Yaz rehaveti var üzerimizde, biraz da tatil yapalım diyenlerin tatil sürelerini uzatmaları da bu rehavetle ilgili sanırım.
Sıcak bölgelerin insanlarının soğuk bölgelere göre daha az çalışma isteği olması belki de bu sıcaklıklardan kaynaklanıyor.
İbn-i Haldun’un “coğrafya kaderdir” sözü neresinden bakarsanız doğru.
Ancak bu kader olan coğrafyalar aynı zamanda bir fırsat da olabiliyor.
Sıcaklığı iliklerine kadar hisseden sahil bölgeleri bunun en önemli örneği.
Bu bölgeler yaz turizmiyle kendilerine yeni bir gelir kapısı açmışlar özellikle son kırk elli yılda…
Sahil kıyısındaki toprakları para etmiş, zenginlik kaynağı olmuş.
Ancak sahil kıyısındaki köylü topraklarının ilginç bir hikayesi var özellikle Akdeniz ve Ege kıyı şeridindeki şehirlerde.
Bu deniz kıyısındaki köy toprakları en değersiz topraklarmış.
Daha çok tarımla uğraşıldığı için bu topraklar da tarıma elverişli olmadığından hanenin miras paylaşımında hiç de istenmeyen yerlermiş buralar.
Bu nedenle de ata erkil toplum olan ve daha çok Yörüklerin yaşadığı bu bölgelerde verimli, portakal, limon, muz, mandalina gibi meyve ağaçları olan yerler hanenin erkek çocuğuna verilirmiş.
Kız çocuklarına verilen yerler peki?
Tabii ki onlara da sahil şeridindeki bu verimsiz topraklar kalırmış.
Gel zaman git zaman, turizm denen bir şey ülkeyi sarınca sahil şeridindeki bu yerler oldukça değerli hale gelmiş…
Damatların toprakları adeta altın olmuş.
Çoğu turizm yatırımlarıyla zenginliğe kavuşmuşlar.
Ancak bu burada bitmemiş, haneni erkek çocukları bu zenginliği ve değişimi görünce o topraklarda benim de payım var diye dava açmaya başlamışlar…
O yüzden “damat kavgası” denilen bir olay tüm sahil şeridini sarmış.
Neredeyse her iki aileden biri bu konudan muzdarip.
Turizm yatırımı yapılan yerlerin çoğu davalık olmuş bu yüzden.
Evet coğrafya kaderdir, kime nasıl güleceğini bilemezsiniz…