İsmet Özel, “Ahlak, fırsatçılığın terkiyle tekemmül eder” diyor. Oysa fırsatçılığın bir ahlak olarak pazarlandığı, meşru sayıldığı, kapanın elinde kaldığı günlerdeyiz. Neredeyse hiç birimiz, işgal ettiğimiz yerin hakkını verip veremediğimiz ile ilgili değiliz. Çöktüğümüz ve çökerek esaretimize aldığımız değerler üzerinden ikbal uzatma derdindeyiz. Yetemediğimiz ve buna rağmen sahip olduğumuz her şeyin Rahman’ın bize fazlından(!) bir ikramı olduğuna inanıyoruz. Tavırlarımıza yüklediğimiz kutsiyet, oluşturduğumuz acziyeti perdeliyor. İlgili olduğumuz şey, kitleleri ikna etmek için ürettiğimiz, gerçekleşmesi için çaba sarf etmenin çok da umurumuzda olmadığı hayallerimiz. Hem de kişisel hayallerimiz. Yerelden ulusala, siyasetin de sivil toplumun da hayal pazarladığı günlere geldik.
İkide bir sivil toplum eleştirisi yapan yazılar yazmamın bende bir anlamı var. İçinden geldiğim bir yapı. Yıllarca Mazlumder camiası içinde bulundum. Halen de Mazlumder’in hem üyesi hem gönüllüsüyüm. STK bağlamında yaşananların bir yönüyle de paydaşıyım. Siyasetin kendi iğrenç mecrası, ilgililerini ilgilendirir. Bir de siyasetten istifade etmeyi, çıkan fırsatları olmayan ahlaklarını daha bir tezelzül etmek için sebep kılanları. Kendilerine “İsrail ile ticaret, Filistin’e ihanet” pankartıyla sessiz ve kibarca yaptıkları şeyin hata olduğunu hatırlatanları, hakaretler, iftiralar eşliğinde derdest ettirenler izahtan varestedir. Aynı şekilde Gazze’nin acısını, Suriye’nin yaşadıklarıyla kıyaslayarak küçük görenler hatta yok sayanlar da bahsi diğerdir. Bunlar tedavisi olmayan hastalıklar. Ama diğerleri konuşulmaya değer ve gerekli.
Türkiye’de, sayısı neredeyse on binlere ulaşmış dernek ve vakıflardan müteşekkil STK’larımız, batı ve ABD üniversiteleri ile sokaklarında yapılan İsrail karşıtı eylemleri sosyal medyalarından paylaşarak rahatlamaya çalışıyor. Esasen ben, siz, onlar yok birbirimizden farkımız, biz de onları seyrederek rahatlamaya çalışıyoruz. Maalesef ortada ne STK ne de özgür iradeyle aynı anda sokağa çıkabilme kabiliyetine sahip bir kitle kaldı. 208 üniversite, yüzbinlerce öğrencisiyle “kampüste yaşam” kıvamında hayat sürüyorlar. Hepimiz, ilginç bir biçimde felç olmuş bedenimizin memnuniyetini yaşıyoruz. Sürünerek yaşamanın, dik durmaktan erdemli olduğuna inanıyor, şahsiyetlerimizde oluşturacağı aşınmayı da önemsemeden bunun için hangi fedakârlık gerekiyorsa yapıyoruz. Yapıyoruz yapmasına da, bu bizim varlık sebebimizi yok eden tedavisi imkânsız bir hastalığa da dönüştü maalesef.
Tüm savaşların bittiği gibi şüphesiz bu savaş da bitecek. Geriye işgalci çete devleti tarafından yapılmış bir soykırım ve soykırımın acı tablosu kalacak. Belki biz, geçmişte tüm yaşananları unuttuğumuz gibi işgalci çete devletinin bu büyük cürmünü de unutacağız. Varsa yarım yamalak yaptığımız tüm boykotları terk edip, yeniden raflarımızı işgalci çetenin finansörü tröstlerin ürünleriyle süsleyeceğiz. Gemilerimiz, içindeki stratejik yükleriyle Ashdod’a, Ashkelon’a, Haifa’ya seyr-ü seferlerine devam edecek. Bu seyr-ü seferlerin getirisiyle yükselttiğimiz milli gelirin, kişi başı konforuyla mutlu olacağız. Gazze’nin intikamı da, daha önce olduğu gibi yine Gazze’nin çaresizliğine kalacak.
Ama bugün ayağa kalkmış batı üniversitelerindeki öğrenciler ve onlara destek veren akademisyenler, inanıyorum ki, bu acıyı da bu acının faillerini de unutmayacaklar. Tarihin sayfalarına işgalci çetenin silemeyeceği bir biçimde kazıyacaklar. Artık hem ABD hem de batı üniversitelerinde on binlerce Rachel Corrie yaşıyor. Nitelikli beyinler, beyinsiz Siyonizm’in kalbine yerleşmiş ve onu yok edecek müktesebatın hazırlığındalar. Hemen aklınıza nereden biliyorsun sorusu gelebilir. Ben de cevap olarak derim ki, protestonun esaslı oluşu, kalıcılığını ortaya koyuyor. Onlar, kimi, neden ve nereye kadar protesto edeceğini biliyor. O yüzden onların eylemi batıyı tutuşturdu. O yüzden binlerce öğrenci ters kelepçeyle gözaltına alındı ve tutuklandı. O yüzden akademisyenler yerlerde sürüklendi. İşgalci çete devleti ve batıdaki uzantıları bu direnişin neye tekabül ettiğini ve zihinlerde hangi devrime denk geldiğini çok iyi biliyor. Bıden, Rishi Sunak ve diğerleri, kayan zeminden dolayı panikledi.
Şimdi soru şu; Gazze’den direnişe destek verin feryadı İslam coğrafyalarına yapıldığı halde, cevabın batı kampüslerinden ve sokaklarından gelmesi sizce de manidar değil mi? Bizim kaybettiğimiz neyi batı sokakları korumaya devam etmiş, sizce de araştırmaya ve üzerinde çalışma yapmaya değmez mi?