“Keşke çocuğuma din dersi aldırsaydım”
Ülkemizin her tarafında gerek resmi ve gerekse sivil toplum örgütleri tarafından Hz. Peygamberi nasıl anlayabiliriz, O’nu genç nesillere nasıl anlatabiliriz, O’nun getirdiği öğretilerden nasıl bir davranış modeli çıkarabiliriz? soruları başlığı altında çok güzel programlar yapılmaktadır. Konu, peygamber olunca, halkımızda peygamber sevgisi bu programların dolu dolu geçmesine güç katıyor, insanımızı yüreklendiriyor, enerji veriyor. Salonlar almıyor, yetkili ve etkili şahıslardan daha büyük salonlar yapılmasını talep ediyor halkımız. Bu da gerçekten çok sevindirici bir gelişme.
İçinden geçtiğimiz modern zamanlarda Hz. Peygamberi tanımak ve O’nun kutlu hayatından davranış modelleri çıkarmak niçin önemlidir?
Eğer bugün insanlar gönülleri çölleşmeden dolayı asık suratlı, gelecekten ümitlerini kesmiş itici bir görüntü sergiliyorsa, yüzlerdeki çizgiler cehennemi bir görünüm arzederek acılara paralel bir şekilde derinleşiyorsa, insanların birbirlerine güveni kalmamışsa, elbette “müslümanın müslümana tebessümü sadakadır” diyen Hz. Peygamberi tanımak gerekiyor. Çünkü ‘tebessüm’ öteki ile dilde değil, gönülde tesirini gösterecek bir iletişim kurmak demektir.
Eğer insanımız hak-hukuk, helal-haram duyarlılığını bir kenara bırakarak kısa yoldan köşe dönmeciliğine tevessül etmişse, “kişi emeğinden daha değerli bir şey yememiştir” diyen Hz. Peygamberi tanımak gerekiyor. Çünkü emek kutsaldır, alınteri yücedir. İnsan ancak kendi çalışmasının karşılığında kendi ayakları üzerinde durabilir. Sosyal adalet, ancak böyle bir toplum yapısında bir anlam ifade edebilir. Paylaşım ahlakı gelişen toplumlarda sosyal dayanışma kuvvetlenir.
Eğer babalar, çocuklarının eroin, uyuşturucu, esrar ve madde kullanma bataklığına düşmesi neticesinde hayatlarını kaybetmeleri karşısında keşke evladıma din dersi aldırsaydım diyorsa, böyle bir topluma acilen şefkat ve merhamet peygamberinin çocuklarla sevgi temelli kurduğu diyalogu anlatmak gerekiyor. Biz zamanında çocuklarımızı merhametle kucağımıza basmadığımız için onlar baba-anne sevgisini başka yerlerde aramaya kalktılar. Böylece sokakta, karanlık dehlizlerde organizeli suç örgütlerinin pazarına, tuzaklarına düştüler. Ah şu babanın “keşke evladıma din dersi aldırsaydım” feryadını yüksek yüksek tepelerde ev kuranlar bir anlasalar. ‘Bir musibet, bin nasihatten evlâdır’ atasözü boşuna söylenmemiş. Umarım, bu acıyı tatmayanlar, tadanların hayatından ibret alıp en kısa zamanda süratle intibaha gelirler.
Eğer bir toplumda aileler parçalanıyor, kadınlarımıza karşı fiziksel şiddet en barbarca bir şekilde uygulanıyorsa böyle bir toplumda “sizin en hayırlınız kadınlarına karşı iyi muamele yapanınızdır” diyen Hz. Peygamberi tanıtmak gerekiyor. Bugün yapılan istatistik araştırmalarda en çok fiziksel ve cinsel şiddete maruz kalan kadınların ülkesi ABD, en az ise, İran’dır. Yine de İslam toplumları bu alanda sözde medeni ülkelerden ileri durumdadır. Gönül ister ki, kadınlarımız hiç şiddete uğramasın ve Hz. Peygamberin ‘kadınlarınıza karşı iyi muamele ediniz’ öğretisi hayat bulsun.
Eğer bir toplumda, topluma modellik yapan ve kendilerini seçkin gören kimseler televizyon ekranlarında biyolojik anneliğe, taşıyıcı anneliğe övgüler yağdırarak feminen bir söylemle yasal evlilikleri değil, birlikte yaşamı öneriyorlar ve de bu alanda kötü örnek oluyorlarsa, aile yapımızı dinamitleyen bu tutumlar karşısında “nikah/evlilik benim sünnetimdir, kim benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir” diyen Hz. Peygamberi tanıtmak gerekiyor.
Eğer bir takım insanlar hırs uğruna kullanım süresi geçmiş ilaçları yeni bir ambalajla piyasalara sürüyor, gıdaların genetik düzenini bozuyor ve böylece halkın sağlığını tehlikeye atarak haksız kazanç elde etme yoluna girmişse, “bizi kandıran bizden değildir” diyen Hz. Peygamberi tanıtmak ve tanımak gerekiyor. Ama asıl O’nun temsil yönünü hayata taşımak suretiyle bunu yapmak gerekiyor.
Selam Olsun Allah Elçilerine!...