Henüz karikatür krizinin etkileri geçmemişken Danimarka'da koalisyon hükümetini dışarıdan destekleyen ve ülkenin 3. büyük partisi olan aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi (DPP) gençlik kollarının, "Hz. Muhammed'i en iyi kim aşağılar" yarışması düzenlediği ortaya çıktı. Önceki gün devlet televizyonunda ekrana getirilen görüntülere göre, yarışma 5 Ağustos'ta "FYN" adasındaki yaz kampında akşam eğlencesi olarak düzenlendi. Bazı üyeler Peygamber'i aşağılarken, bazıları da çeşitli resim ve karikatürler çizerek Hz. Muhammed'e ve Müslümanlara hakaret yağdırdı. Bir karikatürde Hz. Muhammed işeyen bir deve olarak, bir diğerinde bira içerken resmedildi. Yarışmada kaybedenlere "burka" giydirildi. Ülkedeki diğer partiler DPP'ye tepki gösterdi.
Aslında önemli bir haber değil. İnsanı en güzel şekilde yarattıkyan sonra onu en aşağılık yere kadar indirdiğinin söyleyen Kuran-ın hükmünün ispatı aslında. Rabbim Kur-an da “"Vettini vezzetüni ve turisinine ve hazel beledil emin lekat halaknal insane fi ahseni takvim"” diyor. Tin surasinde insanın yaratılış hikâyesini veriyor ve buna yemin ediyor. O söz artık doğruların en doğrusudur. Toplam sekiz ayetlik bu sure şu anda yaşananları da anlatıyor.
1. İncire, zeytine,
2. Sina dağına,
3. Ve şu emîn beldeye yemin ederim ki,
4. Biz insanı en güzel biçimde yarattık.
5. Sonra da çevirdik aşağıların aşağısına attık.
6. Fakat iman edip sâlih amel işleyenler için eksilmeyen devamlı bir ecir vardır.
7. Artık bundan sonra, ceza günü konusunda seni kim yalanlayabilir?
8. Allah, hüküm verenlerin en üstünü değil midir?
O insan yaratanın kendini af edeceğini umarak hata işlemeye devam ediyor ve hatta azmayı kendinde hak görüyorsa hüküm verenlerin en üstününün kararına da boyun eğmek zorunda kalacaktır. Avrupa maddi üstünlüklerin getirdiği zevk ortamında kendi aklıyla ulaştığına tapmayı başarı olarak anlatıyor. Aklın nakilden üstün olduğunu kabul ederek propogandasını yapıyor. Semavi olmak vasfından çok az şeyler kalan dinini üstün görüyor. Aklıyla hüküm verenler için dogru olabilir. Paraları var. İlme sahipler. Her istediklerini adeta hayasızca yapıyor ve kendilerini haklı görüyorlar. Ama bu onların başkalarına hakaret hakkını tanıyor mu ?.
Onlara göre evet. Papanın sapkın bir din olarak yüzyıllarca kabul ettiği İslamiyet tam bir sapıklık. İslamı onlar yeni Ariüsçülük olarak görüyor. Libya kökenli Mısırlı bir ailenin oğlu olan Arius, dönemin önemli kenti İskenderiye'de büyümüş ve 312 yılında da Kilise'ye katılarak rahip olmuştu. Arius, Allah'ın birliğine iman ediyor ve o sıralarda Roma Kilisesi tarafından kabul edilmiş olan ve Hz. İsa'yı sözde tanrı sayan öğretinin yanlış olduğunu vaaz ediyordu. Arius Hz. İsa için kullanılan "Allah'ın Oğlu" sıfatının tamamen mecazi bir anlama sahip olduğunu ve onu ilahlaştırmak gibi bir anlam taşımadığını söylüyordu. Bunu ispatlamak için Matta İncili'ndeki "Ne mutlu barışı sağlayanlara! Onlara Tanrı oğulları denecek" (Matta, 5/9) alıntısını gösteriyor ve Allah'ın isteklerine uygun davranan herkes için bu sıfatın geçerli olduğunu, bunun Hz. İsa'ya özel bir ifade olmadığını vurguluyordu. Arius bir eserinde "Aslında biz de Tanrı'nın oğulları haline gelebiliriz" diye yazmıştı. Bu düşüncesini desteklemek için Hz. İsa'nın İncil'de geçen ve "Tanrım" diye başlayan dualarını örnek gösteriyordu. Bu duaların Hz. İsa'nın Allah'a bağlı ve diğer insanlar gibi aciz bir kul olduğunu gösterdiğini söylüyordu.
Buna karşılık İmparator Konstantin Roma içinde dini bir birlik sağlamak için uğraşmış, bu amaçla Kilise'yi koruyucu kanatlarının altına almıştı. Ama şimdi Kilise kendi içinde bölünme tehlikesi ile karşı karşıyaydı. Bunun üzerine, hiç vakit kaybetmeden bu sorunu halletmeye ve birliği yeniden sağlamaya karar verdi. Hıristiyan tarihinin en önemli dönüm noktalarından biri olan İznik Konsili bu amaçla toplandı. İmparator Konstantin, Ariusçuluk ile onun muhalifleri arasındaki çatışmayı önce her iki tarafa mektuplar yollatarak ve "birliğin herşeyden daha önemli" olduğunu anlatarak çözmeye çalışmıştı. Ancak bu tür girişimlerin fayda etmediğini görünce, Piskopos Hosius'un tavsiyesi üzerine, büyük bir "Dünya Kilise Konsili" ya da diğer adıyla bir "Sinod" toplamaya karar verdi. İznik'te toplanan bu konsilde, bugüne dek ulaşacak olan üçleme inancı tanımlandı. Bu inancı kabul etmeyenler ise "sapkın" (heretik) olarak ilan edildiler.
İşte bu sapkın inancın temsilcileri bizleriz ve yok edilmeye, aşağılanmaya layığız. Karikatör olayının arka perdesinde yatan bu mantık. Bunu aşmanın tek yolu var. Kiminle diyalog içinde olduğunu bilmek. Onlardan daha güçlü olmak. Bilimde önde olmak, sosyal hayatta önde olmak, ekonomide önde olmak. Bunun için yan gelip yatmak değil, çalışmak gerek. Hem de ölesiye.
Varsanız bugünden başlayalım. Hemen şimdi. Yarın geç olabilir......