ANKARA (AA) - YEŞİM SERT KARAASLAN - Uzmanlar, farklı biçimlerde kendini gösteren şiddetin "halk sağlığı" sorunu olarak ele alınması gerektiğini, altında yatan temel nedenlerin eğitim düzeyinin düşük olması, sert ve tutarsız ebeveynler, yoksulluk, işsizlik ve toplumda şiddetin kabul edilebilir olgu olduğunu belirterek, cezaların şiddeti caydırmaktan son derece uzak olduğunu belirtti.
Hacettepe Üniversitesi (HÜ) Halk Sağlığı Enstitüsü Sağlık Araştırmaları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Sarp Üner, 3-9 Eylül "Halk Sağlığı Haftası" dolayısıyla AA muhabirine yaptığı açıklamada, toplum sağlığının korunmasında en önemli konulardan birinin "şiddetin önlenmesi" olduğunu söyledi.
Şiddetin, sözlü ya da fiziksel olabildiğini ve bunun çocuk, kadın ve sağlık çalışanları başta olmak üzere çok farklı şekil ve biçimde kendini gösterdiğini aktaran Üner, şiddetin asla kanıksanmaması gerektiğine dikkati çekti.
Şiddete bağlı ölüm oranlarının çok yüksek olduğunun altını çizen Üner, "Verilere göre dünyada yılda yaklaşık 55 milyon kişi ölmektedir. Buna göre her 40 ölümden biri şiddete bağlı ve her gün 3 bin 800'den fazla kişi şiddet nedeniyle yaşamını yitirmektedir." diye konuştu.
- "Şiddete bağlı ölümlerin yüzde 90'ı düşük ve orta gelirli ülkelerde"
Ekonomik eşitsizliğin yüksek olduğu ülkelerde şiddete bağlı ölüm oranlarının daha fazla olduğunu belirten Üner, şiddete bağlı ölümlerin yüzde 90'ının düşük ve orta gelirli ülkelerde gerçekleştiğini anlattı.
Prof. Dr. Üner, şiddetin sağlığa etkisinin fiziksel yaralanmalar ve milyonlarca kişinin yaşam kalitesinin olumsuz etkilenmesiyle sınırlı olmadığını dile getirerek, uzun vadede olumsuz davranışlar ve sağlık sorunları ile karşılaşıldığını söyledi.
Şiddetin önlenebilir bir olgu olduğuna işaret eden Prof. Dr. Üner, "Şiddetin altında yatan temel nedenler, eğitim düzeyinin düşük olması, sosyal kaynaklara erişimden faydalanamama, sert ve tutarsız ebeveynler, yoksulluk, işsizlik ve toplumda şiddetin kabul edilebilir bir olgu olması şeklinde özetlenebilir." dedi.
Şiddetin önlenebilmesi için bireye, aileye, topluma yönelik çalışmalar yapılması gerektiğine değinen Üner, bu kapsamda şiddete maruz kalanların başvurmaları olası kurumların tümünü içine alacak şekilde tam, doğru, düzenli ve sürekli olarak veri toplanması ve periyodik olarak analiz edilmesi, hazırlanacak raporların da ilgili kurumlarla paylaşılması gerektiğini dile getirdi.
- "Cinsiyet eşitliği desteklenmeli"
Halk sağlığı açısından şiddetin önlenmesi kapsamında okullarda bireye yönelik "şiddeti önleme programları" yürütülebileceğini aktaran Üner, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Bireye odaklanan şiddet önleme müdahaleleri arasında erken çocukluk döneminde (3-5 yaş) okul öncesi eğitim programları, 6-18 yaş arası çocuklar için yaşam becerileri eğitimi ve sosyal gelişim programları olmalı. Aile içi ilişkileri olumlu yönde geliştirme desteklenmeli ve teşvik edilmeli. Gençler ile ebeveynleri arasındaki bağları geliştirmek için danışmanlık programları düzenlenmeli. Çocuk bakım tesislerinin kullanılabilirliği ve kalitesi arttırılmalı, cinsiyet normlarına ve tutumlarına hitap eden okul temelli programlar, okul ortamları iyileştirilmeli.
Toplumsal etkenleri ele alan şiddet önleme müdahaleleri arasında alkol kullanılabilirliği ve kötüye kullanımı azaltılması. Silah, bıçak ve böcek ilaçları gibi ölümcül araçlara erişim azaltılmalı. Cinsiyet eşitliği desteklenmeli. Bu kapsamda, kadınların ekonomik olarak güçlendirilmesi teşvik edilmeli. Risk altındaki tüm grupların eğitim olanaklarına sahip olması, ekonomik özgürlüklerinin kazandırılması, seçme ve seçilme hakkı başta olmak üzere karar verici mekanizmalarda yer almaları sağlanmalı. Şiddet gösterenlerin karşı karşıya kaldığı cezalar, şiddeti caydırmaktan son derece uzak. Bu nedenle, şiddet uygulayanlara yönelik adli ve cezai işlemlerde caydırıcılık da ön plana alınmalı."