Bulanmadan, donmadan akmak ne hoş
-Biliyor musunuz?.. Ben bu derde, yani, yazmak derdine "müptelâ" olalı 53 yıl olmuş… 9 Aralık 1958'de de, 21 Mart 2011'de de, işte, "Sevgilim Optima" ile birlikteyiz; ve size "Cümleten Merhaba" diyoruz… Konya “Ova Köyleri’nde omuz omuza dolu bir köy odasına giren "-Cümleten Merhaba" diyerek toptan salamlardı, oradakileri. Biz de, yani Optima ve ben, bu kaçıncı basın köyüyse, onun okurlarını tümden selâmlıyoruz. Bundan sonra, bilmem ne zamana kadar, pazartesi günleri birlikteyiz. “Şehriyârın şeherinden, Köroğlu’nun Nigarına” kadar müşterek kültürümüz namına ne varsa, tadımlık da olsa sunacağız.
-Tekrar; - Cümleten merhaba.
“-Ben şuyum, ben buyum" diye a'dan z'ye kendimi birem birem tanıtacak değilim. Bu yaştan, bu saatten sonra bu olmaz… Bi zahmet, tanıyanlar tanımayanlara tanıtsın..
-Biliyor musunuz? Benim iflah olmaz bir sevdam var.. Tutulmuşum bir kere bu “Konya sevdası”na. Nasıl oldu, bilemiyorum. Çocuk yaşta Konya halk kültürünün ürünlerini toplamaya başladım. Okul defterlerinin boş sayfalarında yüzlerce türkü, efsane, masal, atasözü birikti. Hâlâ muhteşem derinlikleri bilimsel olarak saptanmamış olan Konya kadınları, simi sırmayı, ipeği, göz nuru oyaları bana tanıttı. “Konya Kadını”nı tanıdıkça Türklerin kazandıkları zaferlerin derinliğinde kimin emeği, kimin direnci, kimin muhteşem kişiliği olduğunu fark ettim.
-1958 Aralığı’ndan bu yana, 2011 martına kadar yazı denizlerinde kulaç atan biri neler neler yazmıştır; “Zaman tüneli"nde. Binlerce yazı; öneriler, eleştiriler, bunalımlar, depresyonlar. Büyük umutlar, büyük hayal kırıklıkları. El amanlar, sıtkı sıyrılmalar. Kırılıp dökülmeler, "dizgin dayak” kalkıp dikilmeler.
-1984'te, her şeyden boyumun ölçüsünü aldığım bir zamanda "Pazartesi Yazıları" başlığı ile haftalık kültür/sanat yazılarına başladım. Yazılar çoğaldıkça, beklediğimden daha çok ilgi görmeye başlayınca rahatladım biraz. Günlük politikaya uzak, sahip olduğumuz değerleri gündeme taşımak gerçekten hoş oldu.
27 yıl olmuş "Pazartesi Yazıları"na başlayalı. Bazı yıllar sürekli sektirmeden yazmışım; bazı yıllar ara vermişim. Geçenlerde baktım da bir "Pazartesi Yazıları Külliyatı" oluşmuş; damlaya damlaya göl olmuş. Beş yüzden fazla yazı. Kim kitap yapar bilmem; ama yüzlerce sayfalık birçok kitaptan oluşacak bu külliyat, gelecekteki "Konya Savdalıları"nın başucu kitabı olabilir…
***
İlk pazartesi, bu kadar bir "girizgâh" yeter sanırım. Şimdi dönelim konumuza…
-Hatırlatmaya hacet var mı? -Konya bir "Belde-i Emin"…
-Konya bir “Kutlu Şehir"…
-Konya bir "Aziz Şehir"…
-Konya bir “Kutub şehir”…
-Konya bir "BELDE-İ MUHAYYERE"… Aziz Peygamber'e Allah’ımın hicret için izin verdiği üç beldeden biri…
-Konya, Selçukluların Anadolu'da kurdukları ilk devletin “Payitahd"ı…
1071’de Alparslan Malazgirt'te bize Anadolu'nun kapılarını açıp gitti. Biz Alaaddin’de yatanlarla birlikte Anadolu’yu yurt yaptık. Birinci Kılınçaslan'ın, Mes'ut'un, 2. Kılınçaslan'ın insanüstü çabaları olmasaydı; “Anadolu Selçukluları" burayı vatan etmeseydi Osmanlı, arkasından Cumhuriyetimiz olur muydu?
-Konya "Türkçe’nin Başkenti"… Karamanoğulları o zaman cihana bildirdi.
-Konya, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün tespiti ile "-Türk harsının esaslı kaynaklarından biri"…
Sonra, bu bozkırlar Mevlâna'yı, Yunus Emre'yi, Nasrettin Hoca'yı doğurdu. "Yüksek Ahlak” neyi gerektiriyorsa, kuşaktan kuşağa o öğütlendi.
Bu iklime en çok yakışan şey: “Sevda”…
Yukarıda birazını saydığım değerlerden dolayı, bin yıldır ürettiğimiz etik kavramlardan dolayı burası bir “sevdaiklimi”…
Konya'da "Sevgi”nin zerresini gönlünde taşıyan kimse, elinde olmadan onun "sevda"ya dönüştüğünü hayretle görür.
Bir şeyler daha söylemek zorundayım…
-Konya toprağı haksızlığı kaldırmaz, nefsinin esiri olmayı kaldırmaz. Zalimden nefret eder… Hilebazı, ikiyüzlüyü; halk deyişi ile "iki dinli"yi; suret-i haktan görünerek her türlü melaneti işleyeni payidar etmez.
-Şu geçen elli yılda, hayatını ne pahasına olursa olsun şahsi çıkar üstüne kuran; yetimi, garibanı, çaresizi gözü görmeyen; fırsatını bulup havadan sudan zengin olarak füze gibi fırlayanı çok gördük. Sonları hüsran oldu, haydan gelen huya gitti. Konya'nın gizemli iklimi, helal/haram ayırt etmeyenleri kaldırmıyor.
Bana inanın, demiyorum... Siz de oturup şöyle bir düşünün... Saman alevi zenginlikler ne oldu; geçtiğimiz on yıllarda haksız zenginlikleri halkımızı rencide edenlerden kim kaldı?
Bu toprakta kim hayırla anılmak isterse, kim başını yakmak istemezse "ahlaklı" yaşamalı. Gözyaşı ile ıslanan ekmekler insafsızın dişini söker.
***
Gelecek pazartesi… Unuttuğumuz, farkına varmadığımız, bilip de hakkını vermediğimiz maddi ve manevi değerlerimizi birlikte hatırlayacağız…
İnsanı, farkında olmadan girdaplarına çeken günlük telaşları bir yana bırakıp kendimize zaman ayıracağız… Siz kabul ederseniz, "Size Özel Zamanlar" olacak. "Size Özel Zamanlar" aslında hep var, ama geçim gailesi iyice benliğimizi sarınca fark edemiyoruz.
Dertler, sıkıntılar, çabalar elbette son bulmayacak; hayat devam ediyor. Ama
maddi ve manevi zevkler yaşamak da hakkımız…
-Bir dönem, nesi varsa Konya sevdası uğruna harcayıp unutulanları,
- Türk dilinin şaheseri deyimlerimizi, kelimelerimizi,
-Kuşlarımızı, unuttuğumuz yiyecekleri,
-Eski şairlerimizi, yazarlarımızı bu sütunlara getireceğiz. Gök kubbede bir hoş seda bırakmaya çalışırken, “Gönül Borcumuz” olanları hatırlayacağız.
-Bu şehrin “Hayırlı evlatları”nı şükranla anıp unutulmaması için çaba göstereceğiz.
Gelecek Pazartesi buraya buyurun; “GÜNEYİK, ACI MARUL; TOP YUMURTA, GÖK SOĞAN” konumuz olacak.