Son bir aydır çok yoğun, çok çalkantılı ve açıkçası çok da can sıkıcı günler geçiriyoruz.
Başımızı döndüren, midemizi bulandıran, içimizi kaldıran günler yaşıyoruz.
Ülkenin başka sorunu yokmuş gibi, konuşulan tek şey, siyaset.
Bir siyasi partinin kapatılması yönünde açılan dava…
Yine ülkeyi kaosa sürüklemek, bir darbeye götürmek için kurulduğu iddia edilen bir çeteye yönelik açılan soruşturma.
Üstüne üstlük, bunlar yetmezmiş gibi üniversitelerde yaşanmaya başlanan öğrenci olayları, bunlar üzerinde şekillenen gündem bize korku veriyor.
Gazete ve televizyon kanallarının neredeyse tamamı bu konuyu konuşuyor.
Eski yargı mensupları, eski siyasiler, eski askerler yani ülkenin üzerinde bir şekilde etkinliği olmuş her kurum bir şeyler konuşuyor, iddialarda bulunuyor, bunlar yetmezmiş gibi bir de Avrupa’dan birileri geliyor, Türkiye’nin gidişatına dair Türk parlamentosunda konuşmalar yapıyor, talimatlar veriyor, bizlerse sadece olan biteni anlamaya çalışıyoruz.
Gerçi o kadar karışık ki, neyi, nasıl anlayacağımızı da bilemiyoruz.
Bilgi bombardımanı, bilgi kirliliğine yol açıyor, her geçen gün aklımız daha da karışıyor.
Siyaset, çete, devlet, medya her şey o kadar iç içe girmiş gibi görünüyor ki, tam anlamıyla “kimin eli kimin cebinde” bilemiyoruz.
Gerçi bilsek de bir anlamı yok.
Çünkü bu bilmenin sıradan vatandaşa bir faydasının olmayacağını görebiliyoruz.
Ama bildiğimiz bir şey var, ülkenin durumu hiç de iyiye gitmiyor.
Yine bildiğimiz bir şey daha var ki, bu halkın kısır siyaset çekişmesinden çok daha acil, çok daha hayati sorunları var.
Asgari ücretli, esnaf, memur, çiftçi zor durumda.
Öğrenciler evden gönderilemeyen paraya kahredip, olmadık işlere giriyor, “kötü” bir geleceğin kollarına kendilerini bırakıyorlar.
Her geçen gün gittikçe ağırlaşan ekonomik koşullar altında insanlar çaresizliğe doğru sürükleniyor.
Cinayet, hırsızlık, ahlaksızlık, aile içi şiddet aldı başını gidiyor.
Neredeyse her gün çöplüğe bırakılan bir bebek haberi yayınlanıyor, görmezden geliyoruz.
Bir sapık, yüz tane çocuğa tecavüz etmiş haberi sadece birkaç dakikalığına yayınlanıyor, bunu da çoğumuz es geçiyoruz.
Toplumsal kokuşmuşluğa boğazımıza kadar batmışız kimsenin sesi çıkmıyor.
Toplum bir çöküntüye gidiyor, toplum çözülüyor ve biz yapay gündemler oluşturarak bütün bunları görmezden geliyoruz.
Yaşadığımız zemin altımızdan kayıp gidiyor.
Kendimize gelmezsek her şey için çok geç olabilir.
Bir an önce kendi gerçek gündemimize dönmeliyiz.
Kimse merak etmesin.
Siyaset bir şekilde kendi yolunu bulur.
Çeteler yargılanır.
Ekonomi de bir şekilde düzelir.
Ama toplumsal çöküşü önleyemezseniz, ortada ne siyaset kalır, ne toplum, ne de devlet.
Bir an önce aklımızı başımıza almalı, toplumsal sorunlarımızı masaya yatırmalıyız.
Asıl “ acil eylem planı” her şeyden önce bunun için gerekli.
Sosyal yaralarımıza parmak basacak, bu yaraları kapatacak toplumsal mutabakatla gerçekleşecek “ acil eylem planı”nı ivedilikle hayata geçirmeliyiz.
Bunu birbirleriyle kavga etmekten başka bir şey yapmayan taraflar göremeyebilir, ama “sağduyu”ya sahip insanlar görmeli diye düşünüyorum.
Çok geç olmadan bir şeyler yapmalıyız…