel çıkar elde edecek kadar vicdansız değiller. Her geçen gün, bu davanın başka hesapların davası olduğu insanları zihninde oturmaya başladı…

Hiç şüphe yok ki “ilahi adalet er geç tecelli edecektir”.

Zihin karmaşası içinde Sincan Cezaevinden giriş yaptım…

Bütün algılarım açık, kamera kaydı yapar gibi etrafı tarıyor, inceliyor, dinliyor, gözlemliyordum. Ne deniliyorsa yapıyordum, sesim çıkmadı, biraz ürkek ve biraz da tedirgindim.

Memurlar olabilecekleri kadar anlayışlı davransalar da bakışlarında bir gariplik, tuhaflık vardı. Farklı bakıyorlardı…

Kadın memur aramak üzere beni kabine götürdü. Basından olduğumu öğrenince o dik duran, mağrur kadın memur, birden mağdur bir kadına dönüştü… Bir dokun bin ah işit misali sıkıntılarını anlatmaya başladı… En çokta “buraya ünlü isimlerin gelmesinden memnun oluyoruz, onların sayesinde sesimizi duyuracak insanları görüyoruz. Bizi duyan, dinleyen, anlayan insanlar arıyoruz.

Cezaevleri sadece isyanlarla, firarlarla gündeme geliyor. Burada çalışanlar ne durumda, hangi şartlardalar bilen, merak eden yok.”cümleleri beni etkiledi. Evet, doğrusu ben de o merak etmeyen, sadece onlara gardiyan olarak bakanlardım…

Cezaevi çıkışı CİPDER(Ceza İnfaz Kurumları Personeli Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği) Başkan’ı Bekir Alanoğlu ile buluştum… O mağrur duran ama aslında mağdur olan kadın infaz koruma memuruna söz vermiştim. Dertlerini, sorunlarını duyurmalıydım, onların sesi olmalıydım…

Öğrendim ki ceza ve infaz koruma memurların (gardiyanların) intihar teşebbüsleri her geçen gün artıyor hatta intihar sayısında ciddi artışlar var.

Mutsuz, memnunsuz, psikolojileri bozuk bu insanların… Ve bu insanlar, mahkûmlarla beraber…

Anlayacağınız, cezaevlerinde mahkûmlar kadar çalışanlar da dertli…

 GARDİYANIN YENİ ADI CEZA İNFAZ KORUMA MEMURU

 ”Gardiyan” ünvanının şimdiki adı Ceza infaz ve koruma memuru mu?

Gardiyan ünvanı 25 yıla aşkın İnfaz ve Koruma Memuru olarak değiştirilmesine rağmen halk arasında halen Gardiyan olarak bilinmektedir.

Peki,“Gardiyan” adı neden değiştirildi?

Yardımcı hizmetler sınıfından genel idari hizmetler sınıfına geçirilen Ceza İnfaz Kurumu çalışanlarından Gardiyan ünvanı değiştirilerek İnfaz ve Koruma Memuru olmuştur. İnfaz ve Koruma Memuru daha Türkçe bir kelime olmasına rağmen telaffuzunun uzun olmasından dolayı kamuoyunda hatta kendi kurumlarımızda dahi çok kabul görmemiş hala çoğu yerde gardiyan olarak kullanılmaktadır.

Gardiyanların halk nezdinde maalesef kötü imajı var… Bu imajı düzeltmek için isim değişikliğine gidilmiş olabilir mi?

Gardiyan isminin İnfaz ve Koruma Memuru olarak değiştirilmesinin ne amaçla olduğunu bilmiyorum, ama eğer o amaç için değiştirilmiş ise çok başarılı olduğu kanısında değilim. Ceza infaz kurumları, ceza çekilen yer. Sorunlu insanların yani toplum içerisinde tecrit edilen, terör, organize veya hasbelkader mahkûm dediğimiz kader mahkûmu insanların bulunduğu yer. Ama neticede bir suç işlemiş veya işlediği varsayılan tutuklu insanların barındığı yer. Bu kurumda 35–40 bine yakın personel çalışmakta. Ve çalışan herkes gardiyandır. Bir de herkes toplum arasında dışlanılan insanları idare ettiğimizden mi kaynaklanıyor bilmiyorum ama çalışanlarımız kendilerini dışlanılmış gibi hissediyorlar. Ki öyle de görünüyor.

  İNSANLARA ZULÜM EDEN KİŞİLER OLARAK ALGILANMAKTAYIZ

Bizler aslında verilen görevleri yapıyoruz. Kişiler suç işliyor, mahkemeler karar veriyor. Suçlu veya suçsuz cezanın infazı bize gönderiliyor biz infazı gerçekleştiriyoruz. İnfazı gerçekleştirirken de bizlere verilen görevi kanun, yönetmelik ve tüzük çerçevesinde yapıyoruz. Mahkeme karar vermiş karar verdikten sonra iş biter, infaz savcısı ceza infaz kurumuna gönderir biz de onun cezasının infazında gerekli olan yasal prosedürü yerine getiriyoruz. Fakat verilen görevi yerine getirmemize rağmen bizler keyfi davranan, insanlara zulüm eden sanki insani değerlerini kaybetmiş kişiler olarak algılanmaktayız. Bazen bir kamu görevlisi olduğumuzu kanun, tüzük ve yönetmelikler çerçevesinde hareket etmeyerek keyfi olarak uygulamalar yaptığımız sanılmaktadır. Bu da daha çok gerçek dışı televizyon dizilerinden veya halk arasındaki yanlış anlayışlardan kaynaklanmaktadır.

Gördüğüm kadar personeliniz de bu konuda çok şikâyetçi… Peki, yaptığınız işte sizi en çok rahatsız eden ne?

Bir defa yaptığımız görevin riski ve zorluğu. Somut örneklerle, polisin jandarmanın yakalayıp bir gün iki gün en fazla bir hafta tuttuğu suç işlemiş insanları, terör örgütü mensupları ile görevimiz gereği cezalarının infazı süresince beraberiz. Onlarla birlikte yaşamaktayız. İş yerine giriyorsun aranıyorsun. Ben 25 senedir çalışıyorum ailemden bir fert gelip benim odamda bir çayımı içmemiştir. Çünkü içeri girerken 50 tane aşamadan geçiyor kurumumuzun zorluğu gereği. Ki olması gerekiyor ondan bir şikâyetimiz yok. Güvenlik gereği, bizim için güvenlik de çok ön planda olduğu için. Biz bu zorluğu kabul ederek girdik işe.  Ama biz o zorluğun karşılığını alamıyoruz sıkıntımız bu.

TÜM ADALET VE YARGI BİRİMLERİNDE ÇALIŞAN PERSONELE VERİLEN AYLIK 50 SAAT FAZLA ÇALIŞMA ÜCRETİNDEN “CEZA İNFAZ KURUMLARI” HARİÇ TUTULMUŞ         

Maddi olarak mı alamadığınızı kastediyorsunuz?

Maddi olarak, sosyal olarak… Mesela bizim sendikal hakkımız yok. Güvenlik sınıfı diye değerlendirilir fakat biz güvenlik hizmetleri sınıfında değiliz. Genel idari hizmetler sınıfındayız. O özlük haklardan yararlanamıyoruz. Mesela; 2004 yılında çıkarılan 3717 sayılı kanunun 2-A maddesinde 5172 sayılı kanunla eklenen hüküm uyarınca tüm Adalet ve Yargı birimlerinde çalışan personele aylık 50 saat fazla çalışma ücretinden "Ceza İnfaz Kurumları hariç" ifadesi kanunda olduğu için çalışanlarımız bu haktan faydalanamamaktadır. Oysaki Ceza İnfaz Personeli 24 saat esas üzerine çalışmakta olup ziyadesiyle fazla mesai ücretini hak etmektedir. Bu da tüm çalışanlarımızı derin yaralamakta olup kendilerine haksızlık yapıldığına inanmaktadırlar.

BATI AVRUPA ÜLKELERİNDE AYNI HİZMETİ GÖRENLER CEZAEVİ POLİSİ İLE ANILMAKTADIR

Güvenlik  hizmetleri sınıfında olsaydınız ne fark edecekti?

Mesai alabilme imkanımız olacaktı, güvenlik hizmetleri tazminatı olacaktı. Bugün yeni başlayan bir polis memuru mesailerle beraber 2000 lira alıyorsa 25 yıldır çalışan lise mezunu bir infaz koruma memuru 1.800,00 TL. gibi bir ücret almaktadır. Ceza İnfaz Kurumu personeli özde güvenlik hizmeti görmektedir. Güvenlik hizmeti görmesi nedeniyle çalışanlarımızın sendikalar kanununda sendika kurma hakkı kısıtlanmıştır. Ancak diğer taraftan Sosyal Güvenlik Yasası çalışanlarımızın Genel İdare Hizmetleri kapsamında olmasını dikkate alarak Fiili Hizmet zammından (Yıpranma) yoksun bırakılmıştır. Oysaki çalışanlarımızın Genel İdare Hizmetleri sınıfında olmasına rağmen yaptıkları iş bir güvenlik hizmetidir, Batı Avrupa ülkelerinde aynı hizmeti görenler cezaevi polisi ile anılmaktadır. Ne yazık ki ülkemizde bu hizmeti görenler üniformalı olmalarına rağmen bir büro memuru olarak görülmekte ve özlük hakları da ona göre düzenlenmektedir. Bu da hak kayıplarına neden olmaktadır.

 Peki, ne yapılmasını istiyorsunuz?

Öncelikli olarak maaş ve sosyal haklar yönünden bir iyileştirme yapılabilmesi için Ceza İnfaz Kurumu personelinin fazla mesai ücreti alamamasına yol açan yasal engelin kaldırılmasını istiyoruz. Bilindiği üzere güvenlik ve asayiş hizmeti gören meslek gruplarının sendika kurma hakları kısıtlanmıştır. Bu kapsamda Ceza İnfaz Kurumu personelinin de kritik bir emniyet görevi yürüttüğü benimsenerek sendikalar kanunun 15. maddesi uyarınca personelin sendikalara üye olması veya sendika kurması yasaklanmıştır. Yasada bir değişiklik yapılarak Ceza İnfaz Kurumu personelinin sendika kurabilmesi ve sendikalara üye olabilmesi için sendikalar kanunun 15.maddesinde değişiklik öngörülmesini istiyoruz. Ceza İnfaz Kurumu personelinin bir kesiminin sivil memur konumunda olduğu ve bazılarının da sözleşmeli personel statüsü nedeniyle sendikal haklardan mutlak yararlandırılması gerektiğini düşünüyoruz veya benzer görevi yürüten diğer kamu görevlileri ile eşit özlük ve sosyal haklara kavuşturulmasını istiyoruz.

Memurlarınızın mutsuz olmalarının nedeni sadece bu mu??

Sizler işinize giderken günaydın ile karşılanıyorsunuz, ben gittiğimde ise bir sorun bir olay var mı yok mu ile karşılanıyorum. Buna insan ne kadar katlanabilir onun karşılığını da almadığını düşündüğün zaman büyük sıkıntı yaşamaktasın. Mesai yapan biziz, bayramda çalışan biziz, gece çalışan biziz. En zor günlerimiz bizim bayram günleridir, açık görüştür. Benim kurumumda infaz koruma memuru olup da adalet bakanlığının başka bir biriminde görevli ise geçici olarak o alabiliyor. Daha rahat bir yerde ama daha fazla bir para.

BİZİM YIPRANMAMIZ YOK, OYSA POLİS, JANDARMA YIPRANMA ALIYOR

Peki, siz bu konuda Adalet Bakanlığı’na bir girişimde bulunmadınız mı? Sizin bu yaşadıklarınızı onlar görmüyor mu?

Dava ettik, sürekli olarak yazıyoruz, çalışmalar yapılıyor. Bazen bir çalışma gidiyor meclisten dönüyor. Biliyorsunuz bunların hepsi yasa değişikliği gerektiriyor. Derneğimiz yok, sendikamız yok, birlikte hareket etme alışkanlığımız yok. 2007’den sonra biz yavaş yavaş bu işleri götürmeye çalışıyoruz. Bize yaklaşımları çok iyi meclisle de görüşüyoruz ama henüz bir sonuç alamadık. 5–6 tane dava açtık. Bizim yıpranmamız yok. Oysa Polis, jandarma yıpranma alıyor biz de mesai yok yıpranma yok.

PERSONELİN ŞARTLANDIĞI ŞEY; TÜKENMİŞLİK, HAK ETTİĞİNİ ALAMAMA

 Personeliniz psikolojik  destek alıyor mu?

Öfke kontrol programları var. Bizim eğitim merkezlerimiz kuruldu orada yapılıyor. Fakat personelin şartlandığı bir şey var; tükenmişlik, yani ben hak ettiğimi alamıyorum Yani o ceza infaz kurumları hariç ibaresi personeli moralmen yıprattığına inanıyorum. Bunu da bütün kurumlarımızdan gelen isteklerden çok rahat anlamaktayım. Ben niye haricim.

“Ceza  İnfaz kurumları hariç” ibaresi hangi amaçla konuldu?

657. Maddede vardiyalı çalışanlara ek mesai verilmez diye bir ek madde varmış o gerekçe gösterilerek konulduğu söyleniyor. Ama böyle bir haksızlık varsa ve o kanun yanlışsa kanun değiştirilir. O fıkra kaldırılır. Denetimli serbestlikte çalışan infaz koruma memuru var, aynı unvan. Denetimli serbestlik yeni kurulan, dışarıda cezası az olan yükümlülerin kamu yararına olan yerlerde çalıştırılması veya onların dışarıdan takibini sağlayan bir birim. Ceza ve Tevkifeleri Genel Müdürlüğü bünyesinde kurulmuş bir daire başkanlığı. Orada çalışan infaz koruma memuru bunu alıyor, o arkadaşımız hak ediyor alsın ama diğer aynı unvanda onlardan daha çok zor şartlarda çalışan alamıyor. Ceza infaz kurumlarına bir yazı yazılsın, denilsin ki şu an aldığınız maaşın 300 TL eksik olarak bir başka kuruma geçmek ister misiniz diye ben inanıyorum % 90’ı geçecektir. Buda baştan anlattıklarımızın hepsini tek cümle ile ifade etmektedir.

Ceza infaz koruma memurlarının mutsuzluğu, mahkumlara da yansıyordur…

Yansıtmıyoruz. Bunun zararı kendimize ve ailemize. Yani biz hükümlü ile görüşürken veya gelen ziyaretçi ile görüşürken gülmek zorundayız. Çünkü oradaki adam zaten sorunlu. En azından bizim ondan şöyle bir farkımız var, biz akşam çıkarken evimize ailemizin yanına gidiyoruz o adamın hürriyeti kısıtlı.

PERSONEL DE MAHKÛM DA AYNI KAZANDAN YİYOR

Mahkûmlarla, personelin yemekleri aynı mı?

Her şey aynı. Personel de, mahkûm da aynı kazandan yiyor. Aynı kazanda yenmesine ben kurum müdürü olarak karşı değilim. Suçlu olsa da insandır bizden bir farkı yoktur. Bizim insanlık anlayışımız budur.

Gardiyanlarla ilgili çok kötü hikâyeler var.Bir  kontrol mekanizması var mı?

Bizi zaten en çok üzen bu, biz kamuoyunda kendimizi yeterince tanıtamıyoruz. Kurumlarımızın hepsi kamera ile izlenmektedir. Kendimizi her yerde kontrol altına almışız. 2000 yılından önce ben ceza infaz kurumuna giderken bugün nasıl çıkarım benim başıma bir şey gelmeden nasıl giderim diye düşünürken  ben şu an kendi kurumumda sanat ve mesleğe yönelik kaç tane hükümlü daha fazla eğitebilirim, kaç tane öğrenci daha fazla yetiştirebilirim, nasıl daha iyi projeler yaparım diye düşünüyorum. Şu an ceza infaz kurumları birbirleri ile tatlı bir rekabet durumundalar. İnanılmaz derecede başarılar var. Ceza İnfaz Kurumları son yıllarda Avrupa standartlarının üstüne çıkmışken bunu yeterince toplumumuza anlatamadık üzerimizdeki o yanlış algı ve düşünceleri kıramadık bu konuda başarısız olduk.

 Kimler tarafından denetleniyorsunuz?

Müfettişler var, en ufak bir şikayette savcılarımız geliyor. Şöyle ki isimsiz dilekçeler bile bakanlık tarafından anında dikkate alınıyor müfettiş geliyor, savcı geliyor şikayete konu kisi veya kişilerin ifadelerini alıyor. Kamera kayıtlarını inceleyerek olay hakkında gerekli dökümanları toplayıp gerekli tahkikatları yapmaktadır. Kurum İdaresine yansıyan olay olduğunda idari tahkikat hemen başlatılmaktadır. Şikâyete konu olayın tüm tarafları dinlenilerek en doğru şekilde sonuçlandırılmaya çalışılmaktadır.

AVRUPA İNSAN HAKLARI KOMİSYONLARI İZİN ALMADAN GELİP DENETLEYEBİLİYORLAR

Adalet bakanlığına bağlı Adalet Müfettişleri, Ceza ve Tevkifevleri Genel Müdürlüğüne bağlı  kontrolörler,  izleme kurullarımız var. Dışarıda da sivil toplum kuruluşları var. Avrupa birliği insan hakları komisyonları izin almadan gelip denetleyebiliyorlar. İstedikleri saatte, istedikleri dakika gelip denetliyorlar.

Cezaevine giren birine sırasıyla hangi prosüdürler uygulanıyor  ?

 Kayıt kabul yapılır psikososyal servis, Kurum Tabibi, Kurum Öğretmeni ve ilgili diğer birimlerle görüşmeleri sağlandıktan sonra geçici odaya yerleştirilir. Psikolojik  destek verilir ondan sonra mesleği, eğitim durumu öğrenilir. Sorular sorulur dosya doldurulur, kurum müdürü kendisiyle görüşür idare ve gözlem kurulu kararı ile suçu, yaşı v.b. durumlar göz önünde bulundurularak durumuna uygun bir odaya yerleştirilir.

Rasgele bir odaya yerleştirilmiyor yani…

Dışarıda anlatıldığının tam tersi. Sonra istediği zaman avukatıyla zaten görüşür. Görüşleri yine tüzükte belirtilen haftada bir gün yarım saatten az, bir saatten fazla olmamak kaydıyla görüş yaptırılır. Bunun dışında bulunduğu yer Cumhuriyet Başsavcılığınca uygun görüldüğü zamanlarda savcılık izni verilir.

Bir mahkum odasını beğenmediği ya da bir uyumsuzluk yaşadığı zaman odası değiştirilebilir mi?

Kesinlikle… Orada haklı şartlar oluşmuşsa, gerçekten aralarında bir sıkıntı varsa değiştirilir. Kurul toplanır verilen dilekçeyi değerlendirir alır odasını değiştirir ama herkes ben istediğim adamla bir arada bulunurum şartı yok. Mesela yaşı küçüktür büyüklerin yanında bulunmasının imkânı yok bunu isteği ile yapmayız tüzükte belirtilen şartlarla odalara yerleştiririz.

Yemek dışında kantinden  alışveriş yapabiliyorlar mı?

İhtiyaçlarını belirliyorlar dilekçe veriyorlar. Kantinlerimizde para geçmez. Haftalık bakanlığın belirlediği limit 200 tldir.200 TL alışveriş yapıyor memur tarafından eşyası götürülüp teslim ediliyor.

BİR POLİS GÖĞSÜNÜ GERE GERE “BEN POLİSİM” DİYEBİLİYOR AMA CEZAEVİ ÇALIŞANI BUNU DİYEMİYOR

Bu sohbetten anladım ki cezaevindeki tutuklular da dertli çalışanlar da dertli…

Çalışanlar daha dertli. Tutuklu ve hükümlülerle biz kendimizi aynı kategoride görmüyoruz. Çünkü onlar işledikleri veya isnat edilen bir suçtan dolayı orada bulunmaktalar, zaten suçun karşılığı olmazsa kaos olur. Tabi masumiyet karinesi var insanlar tutuklu iken suç kesinleşmedikçe kimseye suçlu diyemezsin ama neticede böyle bir isnat vardır. Böyle bir isnat olduğu için onlar o kanuni çerçeve içerisinde getirilip oraya konulmuş o süresi dolunca bırakılıp gidecek. Ama  biz diyoruz ki, biz kamu görevini yürütmekteyiz, kamu görevi yapıyoruz en azından bizimle eş değer görev yürüten kamu görevlileri ile, bir polisle, bir askerle (güvenlik hizmetleri sınıfı olarak) eşit değerlendirerek insanlar arasında eşit statüde olmak istediğimizin kamuoyuna da yansıtılmasını istiyoruz. Yani bir polis caddede gezerken göğsünü gere gere ben polisim diyebiliyor ama bir infaz koruma memuru, cezaevi çalışanı, ben cezaevi müdürüyüm her yerde diyemiyorum. Televizyon dizileri ve bizlerin de kendimizi yeteri derecede anlatamayışımız, anlatabilmek için alt yapımızın olmayışı bizi bu duruma sokuyor. Örneğin yeni bir STK kurmuşuz 14800 üyemiz var ama herkes tarafından kabul görmüyoruz. Kimseye gidemiyoruz.