İslam şehirleri, cami merkezlidir. Şehirde önce cami yapılır. Hem de şehrin en merkezine ve en uygun yerine yapılır. Şehirde tüm yollar merkezdeki camiye çıkar, şehrin tüm kurumları camiye bakar.
Camiler, görkemli dış görünüşü ve fizikî yapılarıyla Yüce Allah’ın celal sıfatının tecelli ettiği yerlerdir. Eşsiz ve estetik mimarî yapısıyla, dışardan bakanları etkiler ve onları kendine cezbeder. İçyapısıyla camiler, Yüce Rabbin cemal sıfatlarının tecelli ettiği yerlerdir. İbadet mekanı mihrabı, sohbet yeri minberi, hikmet mekanı kürsüsü ile camiler müminler için manevî dolum/şarj merkezleridir. Müminler caminin dışındaki şadırvanında, maddî kirlerden arınırlar; içerisinde ise manevî kirlerden arınırlar. Bu yönüyle camiler ibadette yoğunlaşma ve damıtım yerleridir.
İslam mimarisinde camilerin damları kubbe ile örtülür. Caminin kubbesi, gök kubbeyi sembolize eder. Nasıl ki gök kubbe, dinli dinsiz, dindar günahkâr her insanı bir şemsiye gibi gölgelerse… İyi kötü, çalışan tembel demeden herkesi güneşiyle aydınlatıyor, yağmuruyla besliyorsa… Camiler de kubbesi altına sığınan insanları, kucaklayıp bağrına basar.
Camide insan olan herkese yer vardır. Çocuk, genç, ihtiyar; kadın erkek; engelli engelsiz; günahsız günahkâr… Dolayısıyla camiye gelen cemaat, bu sayılanlardan yoksunsa, o cemaat eksik demektir. Bir caminin girişinde şu cümleleri okumuştum: Bir cami cemaati, arkada gülüşen çocuklardan mahrumsa… O camiye gelen gençleri yoksa, o cemaatin geleceğinden endişe edilir!
Her konuda hepimize her zaman örnek olan Peygamberimiz, özellikle Medine’deki hayatını Mescid merkezli yaşamıştır. Müşriklerin yoğun baskısı altındaki Mekke’de müminlerin evleri Mescid görevini görüyordu. Tıpkı Firavn’un egemenliği altındaki Hz. Musa Peygamberin kavmine evlerinizi kıblegâh edinin emrinin verildiği gibi.
Müşriklerin baskısından kurtulan Peygamberimiz, Mekke’den Medine’ye hicret ederken, daha yolda mescidler inşa ediyordu. Kuba’da kaldığında O’nun öncelikli işi Mescid yapmak olmuştu. Ardından Ranuna Vaisinde yine mescid yapılmış ve ilk Cuma namazı kılınmıştı. Peygamberimiz Medine’ye teşrif ettiklerinde, peygamberimizin de muhacirlerin de başlarını sokacak evleri yoktu. Daha Medine’ye ayak basar basmaz, Peygamber devesinin ilk çöktüğü yer Mescidin yeri olarak belirlenmişti. Kısa zaman içerisinde de Mescid’in yapımına başlanmış, bizzat Peygamberimiz de mescidin inşaasında çalışmıştı. Onun ailesi ile kalacağı odaları, daha sonra mescide bitişik olarak yapılmıştı. Peygamberimiz, Medine’de kaldığı sürede ya mescidinde, yahut da mescide bitişik hücresinde idi.
Peygamber Mescidinin kapısı herkese açıktı. Çocuklara, gençlere, kadınlara, erkeklere,hatta münafıklara bile. Elçiler geliyordu Mescidde ağırlanıyordu. Yeni Müslüman olanlar Mescidde tebrik ediliyordu. Necran’dan Hıristiyan heyet geliyordu ve günlerce Peygamber Mescidinde kalıyorlardı.
Bugün Peygamberimizin Mescidinin Cennetü’l-Bakî Mezarlığına bakan kapılarından birinin adı Bâbü’n-Nisa/Kadınlar Kapısıdır. Bir defasında Peygamberimiz namazını, her zamankinden kısa tutmuştu. Sebebi sorulduğunda, namaz kılarken ağlayan bir çocuk sesi duydum, annesinin namazı bozacağından endişe edip namazı kısa tuttum diye cevap veriyordu. Demek ki Peygamberimizin Mescidinde çocuklu kadınlar vardı. Zaten O, bu konuda: Kadınlara mescidleri yasak etmeyin buyuruyordu.
Hutbe okurken Hz. Ömer’i bir kadının düzeltmesi hepimizin bildiği bir konudur. Ömer, kadına kendisini düzeltme imkanı sunmuş, onun uyarısı üzerine, kadın isabet etti Ömer yanıldı diyerek hakikati teslim etmişti.
Yine Peygamberimizin mescidinde gençlerin ayrı bir yeri vardı. Suffe Ashabı başta olmak üzere, gençlerin uğrak yeri Mescid, başvurdukları kişi ise Peygamberimizdi. O, gençleri başka sever, onlarla özel ilgilenirdi. Hem Mekke’de hem de Medine’de gençleri çok önemli görevlere getirerek onları onura ediyordu. Ölüm döşeğinde iken Suriye üzerine gönderilmek üzere hazırlanan büyük bir ordunun başına gencecik Üsame b. Zeyd’i atamıştı. Bazı sahabenin itirazına rağmen kararını değiştirmemişti.
İslam kolaylık dinidir, özellikle engelliler için zorluk yoktur. Ne var ki ama sahabî İbn Mektum, bazı vakitleri evinde kılmak için istiyor, fakat Peygamberimiz, evindin mescide bir ipi çekerek ona tutunarak gelmesini tavsiye ediyordu. Nebevî Mesaj gayet açıktı: Engelli de olsa gönlü mescide bağlı olanlar, mescide gelemiyorsa o mesciddeki cemaat eksik olacaktı. Onun için camiye giden yollar üzerindeki maddî ve manevî engeller kaldırılmalıydı. Zira mescidler manevî terapi merkezleriydi ve onlara engellerin, onlara bakanların daha çok ihtiyacı vardı.
Ne diyordu Şair Sakarya Türküsü’nde: Hani Yunus emre ki kıyında geziyordu/Hani ardında çil çil kubbeler serpen ordu? Camilerin kubbe mantığını iyi kavrayıp herkesi ve herkesimi kuşatıcı görevini yaşatmalıyız.