İşte Emin Çölaşan'ın bugünkü Sözcü gazetesinde yer alan mektubu:
KEMAL BEY'E AÇIK MEKTUBUMDUR
MERHABA Kemal Bey, nasılsınız, iyi misiniz? İyi olmanızı dilerim… Çünkü milyonlarca insanımız umudu sizin omuzlarınızda. Bu umudu boşa çıkarmaya hakkınız yok. Bu nedenle, ağzınızdan çıkacak her söze, atacağınız her adıma dikkat etmek zorundasınız.
Bu iktidarın Türkiye'yi nasıl açmazlara sürüklediğini, insanlarımızı çeşitli yöntemlerle nasıl baskı altına aldığını, isiz hepimizden iyi biliyorsunuz. Bunlara karşı koyacak en büyük demokratik güç su anda sizin ve partinizin elinde. Kemal Bey, bugüne kadar sizinle bir kez olsun yüz yüze gelemedik. Çeşitli zamanlarda birbirimize aracılar kanalıyla selam söyledik, saygılar sunduk, iyi dileklerimizi ilettik ama yüz yüze hiç konuşmadık. Benden de böyle bir talep gelmedi.
Sizi CHP'nin başına geçtiğiniz andan itibaren ilgiyle izliyorum. Bireysel olarak elimden gelen desteği vermeye çalıştım. Ben gerek yaradılış, gerekse gazetecilik açısından, övgü düzmeyi sevmeyen biriyim. O nedenle de,yazılarımda isminizi birkaç cümle dışında hiçbir zaman anmadım ama yüreğim her zaman sizinleydi…
Çünkü siz, bu hukuksuz iktidara karşı çıkabilecek en büyük gücü temsil ediyorsunuz. Şimdi efendim, eğri oturup doğru konuşalım. Şu kısa süre içerisinde yaptığınız olumlu işlere karşın, bir de olumsuzlara bakalım. Ben eğer bunları yazmasam, kendime olan saygımı yitiririm.
Lütfen okuyunuz. Ben yanılıyor olabilirim, o takdirde “Amma da cahilmiş” deyip geçersiniz, olur biter!
Kemal Bey, Baykal olayından sonra CNHP Genel Başkanı olacak tek kişi sizdiniz ve bileğinizin hakkıyla oldunuz…
Ve kamuoyunda çok önemli bir rüzgar yakaladınız.
Toplum moral, partiniz güç kazandı. Hemen kısa süre sonra referandum mitinglerinde konuşmalar yapmaya başladınız. Çok da güzel şeyler söylediniz. Ancak birkaç hatanız oldu. Bunlar çok önemli hatalardı. Tek tek saymak isterim.
1- Genel af istediğinizi, fırsat olursa çıkarılmasına yardımcı olacağınızı söylediniz. Oysa Öcalan'ı kapsayan genel af, bizlerin haklı olarak AKP'ye karşı kullandığımız bir kozdu. Görüyorsunuz, bunlar Abdullah Öcalan, PKK ve Kürtçü kesimi bu af masalı ile uyutuyorlar. Son referandum öncesinde de bunu el altından ve gizlice kullandılar, evet çıkarsa genel af çıkaracaklarını, Öcalan'ı bırakacaklarını ve Güneydoğu'ya özerklik vereceklerini yaydılar… Ve bu yöntemle, o yörelerde ortalama yüzde 93 oranında Evet çıkmasını sağladılar.
Kemal Bey kusura bakmayın ama, genel af vaatlerinde bulunmak sizin ve CHP'nin işi değildi. Sorun bakalım size ve CHP'ye gönülden destek veren yurtsever, laik, Atatürk milliyetçisi milyonlarca insanımıza, acaba böyle bir şeyi istiyorlar mı!
2- Bir başka gafınız daha oldu. Durup dururken, yine referandum mitinglerinizden birinde, CHP olarak türban sorununu çözeceğinizi söylediniz. Oysa türban olay Türkiye'nin gündeminde yoktu. O kadar ki, Tayyip'in gündeminde bile yoktu ve tartışılmıyordu. Ama siz bunu durup dururken gündeme taşıyıp çözeceğinizi söyleyince, Tayip işin üzerine balıklama atladı. Ben olsam, ben de atlardım!.. En büyük silahını onun ellerine siz teslim ettiniz Kemal Bey. Bunun nasıl olduğunu anlamak mümkün değildi. Şimdi sorayım:
Size ve partinize destek veren milyonlarca insanımız, acaba size türban sorunu ille de çözülsün diye baskı mı yapıyordu? Elbette ki hayır. O halde hangi nedenle, bu konuyu durup dururken kaşıyıp toplumun önüne getirdiniz? Şimdi, bu koz eline sizin tarafınızdan verildikten sonra, Tayip doğal olarak bastırıyor… “Gel Bakalım Sayın Kılıçdaroğlu, maden sen istedin, bu konuyu görüşmeye başlayalım” diyor. Ne diyeceksiniz, ne yapacaksınız? Bu dipsiz kuyuya atlayacak mısınız?
3- Son olay, Anayasa! Anayasa'da yine değişiklik yapılmasını istiyorsunuz ve bunun 2011 seçiminden önce yapılmasında ısrar ediyorsunuz. Tayip ise seçimden sonra yapmak istiyor.
Kemal Bey, siz deneyimli bir siyasetçisiniz… Ve bir süredir ille de yeni anayasa diye bastırıyorsunuz. Eğer seçimden önce yeni bir anayasa hazırlanacaksa, siz zannediyor musunuz ki, o anayasa sizin istediğiniz maddeler ve hükümler konulacaktır? Asla!
Meclis çoğunluğu onlarda. Yine kendi arzu ve keyiflerine göre değişiklik yapacaklar, istedikleri biçimde bir anayasayı çıkarıp millete sunacaklar.
O halde Kemal Bey, bu aceleniz nedendir?
Haaa, sizin bu konuda somut öneri ve istekleriniz olabilir. Diyebilirsiniz ki “Gel bakalım Tayip, biz şunları şunları istiyoruz…” Ve bunları kamuoyuna açıklarsınız.
Ama bunlar ortaya yok ki! (Ya da ben bilmiyorum!)
İstediğiniz sadece “Anayasayı değiştirelim, bunu ille de seçimden önce yapalım…”
Bu durumda Tayip size “Kardeşim sen neyi değiştirmek istediğini önce kamuoyuna bir açıklasana” derse, ona ne söyleyeceksiniz?
Benzer soruyu bir kez daha sorayım:
Size oy veren, size destek veren milyonlarca insanımızdan, size böyle talepler mi geliyor? Herkes işini gücünü bırakmış, mutlaka yeni bir anayasa yapılsın mı istiyor? Yok böyle bir şey.
Kemal Bey, isminiz ve kişiliğinizle çok iyi bir rüzgar yakaladınız. Ancak bu rüzgarın sürekli esip yelkenlerinizi doldurması gerekiyor. Bunu sağlamak artık sizin ve birkaç hata yaparsanız rüzgar kesilir, yelkenleriniz söner!
Bakınız, Tayyip'in emrinde danışman kadroları var. Onun atacağı nutukları onlar yazıyor ve Tayip, önündeki aygıtları okuyor. Size tavsiyem, mümkünse aynı şeyi yapmanızdır.
Özellikle genel af, türban, yeni anayasa gibi konuları mutlaka, ama mutlaka, çevrenizdeki danışmanlarınıza önceden sorun. En azından, konuşmalarınızın ana hatlarını birlikte hazırlayın. Neleri söyleyeceğiniz kadar, neleri söylemeyeceğinizi de iyi bilin.
Meydanlar ve kamuoyunun karşısına lütfen hazırlıksız çıkmayın, aklınıza gelen her şeyi söylemekten kaçının. O takdirde, ağzınızdan çıkacak en küçük hatalı bir sözü, size ve CHP'ye karşı dibine kadar kullanıp sizi yıpratırlar. Bu oyuna düşmeyin.
Dahası Kemal Bey, size destek veren kitleleri yakından tanıyın. Onları türban, yeni anayasa, Öcalan'ı da kapsayacak biçimde çıkarılması iktidar tarafından öngörülen genel af gibi konularda bir istekleri, talepleri olup olmadığını lütfen iyi değerlendirin.
Bu açık mektubu size dostça, içtenlikle yazdığımı herhalde tahmin edersiniz. Öyle bir Türkiye'de yaşamak zorunda bırakıldık ki, şaşırmamak, “Benim ülkem bu iktidarın elinde bu durumlara mı düşecekti, böyle korku ve baskı ülkesi mi olacaktı” diye hayıflanmamak mümkün değil.
Bu ortamda size düşen görev, topluma öncülük edip gerektiğinde yol göstermektir. Bunu yapmak için de, ağzınızdan çıkacak her sözü birkaç kez düşünmeniz gerekiyor.
Sizin zor durumda kalmanızı istemeyin.
Size buradan gönderdiğim bu açık mektubun sadece benim değil, size, Mustafa Kemal Atatürk'ün partisine ve laik Cumhuriyet rejimine gönül vermiş milyonlarca insanımızın da duygularını yansıttığına inanıyorum. Eğer yanılmışsam, sizden ve bu mektubu okuyan herkesten özür dilerim.
Size başarılar diliyor ve en içten saygılarımı iletiyorum Kemal Bey.