“Kim bir Müslümanın aybını örterse allah da kıyamet günü onun ayıplarını örter. Kim de bir Müslümanın aybını ortaya çıkarırsa Allah da kıyamet günü onun ayıplarını ortaya çıkarır.” (Ebu Davud, Edeb, 60)
“ Mümin kardeşini hor görmesi kişiye kötülük olarak yeter.” (Ebu davud, Edeb, 35/ Müslim, Birr, 32)
“Kınamayınız, kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz.” ( Tirmizi, Kıyamet, 53)
Bu hadis-i şeriflerden anladığımız bize küçük gibi gelen pek çok hadise büyük kapıların anahtarıdır aslında. Kınadığımız şeyi yaşamadan ölmemek, kötülük olarak bize birini hor görmenin yetmesi, ayıpladığımızda Allah (c.c) tarafından ayıplanmak hem de kıyamet günü bir Müslümanın hiç de gönüllü olacağı şeylerden değildir fakat belki farkında olarak belki de farkında olmadan sıkça yaptığı şeylerdendir.
Rabbimiz bizlere Maun suresinde “ Vay o namaz kılanların haline! Onlar kıldıkları namazdan habersizdirler.” diyor. Bizlerin bu ayet ile derhal ankebut suresi 45. Ayeti tefekkür etmemiz gerekiyor.
Ankebut 45 bize kötülüklerden alıkoymayan bir namazın, namaz olamayacağını haber vermiyor mu? İnsanları hor görmek, kınamak, ayıplarını ortaya çıkarmak, yalan söylemek, dedikodu, iftira namaz kılan bir bireyde asla bulunmaması gereken nitelikler. Öbür türlü namaz, oruç, hac vs. Rabbimizle bizim aramızda. Saydığımız bu nitelikler ise tamamen kul hakkı.
İnsanlara karşı önyargı ve suizanda bulunmamanın gerekliliğini, kötü gibi görünen her hadiseden bir güzellik çıkarılabileceğini bize efendimiz (s.a.v) öğretiyor.
Bir gün efendimiz ashab-ı kiramla birlikte yolda yürürlerken bir köpek leşi görüyorlar. Ashab-ı kiramın kokudan rahatsız olduğu bir anda efendimiz (s.a.v) köpek için:
- Ne güzel dişleri var, buyuruyor.
Bizler çocuklarımızı dövmemek gerektiğini, onları öpmeyi, hele de kız çocuğu ise ayakta karşılayıp alnından öpmenin o çocukta var olan özgüveni pekiştirdiğini efendimizden öğreniyoruz.
Olaylar karşısında sükûneti muhafaza etmeyi, sabrı, metaneti, yanlış yapan kişiye doğruyu; onu kırmadan, dökmeden, incitmeden öğretebilmenin yollarını hep o öğretiyor bizlere. Bir defasında efendimizin yanına bir genç geliyor. İsmi Cüleybib. Bu genç efendimize zina etmek istediğini söylüyor. O an orada bulunan ashab-ı kiram çok öfkeleniyor. Hatta genci döverek ordan çıkarmak isteyenler oluyor. Efendimiz :
-Bırakın genci, buyuruyor. Gencin dizlerini kendi dizlerine birleştirerek ona şu soruyu yöneltiyor:
- Ey genç, birinin annenle bu kötü işi yapmasını ister misin? Genç:
- Hayır, diyor. Efendimiz tekrar soruyor:
- Kız kardeşinle? Genç:
- Hayır, diyor. Efendimiz sormaya devam ediyor.
- Halanla? Teyzenle? Genç her defasında hayır diyor. Efendimiz bu konuşmanın sonunda genç için “ Allah’ım onun kalbini temiz kıl. Namusunu ve şerefini koru. Günahlarını bağışla.” diye dua ediyor. Sonra da onu ashabdan birinin kızını istemek üzere gönderiyor. Fakat Cüleybib hem fakir, hem dış görünüş açısından yakışıklı değil, hem de soyu sopu belli olmayan biriydi. Bu sebeple o kişi kızını Cüleybib’e vermek istemiyor. Ancak kız bunu Rasullah’ın emrettiğini duyunca ailesine Cüleybib ile evlenmek istediğini söylüyor. Evleniyorlar aradan kısa bir zaman geçmeden Cüleybib katıldığı bir savaşta şehit oluyor. Efendimiz naaşının yanına gelib Cüleybib bendendir, ben de ondanım, buyuruyor. Aksini düşünelim. Efendimiz de o an öfkelenenler gibi davranıp o genci huzurundan kovsaydı acaba Cüleybib şehadet mevkiine yükselebilir miydi?
Efendimiz bir hadisinde “Allah kıyamet günü üç kişinin yüzüne bakmaz, onlarla konuşmaz, onları temize çıkarmaz. Bu üç kişi yalan söyleyen idareci, kibirlenen fakir, zina eden ihtiyar.” buyuruyor. Bu hadisi işitince de aklımıza direk “Allah ecelini geriye bıraktığı altmış yaşına gelen kimseden mazeret kabul etmez.” ve “Her kim kırk yaşını geçer de hayrı şerrine galip gelmezse cehenneme girmek için hazırlansın.” hadislerini hatırlatıyor.
Bu hadise ise insanları yargılamamayı, yol gösterici ve yapıcı olmayı öğretiyor bizlere. Ebu Mahzure olayında da olduğu gibi. Bir grup genç ezanla dalga geçerlerken ve sahabe de onlara hadlerini bildirmek üzereyken efendimizin sahabeyi sakinleştirip Ebu Mahzure’yi sesinden dolayı övmesi, ona ezan okutması, sonrasında da onu ödüllendirmesi efendimizin Ebu Mahzure’yi İslam’a kazandırmasındaki bu tutumu bizler için yapıcı olmanın en güzel örneklerindendir.
Yıkmak insanlara değer mi verir?
Bunu en çohba insan da becerir.
Yıkmak için hele iki ırgatla iniver Süleymaniye’ye
Lakin yapmak için bir Süleyman ve bir de Sinan gerekir.
Rabbim sadece gençlere karşı değil; büyük küçük herkese karşı yapıcı bir tutum sergilemeyi bizlere ve ümmet-i Muhammed’in cümlesine nasip eylesin. Amin