Saygı değer okuyucularım, yazının başlığına bakarak sakın aldanmayın; tüp bebek tedavisinden falan bahsetmeyeceğim; haddim değil, teeddüp ederim. Dilimizde birbirinin âdeta kopyası olan; yazılışı ve söylenişi birbirine çok benzeyen, ancak anlamları farklı olan ve genelde, biri diğerinin yerine kullanılan yüzlerce kelime çifti var. Bugünkü gündem maddemiz bu kelimeler. Hatırda kalıcı olsun ve dikkat çeksin diye, bu tür kelimelere söz konusu başlığı uygun gördük.
Çift yumurta ikizlerinin birbirlerinin yerine kullanılmasıyla ilgili olan bu yanlışlık, çoğunlukla düzeltme ve inceltme işareti, namıdiğer “şapka”nın kullanıldığı kelimelerde görülmektedir.
Bu bölüme dâhil olan bütün kelime çiftlerini; önce anlamlarıyla, sonra da örnek cümlelerle sunuyoruz. Örneklerde; koyu yazılan kelimenin yerine kullanılması gereken unsur, hemen yanı başında parantez içinde koyu yazılmıştır.
Çift yumurta ikizlerinin birbirlerinin yerine kullanılmaları durumunda, uyumsuzluktan kaynaklanan anlatım bozukluğuna yol açtıkları da unutulmamalıdır.
abdal | Hak dostu, veli, derviş, gezgin |
aptal | geri zekâlı, bön, ahmak, cimri, dengesiz, ebleh, avanak, patavatsız, embesil, yol yordam ve edep erkân bilmez |
Abdallığın (Aptallığın) lüzumu yok.
Aptala (Abdala) malum olurmuş.
“Malum olmak”, Hak dostlarına has bir durumdur. Bir insan, ancak kalp gözü açıksa bazı şeyler ona malum olur. Bön, ahmak, andavallı, patavatsız, geri zekâlı, aptal, kendini bilmez kimseye niye malum olsun ki...
aciz, -czi | düşkünlük, güçsüzlük, beceriksizlik, zavallılık |
âciz | düşkün, güçsüz, beceriksiz, zavallı |
Bir insan, ancak bu kadar aciz (âciz) olabilir.
Kendimde; mukavemet yerine zaaf, taarruz yerine âciz (aciz), mücadele yerine gevşeklik hissediyorum.
Ayaklarındaki postalların yarısı yok bir hâlde mart havasının sert soğuğunda aciz (âciz) ve sefil titriyordu.
âcizane | âcizlere yakışacak şekilde |
naçizane | önemsiz, kıymetsiz, ehemmiyetsiz, haddini aşarak |
Size âcizane (naçizane) bir hediyem var.
Bu konuda naçizane (âcizane) ben de şöyle düşünüyorum.
adem | yokluk, kusur, hata |
âdem | insan, insanoğlu, adam |
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali. / Sonun âdemdir (ademdir) diyor insana yolun hâli.
Arkadaşım Adem’le (Âdem’le) uzun süredir görüşemiyoruz.
ademiyet | yokluk |
âdemiyet | insanlık |
Ademiyetten (Âdemiyetten) uzak kişilerle yaşamak meğer ne kadar zormuş.
adet, -di | sayı, tane |
âdet | gelenek, alışkanlık, görenek, töre |
Böyle televizyon seyretme adetine (âdetine), ilk defa şahit oldum.
Bayram ve kandil tebrikleri ne güzel adetlerdir (âdetlerdir).
İlk maaşıyla siyah satenden arkası kemerli iki âdet (adet) iç yelek yaptırdı.
ahçı | ah çeken ve bu işten para kazanan kişi, ağıtçı, arabeskçi |
aşçı | yemek pişiren kişi |
Konyalı ahçıların (aşçıların) pişirdiği düğün pilavına doyum olmuyor.
“ahçı” kelimesi, “ah” isim kökü ve “-çı” isimden isim yapma ekinden oluşmuştur ve “yemek pişiren” anlamında bir meslek adı değil de, “sürekli ah çeken veya çektiren, aynı zamanda yaptığı bu işle geçimini temin eden” demektir.
Bu bilgiler ışığında, Türkiye’nin en iyi “ahçı”ları, arabesk müzik sanatçıları olsa gerek. Merhum Müslüm Gürses ülkemizin “en maharetli ahçısıydı” desek, her hâlde uygun olacaktır.
Anadolu’nun bazı yörelerinde, bir yakını ölen kişiler “ağlayıcı” tutarlar. (Orhun Abideleri’nde, bu kişilerden bahsedilirken “sıgçı” tabiri kullanılıyordu.)
Bu geleneğin temeli, Şamanizme kadar uzanmaktadır. Günümüzde, bu işle geçimini temin edenlere “ahçı” demek mümkündür.
Karadeniz’in cesur ve zeki üç delikanlısı, bakmışlar ki bu işte iyi para var; bir ağıtçılık şirketi kurup, güzel de bir kartvizit bastırmışlardı, üzerinde de “Cenazelerinizde garantili ağlanır.” yazıyordu.
“yemek pişiren” anlamında kullandığımız “aşçı” ile “ağlayıcı”nın ne alakası var? Kelimenin doğrusu, kesinlikle “aşçı” şeklidir.
aktar | taraftarlar, çaplar, “aktarmak” fiilinin emir kipi |
attar | baharat ve güzel kokulu ürünler satan esnaf |
Çarşımızda birkaç aktar (attar) var.
“attar” kelimesi, “koku” anlamındaki “ıtır”dan gelmektedir; baharat ve güzel kokulu ürünler satan esnaf demektir. Kelimenin kesinlikle “aktarmak” fiiliyle ve “çaplar”, “taraftarlar” kelimeleriyle ilgisi yoktur.
ahi | kardeş, cömert |
Ahi | Ahilik ocağından olan kimse |
|
|
ala | karışık renkli, alabalık |
âlâ | pekiyi, pek güzel |
Bu kadar güzellik için söylenecek bir söz var: Aliyyülala (aliyyülâlâ).
Âlâ (Ala) şafak söktü uyanın dağlar…
Sizinle de pekala (pekâlâ) görüşebiliriz.
alem | işaret, bayrak, minarelerdeki hilal |
âlem | dünya, evren, eğlence dünyası, neşeli insan |
Alemden (Âlemden) maksat insandır.
Bambaşka bir alemde (âlemde) yaşıyorum.
Minarenin âlemi (alemi), kara kaşın kalemi.
Eğer babanızın mesleği artık kaybolmaya yüz tutan “alemcilik” ise, lütfen birileri size “Babanız ne iş yapıyor?” dediği zaman “Benim babam âlemci.” demeyin ne olur.
Evvel emirde, bu babanıza hakaret olur. Çünkü, babanıza âlemcilik sürsen bulaşmaz. Bir baba düşünün; hem alemci, hem de âlemci, olacak şey mi? Şayet bu cevabınızı babanız duyarsa, sizi onun elinden alamayız da ondan.
“alem”, minarelerde İslâm inancını simgeleyen hilal şeklindeki parçadır. Bildiğiniz gibi, “âlem” ise; içinde yaşadığımız dünya, eğlence dünyası, neşeli ve hoş sohbet insan, kâinat anlamlarında kullanılan bir kelimedir.
alim | her şeyi bilen (Esmaü’l-Hüsna’dan biri) |
âlim | bilgin |
İslam alimlerinin (âlimlerinin) eserlerini tercüme etmeye herkesin gücü yetmez.
ama | fakat, lakin, amma |
âmâ | görme özürlü |
O doğru söylemiş, âmâ (ama) ben yanlış anlamışım.
Hukuk Fakültesi’nde derse girdiğim dönemlerde ama (âmâ) öğrencilerim olmuştu.
amentü | ana ilkeler, esaslar, değer yargıları |
Amentü | bir dua |
İmla kurallarımızın Amentülerinden (amentülerinden) biri de ünlü ve ünsüz uyumlarıdır.
amin | amonyaktaki hidrojenin yerine geçen tek değerli hidrokarbonlu kökler |
âmin | “Allah kabul etsin.” anlamında bir dua sözü |
Duaların sonunda yer alan “amin” (âmin) sözünü gayrimüslimler de kullanmaktadır.
araz | belirti |
âraz | belirtiler |
|
|
asgari müşterek | en az ortak nokta |
asgarımüşterek | en küçük ortak nokta |
Millî birlik ve beraberliğimizi sağlayan asgari müştereklerden (asgarımüştereklerden) biri de Türkçemizdir.
asıl, -slı | bir şeyin kendisi, gerçek, vekil olmayan, kök, köken |
asil | soylu, soyu sopu belli olan, yüce duygularla yapılan |
Çok asıl (asil) arkadaşlarım var.
Anayasa Mahkemesi asil (asıl) üyelerinden biri emekliye ayrıldı.
Bu yanlışlık, resmî kurumlar başta olmak üzere pek çok yerde yapılmaktadır: asil üye, asil yarışmacı, asil öğrenci, asil aday… gibi. Oysa bu tamlamalarda kastedilen; ilgili kişinin asalet sahibi olup olmadığı değil de, o işe lâyık görülen asıl kişi olduğudur.
aşık | canlıların ayak bileğindeki hareketli bir kemik |
âşık | vurgun, tutkun |
Sırılsıklam aşık (âşık) oldum.
Çocukluğumuzda hepimiz âşık (aşık) oyunu oynardık.
Sen benimle âşık (aşık) atamazsın.
“aşık”, canlıların ayak bileğindeki bir kemiğin adıdır. Küçükbaş hayvanların aşık kemiğiyle oynanan bir aşık oyunumuz, bir de boy ölçüşmek anlamında kullanılan “aşık atmak” deyimimiz vardır. “âşık” ise; vurgun, tutkun, sevdalı demektir.
Sevgili İbrahim Erkal “Aşııık olsam, sırılsıklam. (Kemiiik olsam, sırılsıklam.) der de, Sevgili İbrahim Tatlıses hiç durur mu? “Aşıksııın...” (Kemiksiiin...) Yalnız, aralarında çok önemli bir fark var:
Sevgili Erkal, şarkısının tamamında “Aşııık…” derken, sevgili Tatlıses şarkının sonuna geldiğinde, yaptığı hatayı fark ederek “Sen âşıksııın arkadaş…” diye şarkıyı bitiriyor.
atlı karınca | iri bir tür karınca |
atlıkarınca | lunaparklarda bulunan bir eğlence aracı |
Atlı karınca (Atlıkarınca) dönüyor, dönüyor; dünya durmadan dönüyor, dönüyor.
ayan | belli, açık |
âyan | seçkinler, ileri gelenler, senato üyeleri |
Yaptığınız işler âyan (ayan) beyan ortada.
aybaşı | âdet, regl |
ay başı | ayın ilk günü , maaş günü |