Bugün için yazmayı planladığımız yazıda amacımız gergin ülke gündemi içinde okuyucularımızı az da olsa tebessüm ettirmekti. Bu nedenle yazımızın başlığı da, “Biraz da gülelim, komik hareketler bunlar” olarak düşünülmüştü. Hazırlıklarımızı ona göre yapmıştık.
Dün susmayan telefonlar bir önceki yazımıza küçük bir atıfta bulunma zaruretini ortaya koyunca, ‘öyle anlaşılıyor ki, ülke çetelerden, fitne şebekelerinden temizleninceye kadar ağız tadınca gülmek sanırım mümkün değil’ diye düşünmeden edemedik. Bu nedenle şimdilik, not aldığımız çok sayıda komik durumdan sadece iki tanesine aşağıda yer vereceğim.
1996 yılı Ocak ayında gerçekleşen Sabancı suikastı ile ilgili tartışmalar son günlerde yeniden alevlendi. Gündeme katkıda bulunma adına kaleme aldığımız “Sabancı suikast sonrası derdini ilk kime döktü?” başlıklı bir önceki yazımızda, kardeşinin bir suikast sonucu öldürülmesinden sonra ekranlarda görünmeyen Sakıp Sabancı’nın, menfur olaydan sonra konuk olduğu ilk televizyon programının arka planını anlatmıştım.
Sabancı’nın 1996 yılı Mayıs ayında davetli olmadığı bir programa o akşam çat kapı çıkmak isteyişinden yola çıkarak bu durumu, “belli ki acil söyleyecekleri vardı ve güvenebileceği bir zemin arıyordu” şeklinde yorumlamıştık. Sabancı’nın o akşam konuk olduğu programda, olayın aydınlatılması konusunda devletin yeterince çaba göstermediği yönündeki sitemlerini ilettiğini, bu yönde kuşkuları olduğunu ve gösterilen çabaları samimi bulmadığını aktarmıştım.
İşte dün telefonlarımızın susmamasına neden olan konu, Sabancı suikastı tetikçisi Mustafa Duyar’ın o dönemde savcılığa verdiği ifadelerin basında yer alması oldu. Hürriyet gazetesinin dünkü nüshasında yer alan ifade tutanaklarında yer alan bilgilerle yazıda üzerinde durduğumuz bazı ipuçlarını birleştiren gazeteciler, Sabancı’nın o akşam bizlerle paylaştığı off the record bilgiler konusunda daha fazla ayrıntı istediler.
Yayın arşivime baktım. Çat kapı yayına gelip, “Olayın aydınlatılması konusunda yetkililer yeterince samimi çaba göstermiyorlar, bazı kuşkularım var...” diyen Sabancı’nın yayınımızda dile getirdiği iddiaları ile, olayın tetikçisi Mustafa Duyar’ın savcılıktaki ifadesinde dile getirdiği bazı tarihler örtüşüyor.
İfade tutanaklarında, olaydan sonra 4 ay İstanbul’da çeşitli yerlerde saklandığını ifade eden Mustaf Duyar’ın Türkiye’yi terk etmek üzere yola çıkışı (kaçırılışı) ile, Sabancı’nın yayınımıza konuk olduğu tarih örtüşüyor. Sabancı, “yetkililer samimi çaba göstermiyorlar” dediği sırada, Mustafa Duyar’ın da Türkiye’den kaçırıldığı anlaşılıyor. Demek ki Sabancı kuşkularında haklıymış. İddialar alevlenmişken Sabancı ailesinin sessizliği de dikkatlerden kaçmıyor.
Aynı kişiymiş...
Fakat gündemi sarsan asıl bomba, Bayrampaşa Cezaevi eski savcısı Necati Özdemir’in söyledikleri oldu. 2005 Şemdinli Olayları ile ilgili soruşturmayı yürüten Cumhuriyet Savcısı Ferhat Sarıkaya hazırladığı iddianamede; “Bazı generallerin suç işlemek için çete kurdukları” bilgisine yer vermesinden sonra mesleki yeterlilikten uzak olduğu gerekçesi ile Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) 20 Nisan 2006 günü almış olduğu kararla meslekten ihraç edilmesi gibi, meğer Necati Özdemir de, o dönemde cezaevleri üzerinde oynanmak isteyen oyunlara geçit vermediği için 28 Şubat’ın kimi aktörleri ile ters düşmüş ve meslekten ihraç edilmiş.
Eski Savcı Necati Özdemir, Sabancı suikastinin emrini veren Ercan Kartal'ı konuşturmasından rahatsız olan güçlerin Ali Suat Ertosun'un 'Hayata Dönüş Operasyonu'nu yapması için cezaevlerinde zemin hazırlandığını iddia etmiş. Özdemir, "O güç bugün de Ergenekon savcılarının peşinde" demiş.
Necati Özdemir, meslekten ihracına Ali Suat Ertosun'un neden olduğunu iddia ederken, PKK'nın silah bırakma teklifini de Çevik Bir'in reddettiğini söylemiş. Bu kadar güven sarsıcı iddia karşısında tek sermeyasi güven olması gerken bir adalet mensubu nasıl olur da hiçbirşey olmamış gibi davranabilir inanılması gerçekten güç. Hele Ergenekon sanığı ile görüşmesini ‘vefa’ olarak nitelendirmesi dünya hukuk skandalları arasında muhakkak yer alacaktır. Farzımuhal okurken burs aldığı bir işadamı seri katil veya terör destekçisi olarak karşısına çıkarsa vefalı davranıp ona göre karar verecek demek ki...
Türkiye tarihi bir arınma ve anlama sürecinden geçiyor. Gündemi sarsan iddiaların önümüzdeki günlerde de süreceği anlaşılıyor. Biz şimdilik kısa keselim.
Sabancı cevap vermeyince...
Yazımızın sonunda söz verdiğimiz gibi sizleri tebessüm ettireceğini düşündüğümüz iki anektoda yer verelim. Diğerlerini daha sonra aktarırız.
Söz Sabancı’dan açıldı, oradan sürdürelim.
Ünlü Halkla İlişkiler uzmanı Betül Mardin anlatıyor.
Bir gün Sakıp Sabancı Bey aradı: “Bir kitap yazdım abla, gençlere tavsiyelerde bulunuyorum, tanıtımında yardım eder misin?” dedi. Kalktım gittim.
Beni bir odaya aldılar, ama oda çok büyük. Bir yerde Sakıp Bey oturuyor, “Merhaba, nasılsınız” dedim. Hiç ses yok. “Havalar da çok güzel” diyorum, yine cevap yok. Beni davet etti ama acaba neden konuşmuyor diye düşünürken, beş dakika sonra odaya Sakıp Bey girdi. Meğerse Sakıp Bey’in balmumu heykeli ile konuşuyormuşum.”
Benzer bir olayı gazeteci Mehmet Barlas’tan dinlemiştim.
Tansu Çiller başbakan iken Sayın Barlas’ın Otağtepe’deki evine ziyarete gelir. Çiller ve beraberindekileri kapıda karşılayan Barlas misafirlerini evin bahçesine buyur eder.
Bahçede bir seyisin atı yularından tutmuş çektiğini gören Çiller kendisine selam verir ve “kolay gelsin amca” der. Barlas gülmeye başlar. At ve seyisin giydirilmiş maket olduğunu söyler.
Espriler her zaman aynı tadı vermezler... Ruhlar; uygun ortam, iklim ve zemin de arar anlatılanlara uygun karşılık vermek için.
Ne demiştik yazının başında... “Çok komik hareketler bunlar ama...”
Evet, aması var...
Gülecek hal mi kaldı insanımızda... Gerilim filmi gibi ortalık.
Prof. Dr. Osman ÖZSOY – Haber7